Eşlerin, evlenmek suretiyle aileyi oluşturmaları, birbirlerine destek olup yardımlaşmaları ve mutlu olmaları hususlarında karşılıklı sevgi, bu ilişkinin sürdürülebilirliğini sağlayan en önemli unsurların başında gelir. Ancak özellikle de evlilikte birkaç yılı geride bırakmış olan genç evli kardeşlerimizin şu gerçeğin farkında olmaları gerekmektedir:
Çiftler arası karşılıklı ilişkinin dayandığı temel ve bunun sürdürülebilirliğini sağlayan etken sadece sevgiyle sınırlı değildir. Eşler arasında sağlıklı bir ilişkinin sürmesi ve gelişmesi için şahsi bazı özellik ve yeteneklerin varlığı da belirleyicidir.
Aile saadetine gark olmak isteyen eşler için sevgiyle beraber belirleyici olan şahsi özelliklerden bazıları şunlardır:
Sadakat, kıyas-ı nefs/empati, cömertlik, eşlerden her birinin diğerinin fıtri özelliklerine saygı göstermesi, eşlerin birbirlerine yürekten bağlılığı, sorumluluk bilinci ve birbirlerine tam güven.
Kadın veya erkek, eşlerden her biri diğeriyle yardımlaşmayla beraber birbirlerine karşı anlayışlı, kabullenici ve bağışlayıcı olmak zorundadır. Her biri diğerinin kusurlarına, eksiklerine ve hoşlanmadığı özelliklerine karşı hoşgörülü olmalıdır. Bu da bir fidanın sabırla sulanıp bakımının yapılarak zamanla meyve ve gölge veren bir ağaç hâline gelmesi gibi güçlü bir ilişkinin gelişmesine vesile olur.
Eşlerden çoğunun müşahede ettiği şöyle ilginç bir durum da var: Her biri evdeki ilişkilerinin dışında çarşı pazarda, komşulukta, toplu taşımada veya diğer sosyal ortamlarda diğer insanlara karşı gösterilen nezaket ve uyumda oldukça ustaca tavırlar sergileyebilmekte ve ilişkileri geliştirebilmekteler. Buna rağmen az sayıda insan evinde ailesine yönelik ilişkilerde o ilişkiyi mutlu kılacak temel birtakım bilgi ve beceriyle çaba gösterme zahmetine katlanmaktadır.
Evlenmenin eşiğinde olan gençler ve yeni evli çiftler şunu bilmelidir ki eşler arasındaki uyum ne kadar iyi olursa olsun beşer olmaları hasebiyle bir ailede kesintisiz bir şekilde hayat boyu saadet ve sekinet yaşanması mümkün değildir.
Zamanın ilerlemesiyle beraber evlilik hayatında birtakım problemlerin belirmesi gayet tabii karşılanmalıdır. Ortaya çıkacak problemler karşısında gösterilen ilk tepkiler problemin ya ilk ânda çözülmesini kolaylaştıracaktır veya belki de basit bir anlaşmazlığın telafisi mümkün olmayan ciddi boyutlara ulaşmasına sebebiyet verecektir. Eşlerden hiçbiri melek veya makine değildir. Dolayısıyla insana özgü zafiyetlerin zaman zaman galebe çaldığı durumların yaşanması olağandır. Bazen ortada geçerli ve anlaşılabilir hiçbir gerekçe dahi olmadığı hâlde sudan sebeplerle tartışmalar yaşanabilmektedir.
Sebep Sonuç Bağlamında Aile İçerisindeki Düğümler
Aile içerisinde eşler arasında yaşanması muhtemel problemler vardır. Evlilik hayatında problem denildiğinde akıllara ilk ânda talak/boşanma meselesine kadar gidebilen ciddi sorunlar gelir. Her evlilikte böyle bir sıkıntı yaşanmaz elbette. Fakat problemin her aile için farklı bir tanımı olabilir. Eşler arasında veya aile içinde sorunlar derken aslında gün yüzüne çıkmış birtakım problemler ve çözüm çabalarıdır söz konusu olan. Böyle bir sonucun ortaya çıkmasının sebebi de şu hususlardan biri, birkaçı veya hepsidir:
Erkeğin sorumsuzluğu veya kadının serkeşliği. Bu sorun aile içi problemlerin en yaygın ve acıtıcı olanıdır.
Eşine ilgi gösteriyormuş gibi yaparken söz ve tavırlarda yapmacıklık.
Sebepsiz ve yerinde olmayan sorgulayıcı tarzdaki sorular ve şüpheler.
Asıl maksadını ve meramını anlamaya çalışmadan eşinin fikirlerini ve hareketlerini su-i zanna dayanarak yorumlayıp kendince bazı çıkarımlarda bulunmaya çalışmak.
On-on beş yıllık veya daha uzun süreli evli bir çiftin en küçük bir tartışmada geçmişte aralarında yaşanmış tatsız meselelerin temcit pilavı gibi sık sık gündeme getirilmesi.
Eşlerden birinin diğeri üzerine baskı kurmaya matuf söz ve davranışlarda bulunması.
Kendisine yöneltilen masum ve iyi niyetli soruların cevapsız bırakılması.
Aralarındaki konuşmalarda birinin diğerini anormal bir şekilde abartarak tasdik etmesi veya reddetmesi.
Hemen hemen her konuda ardı arkası kesilmeyen yerli yersiz önerilerde bulunmak yahut kendi tercihini kabule zorlamaya çalışmak.
Konuşmalarında ölçüyü aşan eleştirel ve suçlayıcı bir dil kullanarak olumsuz değerlendirmelerde bulunmak.
Eşler arasında askerî hiyerarşik ast üst ilişkisi varmış gibi emirler savurmak veya azarlayıp onur zedeleyici ithamlarda bulunmak yahut tehdit etmek.
Konuşmalarında yalan söylemek. Muhatabını küçük düşürmeye çalışıp alay etmek.
Eşlerden birinin diğerinin fikirlerini küçümseyerek değer vermemesi ve karşısındakine kendisini ifade etme imkânı tanımamak.
Genel anlamda olaylara karşı hep olumsuz yaklaşım sergilemek.
Basit ve küçücük hataları büyütmek. Feragat ve fedakârlığı hep eşinden beklemek.
Periyodik olarak yapılması planlanmış ders, sohbet, oyun, sosyal aktiviteler ve ziyaretler gibi ortak faaliyetlere gereken önemi vermemek.
Eşlerin aile bütünlüklerini veya ailenin diğer fertlerini ilgilendiren konular üzerinde anlaşılması zor bir tutum ve gamsız bir tavırla yüzeysel konuşmak.
Eşler de Birbirleri İçin İmtihan Vesilesidir
Allah’ın (cc) seçkin kulları ve insanlar için hidayet önderi olan peygamberlerden bazıları dahi eşleri yahut çocuklarıyla birtakım problemler yaşamışlardır. Kur’ân-ı Kerim’de ilgili ayetlerden öğreniyoruz ki Nûh (as) ve Lût (as) örneklerindeki gibi, yaşanan bazı problemlerin temelinde itikadi ayrılık vardı. Söz konusu ayetlerde Nûh’un (as) oğlunda ve Lût’un (as) hanımında da ayrıca itaatsizlik ve serkeşlik olduğu anlaşılmaktadır.
Resûlullah (sav) müminlerin anneleri olan hanımlarından bazılarının yapmamaları gereken şeyi yaptıklarından ötürü onlara kızmış ve helal olan bir şeyi kendi nefsine haram kılmıştır.[1]
Bu olay yaşandıktan sonra İlahi ikaz içeren şu ayet nazil olmuştur:
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ لِمَ تُحَرِّمُ مَٓا اَحَلَّ اللّٰهُ لَكَۚ
“Ey Nebi! Eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek Allah’ın sana helal kıldığını niçin kendine haram kılıyorsun?”[2]
Bu tür olaylarla ilgili farklı rivayetler de vardır. Resûlullah (sav) evinde bazı hanımlarının kendi aralarındaki rekabetten dolayı bu tür davranışlar sergilemelerine öfkelenerek bir ay boyunca onlara yaklaşmamıştır. Hattâ Medine’deki Müslimler arasında Resûlullah’ın (sav) eşlerini boşadığı yönünde söylentiler çıkmaya başlamış idi. Allah (cc), elçisini itâb eden ayetten sonra peygamber eşlerine yönelik tehditvari bir ayet inzal buyuruyor:
عَسٰى رَبُّهُٓ اِنْ طَلَّقَكُنَّ اَنْ يُبْدِلَهُٓ اَزْوَاجًا خَيْرًا مِنْكُنَّ مُسْلِمَاتٍ مُؤْمِنَاتٍ قَانِتَاتٍ تَٓائِبَاتٍ عَابِدَاتٍ سَٓائِحَاتٍ ثَيِّبَاتٍ وَاَبْكَارًا
“Şayet sizi boşayacak olursa Rabbinin ona, sizin yerinize, sizden daha hayırlı, Allah’a teslim olmuş, iman etmiş, gönülden ve sürekli itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, oruç tutan dul ve bakire eşler ihsan etmesi umulur.”[3]
Resûlullah’ın (sav) evindeki hâl ve gidişata Yüce Allah’ın (cc) bu doğrudan müdahalesiyle ideal hanımın öne çıkan özellikleri de apaçık ortaya çıkmış oldu. Allah’ın (cc) razı ve hoşnut olacağı mümine bir kadının özelliklerinden başlıcaları şunlardır:
Meryem (as) misali Allah’a (cc) teslimiyet… İslam’ın emirlerine tam bağlılık… Nazenin yapısıyla beraber sağlam ve sarsılmaz bir iman… Pazarlıksız ve içtenlikli bir itaat… Hata veya günahtan hemen sonra pişmanlık ve tevbe… Kalben, ruhen ve zihnen dinamik ve müteyakkız olmak için Allah’a (cc) kulluk şuurunu süreklileştirecek ibadet ehli olan kadın…
Bunlar her ne kadar doğrudan Resûlullah’ın eşlerinden talep edilen özellikler ise de evli olan bütün mümine hanımlarda bulunması gereken başlıca özelliklerdir. Yukarıdaki örnekten de anlaşıldığı üzere Nebî’nin (sav) aile yaşantısında zaman zaman sıkıntılı durumlar ortaya çıkmaktaydı. Ümmetine küçük büyük her meselede örnek olan Resûlullah (sav) aile yaşantısında da bütün müminler için mükemmel bir örnektir.
Görüldüğü üzere Resûlullah (sav) ve onun seçkin ashabı da (r.anhum) dâhil olmak üzere hemen hemen her evlilikte eşler arasında zaman zaman bazı anlaşmazlıklar ve problemler yaşanmış ve bunların halledilmesi için kalıcı ve etkili olabilecek sulh yolları aranmıştır.
Birden fazla insanın bulunduğu bir toplulukta dahi farklı görüş, kanaat ve uygulamalar nedeniyle ihtilaf ve anlaşmazlıklar baş gösterebilir. Kaldı ki bir insanın toplu yaşam alanlarında veya arkadaş topluluğuyla birlikte geçirdiği zaman oldukça sınırlıdır. Evli çiftler ise ömür boyu bir günün ortalama olarak en az yarısını birlikte geçirirler. Aynı yastığa baş koyar, aynı sofrada yemek yer ve aynı yuvayı paylaşırlar. Açken de tokken de beraberlerdir. Hayat onlar için hüzünde de sevinçte de müşterektir.
Tüm bunlar, nasıl normal karşılanmalıysa evlilikte eşler arasında yaşanabilecek bazı tartışmalar ve anlaşmazlıklar da abartılmamak şartıyla doğal karşılanmalıdır. Hatta şunu söylemek mümkündür. Eğer bir ailede eşler arasında hiçbir tartışma veya anlaşmazlık yaşanmıyorsa iki ihtimalden söz edilebilir: Ya eşlerden her birinin bütün sinirleri alınmış ve şeytanları “hidayete” ermiştir ya da her ikisinde de bir anormallik vardır. Birinci ihtimalin gerçekleşmesi mümkün olmadığına göre diğer ihtimal üzerinde durulmalıdır.
Yaşanan hadiselere vahiyle doğrudan veya dolaylı bir şekilde müdahale edildiği devr-i nübüvvette dahi hem bizzat Resûlullah’ın hem de seçkin ashâbının evlerinde türlü türlü problemlerle karşılaşıldığına göre bu problemlerin her ailede yaşanma potansiyeli vardır. Eşler arasındaki münasebetlerde böyle bir rezerv öngörüsünün tavan sınırını “çorbadaki tuz” veya “çaydaki şeker” misali tarif etmek mümkündür.
Eşlerden problem yaşayan her bir tarafın yapması gereken şudur: Resûlullah (sav) ve ashâbı benzer sorunların üstesinden nasıl geldilerse aynı usûl ve menhecin takip edilmesi gerekir. Zaman, isimler ve şartlar değişmiş olsa da sorunlar benzer ve hükümler de aynıdır.
On İkinci (12.) Bölümün Sonu
Devam Edecek, İnşallah…
[1]. Âişe Annemiz (r.anha) şöyle rivayet etmiştir: “Resûlullah tatlıyı sever ve balı da severdi. Kendisi ikindi namazını kıldırdığı zaman kadınlarından birinin yanına geçer ve onlardan birine yaklaşırdı. Bir defasında Ömer’in kızı Hafsa’nın yanına girmişti. Onun yanında her zaman kalmakta olduğu süreden daha fazla kaldı. Ben bu fazla kalmanın sebebini sordum. Sorduğum kimse bana “Hafsa’nın ailesinden bir kadın, ona küçük bir tulum bal hediye etmiş, Hafsa da o baldan Resûlullah’a bal şerbeti içirmiş, dedi. Ben de kendi kendime: Vallahi biz bunun için muhakkak bir hile yaparız, dedim. Ve akabinde bunu Sevde binti Zem’a’ya zikrettim ve ona şöyle talimat verdim: ‘Biraz sonra Resûlullah senin yanına girip de sana yaklaştığında, ona hitaben, ‘Ya Resûlallah! Meğâfir mi yedin?’ dersin. O da sana, ‘Hayır!’ diyecektir. Bunun üzerine sen de ona, ‘Ya senden bana gelen bu koku nedir?’ diye sorarsın. -Resûlullah’a kendisinden çirkin koku hissedilmesi, kendisine şiddetli ve ağır gelirdi.- O da sana, ‘Hafsa bana bal şerbeti içirmişti!’ diyecektir. Sen de ona, ‘Öyle ise o balın arısı onu urfut ağacından toplamıştır!’ dersin. Bana geldiğinde ben de böyle söyleyeceğim ve Ey Safiyye! Sen de böyle söyle!’ dedim. (Âişe bu talimatın uygulama suretini şöyle anlattı:) ‘Resûlullah, Sevde’nin yanına girince, bunu söylersin dedim.’ Sevde dedi ki: ‘Kendisinden başka hiçbir ilah olmayıp ancak kendisi bulunan Allah’a yemin ederim ki Resûlullah kapının önünde dururken, muhakkak senden korktuğumdan dolayı, senin bana söyle dediğin sözü çabucak söyleyecektim. Nihayet Resûlullah bana yaklaşınca, Ya Resûlallah! Sen meğâfir zamkı mı yedin, dedim. Resûlullah, ‘Hayır!’ dedi. Ben, ‘Sendeki bu koku nedir?’ dedim. Resûlullah, ‘Hafsa bana bal şerbeti içirmişti.’ buyurdu. Ben, ‘O balın arısı urfut ağacından toplamıştır!’ dedim.’ (Âişe dedi ki:) ‘Resûlullah, benim yanıma girdiğinde, ben de kendisine bunun gibi söyledim. Safiyye’nin yanına girdiğinde Safiyye de ona böyle söyledi. Sonra Resûlullah, Hafsa’nın yanına girince, o da kendisine, ‘Ya Resûlallah! Sana bal şerbetinden içireyim mi?’ dedi. Resûlullah, ‘Hayır, benim için ona hiçbir ihtiyaç yoktur.’ buyurdu.’ Âişe dedi ki: Sevde bana, ‘Subhanallah, muhakkak biz, Resûlullah’a bal şerbetini haram ettik!’ diyordu. Âişe dedi ki: ‘Ben de ona, ‘Sus!’ dedim. (Hafsa hakkındaki hile ve tedbirimizin duyulmasını istemedim).’ ” (Buhari, 5268; Müslim, 1474)
[2]. 66/Tahrim, 1
[3]. 66/Tahrim, 5
İlk Yorumu Sen Yap