Tevhidi ve Fıtratı Bozan Laik Bir Eğitim Kurumu Olarak Okul

 

Eğitim, üzerinde büyük bir ehemmiyetle durulan ve toplumların geleceğini şekillendiren hayati bir konudur.

Eğitimdeki gaye; çocuğun zihinsel, ruhsal ve duygusal gelişiminin sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi için yol gösterici rehberlikte bulunmaktır. Teknik ve pratik bilgi ve becerilerinin geliştirilmesidir. Böylece hayata her açıdan donanımlı fertler hazırlamaktır.

Şüphesiz ki herkes kaliteli bir eğitim almak ister. Bunu şöyle de söyleyebiliriz: Her anne-baba çocuğunun en iyi, en prestijli okullarda okuyabilmesi için elinden gelen çabayı gösterir. Hatta zaman zaman tuhaf örneklere de rastlıyoruz. Bu amaç için helal-haram sınırlarını gözetmeden çok çarpıcı fedakarlık(!) hikayeleri yaşanmakta.

Eğitim meselesine kalite ve nitelik açısından bakıldığında pek de iç açıcı istatistiklerle karşılaşılmamaktadır. Günümüzde yürürlükte olan eğitim stratejisi, esasen nitelikli ve kaliteli bir eğitimi öncelememektedir. Öncelikli hedef laik sistemin kurumuş damarlarına kan, zayıflamış kemiklerine de güç olacak bir neslin yetiştirilmesidir.

Mevcut eğitim sistemi de, birbirini tamamlamak suretiyle bir bütün meydana getiren kemalist-laik ve çorbaya tuz kararınca demokratik sistemin tamamlayıcı bir parçasıdır.

Bu sistemin yetiştirmek istediği insan modeli, her şeyden önce rejime içtenlikle bağlılık ve itaatte kusur ve zafiyet göstermeyecek bir insan modelidir.

Bu amacın gerçekleşebilmesi için işe başlanacak en uygun yer ise eğitim kurumlarıdır, yani okullardır.

Malumdur ki toplumun hemen hemen her kesiminden mevcut eğitim sisteminden ciddi şikayetler var. Bu şikayetler sürekli olarak dile getirilmektedir.

Evdeki mobilyaların tozunu günaşırı temizler gibi eğitim sistemini evire çevire karmaşık hale getiren eğitim bürokrasisi de, şekvacıların başında gelmektedir. Neredeyse birkaç gün arayla eğitimde ‘köklü reformlar’ yapan zevatın da aynı zamanda sistemden şikayetleniyor olmaları ironik bir durum.

Bu şekvacıları, bilinçli ve dikkatli bir biçimde takip edenlerin şöyle bir manzarayla karşılaştıkları görülecektir.

Eğitim politikalarını belirleyen, planlayan ve icra eden yöneticiler ile toplumun diğer kesimlerinin şikayetlerinin temel nedeni çocuklarımızın sapkın inançlara, manevi buhranlara yahut yoz ahlaka savrulup sürüklenmeleri değildir.

Kanser olmuş bir bünyeyi asprinle tedavi etmek kabilinden yöntemlerle nesilleri ıslah edebileceklerini vehmeden yöneticilerin esasa, yani inanç/akideye ilişkin olmayan her türlü tasarrufları bu sorunu gittikçe daha da derinleştirmektedir.

Dünyanın en mahir kuaför, imaj ve makyaj ustaları bir ölünün başına toplansa da yapabilecekleri hiçbir şey olmaz. Eğitim stratejisi batı referanslı olduğu için ruhsuzdur, ölüdür. İyi niyetli de olsa yöneticilerin çabaları bu çirkin cesede can katmaz, katamaz.

Okumanın ve okulun neredeyse kutsallaştırıldığı ülkemizde, halkımızın da bu mavallara kanıp büyük bir iştahla, kendilerine gösterilen istikamete doğru yönelmeleri ayrıca düşündürücüdür.

Evet, şüphesiz ki İslam’ın ilk emri “Oku!”dur. Okumanın İslam’daki önemi ve değeri tartışmasızdır. Ama hangi okuma?

Nedense laik, kemalist, milliyetçi, sosyalist, liberal ve demokratlardan oluşan hemen hemen her kesim, eğitim ve okumalar için İslam’ın bu ilk emrine sarılırlar. Ancak “Oku!”dan öncesine veya sonrasına hiç bakmazlar. Baksalar da işlerine gelmeyeceği için görmezler, görmek de istemezler.

Zira “Oku!” emri, insana bilmediklerini belleten ve kalemle yazmayı öğreten Allah’ın adıyla başlamaktadır. Allah subhanehu ve teâlâ, değerli elçisini seçtiği ve bağlantı kurduğu ilk anda onu Allah’ın adıyla okumaya yönlendirmiştir:

“Oku! Yaratan Rabbinin adıyla ile.” (96/Alak, 1)

“Oku!” emrini öncesi ve sonrasıyla hayatına ve çocuklarına bu alanda rehber kılan\kılabilen anne babaların, en büyük kerem sahibi Allah’ın yüce kitabındaki ayetlerinin tahrif, tahrip ve tahfif edildiği laik eğitim kamplarına çocuklarını göndermeleri asla düşünülemez. Çünkü Müslüman ebeveynin günümüzdeki eğitim sistemiyle ilgili şikayetleri ‘Okul eve çok uzak, kışın kaloriferler yanmıyormuş, dersler boş geçiyormuş, öğretmenler şöyle böyle…’ biçiminde, şekli ehemmiyetsiz yakınmalarla sınırlı değildir.

“Bilenlerden başkası düşünüp akıl erdirmez (anlamaz).” (29/Ankebut, 43)

Müslümanların sakındıkları ve doğal olarak sakınmak zorunda oldukları şey; eğitim müfredatındaki yoğun küfür ideolojisi karşısında çocukların savunmasız ve edilgen konumunda bulunmalarıdır. Tevhid-i tedrisat yani kız-erkek karışık sınıflarda oturtulmak suretiyle fıtri olan haya duygularının henüz küçücük yaşlardan itibaren bozulması ve yoz ahlaka kapı aralayan bir ortamda bulunmalarıdır. Müfredat ve ortamın dışında ‘eğitimci, öğretmen’ kadrolu görevli ve yöneticilerin öğrencileri batıla ve batıcılığa teşvik edip cesaretlendiren yönlendirici çabalarıdır.

Problem, eğitimcilerin böylesi kişisel faaliyetleriyle sınırlı mahalli/lokal bir problem değildir.

Meselenin özü, esası; güç kaynağı şirk akidesi olan tahripkar bir sistem meselesidir. Devlet ölçeğinde sistematik olarak şirk akidesine yöneltilmeye çalışılan nesillerimizi korumak ya da koruyamamak gibi hayati bir problemle karşı karşıyayız.

“Onlar(Mü’minler) yalan ve boş sözün yanında durmazlar, boş söz (konuşanlar)’a rastladığı zaman vakar ile (oradan) geçip giderler . Ve kendilerine Rabblerinin ayetleri hatırlatıldığında onlara karşı sağır ve kör durmazlar.” (25/Furkan, 72-73)

Halkımızın çok büyük bir çoğunluğu maalesef bu hususta hiç bir hassasiyet göstermemektedir. Çoğunluğun fiili olarak durumu budur. Bundan daha esef verici manzara ise, bazı İslami kesimlerin ortaya koydukları acziyet halidir.

Şirk konusundaki hassasiyetler ‘Lat, Menat, Hübel’ gibi cahiliye dönemi Mekke’sine has tahtadan taştan putlarla sınırlı kalmıştır. Öyle ki bu sınırlar dahi gevşeyip kaybolmaya yüz tutmuştur.

Şirk ve zulümatın esaretindeki cahiliye dönemi Mekke’si ile günümüzdeki modern cahiliye kaynaklı laik eğitim sisteminin toplumsal yansımaları arasında karşılaştırmalı küçük bir tasvir, belki durumu daha da netleştirecektir.

Cahiliyenin hakim olduğu Mekke şehir devletinin bilinen organize ve yaygın bir eğitim modeli bulunmamaktaydı. Buna karşın günümüzdeki eğitim sisteminin toplum hayatındaki önemli yansımalarına paralel örnekler görmekteyiz.

Misal; Kureyş’in elit tabakasından olmayanlarla, ‘yeryüzünün ilahları’ olarak kabul ettikleri putları tazim etmeyenlerin elçilik, Beytullah’ın hizmetinde bulunma, kahinlik, arraflık ve Daru’n-Nedve’deki istişare ve karar alma mekanizmalarında bulunmak gibi günümüz tabiriyle herhangi bir kamu görevinde yer almaları asla mümkün değildi.

Günümüzde de durum pek farklı değil. Nesillerimiz, Cumhurbaşkanı’nı dahi sözde değil, özde laik olması şartıyla seçen bir sistemin çarklarının keskin dişleri arasında ezilmektedirler.

Geriye doğru bir adım çekilip genel manzaraya şöyle bir göz atalım.

Bugün demokrasiyi benimsemeyen ve laikliği özümsemeyen kimselerin mevcut sistem içerisinde barınmaları mümkün değildir. Çocukluğundan itibaren sistemin eğitim kamplarındaki tezgahlardan geçtiği halde, fıtratını kısmen de olsa koruyabilmiş insanların sistem tarafından kabulü ve hazmedilmesi asla düşünülemez. Bu kimse yabancı/zararlı unsur olarak tanımlanacak ve derhal etkisizleştirilerek dışlanacaktır. Çünkü o itaatkar ve makbul bir vatandaş değildir ve sistemin egemen olduğu alanlarda daima kaybetmeye mahkum edilmektedir.

Ülkenin en iyi okullarından mezun olmuş bir genç adam dahi herhangi bir kamu kurumu bir tarafa artık özel sektörde bile işe alınırken kendisine adeta, sırat köprüsünden geçme provası yaptırılmaktadır.

Yazılı sınavlar, sözlü mülakatlar, güvenlik soruşturmaları, aile araştırmaları, kişilik ve karakter analizleri ve tabii ki inanç ve fikrinin netleştirilmesi sürecinin sonunda atabildiği kadar parendeler attıktan sonra artık her türlü kaba sığacak ‘civa tıynetli’ bir halde, ancak başlatılır işe.

Her ne kadar küçük bir karşılaştırma yapmaya çalıştıysak da cahiliye Mekke’si müşriklerinin günümüz modern müşriklerinden daha kalender ve insaflı olduklarını da söylememiz gerekir.

Bu manzaranın müsebbibi elbette ki cahili eğitim sistemidir. Zira laik eğitim sistemi çocukları henüz altmış aylık bebekken, yani çocuk arası bir şeyken alıp hak ve doğruluk karşısında zihnini dumura uğratmaya başlamaktadır.

Allah’ın yarattığı tertemiz fıtratı ifsad etmektedir. O bebeler-çocuklar konuşup yazmaya başlarken aynı anda yalanı ve münafıklığı da öğreniyorlar. Hem de koca koca öğreticilerin rehberliğinde oluyor tüm bunlar.

Okulda kendilerine öğretildiği gibi bir büyük(!) olmak üzere birçok putu yüceltmeye başlıyorlar.

Putları tazim etmekle bırakılmıyorlar. Onların hayatını ve şirk önderliğindeki mücadelelerini öğrenip örnek almakla da yükümlü kılınıyorlar.

Batılın hak ile nasıl ‘eşit ve kardeş’ olduğunu(!) öğreniyorlar.

Kalpleri ve ruhları ilmek ilmek örülen küfür kafeslerinde esir alınmaktadır çocukların.

Allah subhanehu ve teâlâ ile beraber başka ilahlar edinmenin aslında hiç de korkulacak veya kaçınılması gereken bir şey olmadığını öğreniyorlar.

Adı laik veya başka bir şey olan ilhad/inançsızlık akidesiyle beyinleri kirletiyor.

Bu okullarda, demokrasi gibi bir küfür ideolojisini İslam’ın altıncı şartı olarak görebilen şirk akidesine mensup yeni nesiller yetişiyor.

Allah’ın dinine hizmet ederek bilgi, birikim, tecrübe ve yeteneklerini İslam’ın istifadesine sunmakla izzet bulacakları yerde, hem yerel hem de uluslararası küfür sisteminin vazgeçilmez unsurları olan kişi ve gruplar da bu okulların eseridir.

Hakka ittibası, nefsinin isteğiyle paralel oldukça, içten bir bağlılık gösterisinde bulunan malumat sahibi çok sayıda münafığın karakter okulları da, işte bu laik eğitim kamplarıdır.

Tüm kainatı yaratan Aziz ve Celil olan Allah’a kulluk ile yeryüzünün herhangi bir bölgesinde gücü eline geçiren tağuta kulluk arasında hiçbir fark gözetmeyen anlayışın yeşertilip filizlendirildiği mekanlardır okullar.

Tağuta hizmet etmeyi hakka hizmet olarak görüp, bundan dolayı rüyalarında ve hülyalarında cennetlerde köşk ve huri bakan(!) muhafazakar statükocuların yetiştikleri saksılardır laik okullar.

Güzel, akıcı ve düzgün konuşan, iyi giyimli, şık görünümlü, kravatlı yolsuzlarla, soyguncuların toplum nezdinde muteber kartvizit sahibi oldukları, her türlü ahlaksızlığa cevaz veren akreditasyon merkezleridir laik eğitim yuvaları.

Bir diploma ve muhtemel bir sosyal statü uğruna bebelerin, çocukların ve gençlerin, derinliklerinde kayboldukları dehşetengiz şirk dehlizleridir laik okullar.

Ümmetin istikbali için ümit kapıları olabilecek muvahhid bir neslin yetişmesinin önündeki en büyük engellerden birisidir laik eğitim kurumları.

‘Şüphesiz ki faiz de alışveriş gibidir’ diyen büyük sermaye sahiplerinin bu işin ihtisasını yapmaya başladıkları, teknik ve teorik bilgi ve destek aldıkları fesat üretim yuvalarıdır laik eğitim merkezleri.

Çocukların gözlerini ve kalplerini cehalet örtüleriyle kapatan, ardından hayat yolculuğunda sürekli olarak şirk önderlerinin ardı sıra giderek onlara uyan kuyruk insanlar olmalarına neden olan basiret köreltme ve imha yerleridir laik eğitim kurumları.

Bu okullar dünyevi olarak muhtemel bir edinim ve kazanımın elde edilebilmesine fırsat verebilir ancak, uhrevi hayatın ebediyen elden gitmesine neden olacağı hususu kuşku götürmez bir hakikattir.

Laik eğitim hücreleri, nesillerimizin temiz fıtratları, aydınlık zihinleri, pırıl pırıl kalpleri ve asil ruhlarının muazzep olduğu birer mezar gibidir.

Bu hakikatlerin hilafına iddiada bulunanların Allah subhanehu ve teâlâ katında kabul edilebilecek hiçbir delilleri yoktur, mazeretleri de.

“Bu iş ne sizin kuruntularınıza göredir, ne de Kitap ehlinin kuruntularına(arzularına) göredir.” (4/Nisa, 123)

Batıcı laik eğitim yuvaları okulların, çocuklar üzerindeki kalıcı tahribatının boyutları hakkında bir fikir verecek şu iki cümleye kulaklarımız aşina değil mi?

Evde, camide ‘Allahuekber!’

Okulda, sınıfta ‘Atau’l ekber!’

Dinini bütün dinlere üstün kılmak için Peygamberini hak ile gönderen Allah’a hamd olsun. En üstün salat ve selamlar Efendimiz Muhammed’in sallallahu aleyhi ve sellem, temiz ehli beytinin, saygıdeğer ashabının ve modern cahiliye devrinin mümtaz muvahhidlerinin üzerine olsun. 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver