Terk Edilmiş Sünnetler: Emir/Yönetici Sahiplerine Nasihat Etmek

Bizi başıboş bırakmayan, yöneticiler ile güçlü kılan Allah’a hamd, ’emire itaat bana itaat etmektir’ diyerek yöneticilere önem gösteren Rasûlullah’a salât ve selam olsun.

Müslümanlar ile emirler arasındaki hukuklar gözden geçirildiği zaman ümmetin eksiklerinden biri de Müslümanların emir sahiplerine nasihat etmeyi terk etmeleridir.

Emir dediğimizde sadece halife veya genel emiri kast etmiyoruz. Hizmet alanlarında insanlara sorumluluk yapan, vali, hoca, sorumlu ve hatta evin reisi baba da buna dâhildir.

Emir sahibine itaat etmek, işlerimizde ondan izin almak emire karşı görevimiz olduğu gibi, emir sahiplerine nasihat etmek, hata yaptıklarında şer’i ölçüler içerisinde hakkı onlara hatırlatmak da yöneticilere karşı sorumluluğumuzdur. O kadar ki, emire nasihat edilmesi gereken yerde nasihati terk etmek, Allah katında vebal olacak kadar ve hesabı verilecek kadar önemli amellerdendir. Çünkü bu bir sorumluluktur.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:

” ‘Din nasihattir’ buyurdu. Sahabeler: ‘Kime nasihattir ya Rasûlullah?’ diye sordular. Peygamberimiz: ‘Allah’a, Rasûlü’ne, emirlere ve Müslümanların genelinedir.’ diye cevap verdi.” [1]

Bu hadis-i şerifte Peygamberimiz nasihat edilmesi gereken kişiler arasında emirleri/yöneticileri de zikretmiştir. Yani Müslümanlar kendi aralarında nasihat ettikleri gibi emirlerini de unutmamaları gerekir. Emire nasihat etmekten utanıp veya ‘gerek yok başkaları yapar’ deyip gevşek davranmak, ‘koskoca yöneticiye nasihat etmek bana mı kalmış’ diye düşünmek, ‘yöneticimiz yaptıysa vardır bir bildiği’ demek sadece şeytanın ümmeti bozmak için kurmuş olduğu bir tuzaktır. İslam’da yöneticilere nasihat etmek önemlidir. Hatta İslam’da yöneticilere nasihat etmek, kendi aramızda Müslüman kardeşimize yaptığımız nasihatten daha önemlidir.

Çünkü emirler/halifeler Peygamberimizden sonra yeryüzünde dini ikame eden kişilerdir. Hakeza başka milletlere karşı İslam dininin temsilcileridir. İşlemiş oldukları hatalar sadece kendilerini bağlamamaktadır. Bilakis bütün ümmeti ilgilendirmektedir. Bununla beraber halkın imani ve ahlaki durumu yöneticiye bağlıdır. Yönetici nasıl ise halk da o şekilde olur. Durum böyle olunca emirlere nasihat etmenin önemi iki kat artmaktadır.

Emirlere nasihat etmek, kişinin muhayyer bırakıldığı bir durum değildir. Bu sebeple kimse emirlere nasihat etmeyi göz ardı etmemelidir. Bu mesele o kadar önemlidir ki, emirlere nasihatte bulunmak imandandır. Bunun aksi ise imanın zayıflığı ve kalbin kötülüğüdür.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

“Benden önce Allah’ın gönderdiği her Peygamberin mutlaka ümmetinden havarileri ve arkadaşları olmuştur. Bunlar onun sünnetiyle amel ederler emirlerini de yerine getirirlerdi. Sonra, bu Peygamberlerin ardından öylesi kötüler zuhur etmişti ki, yapmadıklarını söyleyip, kendilerine emredilmeyeni de yapmışlardır. Kim bu güruhla eliyle mücadele ederse mümindir. Kim onunla eliyle mücadele ederse o da mümindir. Kim de onlarla kalbiyle mücadele ederse o da mümindir. Bunun gerisinde artık zerre miktar iman yoktur.” [2]

Hata ve haramlarında emir sahiplerine şer’i ölçüde hakkı nasihat etmek konusunda, bizim için en güzel örnek sahabedir. Nasihat etmekte gevşeklik gösterdiklerinde, ümmetin başına gelecek sapıklık ve dalaleti bildiklerinden, onlar bu konuya çok hassasiyet göstermişlerdir. Ebu Said el-Hudri, kendisinin şahitlik ettiği, hakkı ayakta tutma olayını, bizlere şöyle aktarmaktadır:

Emeviler döneminde valilerden biri Peygamberimizin sünnetini değiştirdi. İslam’da Cuma hutbesi, namazdan sonra yapılırdı. Bu vali, hutbeyi Cuma namazının önüne aldı. Böylelikle Peygamberimizin sünnetini değiştirmiş oldu. Bundan daha büyük bir cürüm ne olabilir ki? Hemen orada bulunan sahabelerden birisi valiyi uyardı ve ona hakkı tavsiye etti. Bunun üzerine Ebu Said el-Hudri, şunları söyledi:

“Bu, üzerine düşeni yerine getirmiştir. Ben Rasûlullah’tan dinledim. O: ‘Sizden biriniz bir münker gördüğünde eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmez ise diliyle düzeltsin. Buna da gücü yetmez ise kalbi ile buğz etsin. Bu da imanın en alt kısmıdır.’ ” [3]

Emirlere Nasihat Etmede Edebimiz Nasıl Olmalıdır?

Müslüman, yöneticilerine nasihat ederken edep çerçevesinde, İslam ahlakı üzere hakkı tavsiye etmelidir. Özellikle de İslam ümmetinin huzurunu kaçıran, edep bilmeyen bedevi/patavatsız olan insanların ahlakından kaçınmalıdır.

Emir sahiplerine nasihat etmede dikkat etmemiz gereken adapları şöyle sıralayabiliriz:

a. Emir sahibinin işlediği masiyet-hata net olmalıdır

Kulaktan duyma veya ihtimalli hatalar üzerine emir sahibine nasihatte bulunmak caiz değildir. Bu davranış Müslümanların arasında dahi kötü kabul ediliyor ise emir sahiplerine karşı nasihat etmede böyle bir tutum daha fazla çirkindir. Peygamberimiz bu tutumu yalan olarak isimlendirmektedir.

“Kişiye her duyduğunu aktarması yalan olarak yeterlidir.” [4]

Bugün maalesef birçok insan, bu hadis-i şerife muhatap olmaktadır. Araştırmadan, netliğe kavuşturmadan, kendi gözü ile görmeden ve kendi kulağı ile duymadan ahkâm kesmekte ve eleştiri yapmaktadırlar. Hatta son zamanlarda sonrasında pişman olup özür dileyecek kadar meselelere vakıf olmadan ve netliğe kavuşmadan karar veren ve eleştirenleri çok fazla görmekteyiz. Oysaki İslam ahlakına göre, kişinin duyduğunu ve gördüğünü araştırması ve netliğe kavuşturması, daha sonra nasihat etmesi veya görsel, yazılı hatırlatmalarda bulunması gerekirdi.

Peygamberimiz ashabına, ileride namazı erteleyen zalim imamların/yöneticilerin çıkacağını söylediği zaman sahabeler, ‘o imama karşı savaşalım mı Ya Rasûlullah’ diye sorarlar. Peygamberimiz:

“Hayır. Ta ki onlarda apaçık şirk ve apaçık delil yanınızda buluncaya kadar.” buyurdu.

Bu hadis-i şeriften anlıyoruz ki emirlerin hatalarını kesinliğe kavuşması için şu üç uygulamaya ihtiyacımız var:

1. Onların hatalarını apaçık şekilde kendimiz göreceğiz veya duyacağız.

2. Onların işlemiş olduğu amellerin veya söylemiş olduğu sözlerin hata/haram vb. olduğuna dair kesin bir ayet veya hadis olması gerekir.

3. Emir sahiplerinin hataları göreceli veya içtihada dayalı bir mesele olmaması gerekir.

Buradan kast ettiğimiz mana şudur ki; emir sahibinin işlemiş olduğu hataya dair herhangi bir ayet ve hadis yok ise, bunun hata olup olmadığı herkesin siyaseti ve bakış açısına veya menhecine göre değişiklik arz ediyorsa bu içtihadi olan hatadır. Böyle hata olarak kabul edilen fiil ve sözlerde kesinlikle emir sahiplerine nasihatte bulunulmaz. Çünkü sana göre hata olan bu fiil, sahibine göre hata değil, bilakis yapılması gereken bir amel olarak kabul edilmektedir. Bu tür göreceli meselelerde Müslümanlar birbirlerine saygı ve hürmet göstermelidirler. Aksi hâlde ümmetin arasında fitne ve parçalanma daha fazla olacaktır. Ki bundan Rabbimize sığınırız.

b. Emir sahibine nasihat gizli yapılmalıdır

Yönetici olan insanların, toplum yanında itibarı ve konumu vardır. Sözünün insanlara etki etmesi ve insanlar tarafından kabul edilmesi bu itibar ve konuma bağlıdır. İnsanlar nazarında saygınlığı kaybolan kişiler yönetici olmakta zorlanacaktır. Böyle olan yöneticilere halkın itaat etmesi zordur. Bu sebeple sahabe emir sahiplerine açıktan nasihat etmedikleri gibi, yapacakları nasihatte bile çekinmişler, öncesini sonrasını tartaraktan nasihat etmişlerdir. Ta ki emir sahibinin insanlar yanındaki saygınlığı kaybolmasın ve emirlere yapılan nasihat basitleşmesin diyedir.

‘Bunun en güzel örneği Osman’ın döneminde meydana gelen fitnelerdir. Osman döneminde ortaya çıkan fitneler sırasında kendisine yönelik birçok suçlamalarda bulunuldu. ‘Osman, akrabalarını kayırıyor, ümmetin sorunları ile ilgilenmiyor’ gibi suçlamalar yapıldı. Pusuda bekleyen fitne odakları bu tür dedikoduları etrafa yayıp halkı ve orduyu Rasûlullah’ın halifesine karşı kışkırtmaya çalışıyorlardı.

O sırada Medine’de bulunan ashabtan bir heyet, Usame bin Zeyd’in yanına geldiler. O Usame ki, Rasûlullah’ın terbiyesinde yetişmiş, onun ahlakıyla ahlaklanmış, hangi davranışın hangi durumlarda İslam’ın lehine olacağını çok iyi bilen mümtaz ve sonraki nesiller içinde örnek bir şahsiyettir.

Ashab kendisine gelip şu teklifte bulundu: ‘Ey Usame! Rasûlullah seni severdi. Osman da seni sever. Kendisine (Osman’a) gidip bu konuları konuşsan.’ dediler. Usame: ‘Asla! Ben böyle bir kapıyı açan olmayacağım.’ dedi.

Usame’nin bu tavrı, Halife’ye aleni nasihat etmek taraftarı olmadığını göstermektedir. Çünkü biliyordu ki orada toplanan isyancıların da duyabileceği şekilde Osman’ın hakkındaki iddiaları dile getirip nasihat etmesi isyancıların daha da ümitlenmesine, fitnelerin körüklenmesine ve kötü bir çığır açıcı olarak tarihte yer almasına neden olacaktır. Sahabenin yaptığı ve öğrettiği budur.’ [5]

Buraya kadar yazdıklarımızdan şunu anlamaktayız: Emir sahiplerine nasihat etmek sorumluluğumuzdur. Bu nasihat, şer’i ölçüler ve adaplar çerçevesinde olmalıdır. Aksi hâlde, emir sahiplerine nasihat etmek yasaklanmıştır.

Rabbim bizleri, emirlerimizi hata işlemekten muhafaza etsin. Hata işlersek de nasihate açık olan ve hemen tevbe eden kullarından kılsın. Allahumme âmin

Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd etmektir.

 

 

[1]      .   Müslim

 

[2]      .   Müslim

 

[3]      .   Müslim

 

[4]      .   Müslim

 

[5]      .   Bu bölüm Ebu Hanzala Hocamızın ‘Müminlerin Emire Karşı Sorumlulukları’ kitabından alınmıştır.

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver