Terapi! Hem de Bedava!

Çocuklarımızın en sevdiği şey nedir?

Hani her gün eteğimize yapışıp bizden istedikleri!

Saatlerce yapsak dahi “Hiç yapmıyorsun!” diye sitem ettikleri, nedir sizce?

Evet, oyun…

Oyundur en sevdikleri aktivite.

Aslında buna iş de denilebilir. Zira oyun, çocuğun işidir.

Fakat biz anne babalar öyle pek hoşlanmayız oynamaktan. Ne de sıkıcı gelir bize, değil mi?

Vakit kaybı olarak görürüz hatta. Başımızdan savmak için fırsat kollarız çocuklarımızı.

Bir arkadaşını davet etmek, yaşıtlarıyla oynaması için dışarıya göndermek “kurtarıcı” gibidir.

Oysa biz ayağımıza gelen fırsatı teptiğimizin farkına dahi varmayız. Öyle bir fırsat ki hem iyileştirici hem eğitici hem de bağ kurucu. Ah… Unutmadan; üstelik de “bedava”.

Anlatayım:

Efendim, yaklaşık iki yıl önce karşılaştım bu kavramla: Oyun Terapisi… Çocuğun birçok sıkıntısını oyunla açığa vurduğunu; oyun oynarken sıkıntılarıyla, korkularıyla, öfke ve üzüntüleriyle yüz yüze gelip onların etkisinden kurtulduğunu anlatıyordu bu kavram. Kulağa çok hoş geliyordu. Zira birçok yavrumuzun yüreği acılarla burkulmuştu. Bazıları bunu öfke ile yansıtırken bazıları ise çözümü içine kapanmakta bulmuştu.

Kimi yaşadığı korkular nedeniyle annesine kaygılı bağlanırken kimi sürekli altını ıslatıyordu. Tırnağını yiyenler, tikleri olanlar ve daha birçokları… Oyun, dramatik öykülere dokunacak ve çocuğun sırtında bir kambur, yüreğinde bir iz, boğazında bir düğüm gibi kalan zararlar oyunla bertaraf edilecekti.

Acaba bunlar gerçek miydi? Sadece oyun oynamak tüm sorunların çözümü olabilir miydi?

Allah’ın rahmeti, birkaç arkadaşım ile bunu deneyimleme fırsatı bulduk ve anlatılanların bir ütopya olmadığını kendi gözlerimizle gördük. İstiyoruz ki bunu herkes öğrensin. Bir dergi yazısına sığamayacak kadar kapsamlı ve yazı diliyle tam olarak anlaşılmayacak, ancak deneyimleyerek öğrenilecek bir eğitim olması hasebiyle naçizane tavsiyem, bu eğitimi almak için çaba sarf etmeniz. Bununla beraber küçük de olsa bilgi vermek amacıyla ”Oyun, bir terapiye nasıl dönüşür?”sorusuna değineceğim:

  1. Bunun için pahalı oyuncaklara ihtiyacınız yok. Çocuğumuzun oyuncakları arasından seçtiğimiz ahşap blokları, oyuncak bebekleri, bebek evleri, sanatla ilgili malzemeleri, küçük hayvanları, arabaları, polis veya başka meslek gruplarına ait oyuncaklarını düzenli bir şekilde dizerek onun yanına oturun ve oyunu onun yönlendirmesi için bekleyin.

Siz sadece izleyici ve o istediğinde harekete geçen bir “eş”siniz.

Çocuğunuz yukarıda sayılanlardan herhangi birini aldı ve size yapmanız gerekeni söylüyor:

— Anne, ben polisim. Sen de hırsızsın.

Anne:

— Sen polissin, benim de hırsız olmamı istiyorsun.

Çocuk:

— Evet, şimdi sen kaç. (Anne kaçar.)

Çocuk:

— Dur! (Anne durur.)

Çocuk:

— Şimdi ben senin ellerini bağlıyorum. (Anne ellerini uzatır.)

Diyalogda görüldüğü üzere anne sadece eşlik edendir. Çocuğun söylediklerini yerine getirir ve aynı zamanda aynalama yapar, yani kısmen çocuğunun kullandığı ifadeleri tekrar eder.

”Bu kadar mı?” Evet, bu kadar. İşte terapi! ”Nasıl yani?” Şöyle ki:

Çocuklar ”kaç kovala” oyunlarından çok hoşlanırlar. Bunlar bağlanma oyunları arasındadır. Hırsız polis oynarken hem aranızdaki bağ güçlenir hem de bu oyun size bazı ipuçları verir.

O kadar oyuncak içinden polis oyuncağının kullanılması güç isteğinin veya hırsız korkusunun varlığına dair bir işaret olabilir. Ya da polis güç figürü olduğu için çocuk kendisini annesinin yanında güçsüz hissediyor olabilir.

Bunlar hep öngörüdür elbet. Siz oynarken bunları düşünemeyebilirsiniz; fakat bu bir kayıp değildir. Çünkü sizin o oyunu oynuyor oluşunuz zaten başlı başına iyileştirici bir etki oluşturacaktır.

Polis, hırsızı yakaladığında ona teslim olunmalıdır. Zira iyileştirici oyunlarda tüm kontrol çocukta olmalıdır.

Oyunda şayet varsa bir muziplik, çocuğu güldürmek hatta kahkaha attırmak için bu fırsat kaçırılmamalıdır. Örneğin;

Koşarken sakarlık yapmak,

Düşerek çocuğun yakalamasını kolaylaştırmak,

Ellerimizi bağlarken komik yüz ifadeleri takınmak vb. eğlenceli hareketler yapılabilir.

Zira o küçük kalplerdeki ağır yükler için gülmek faydalıdır. Güldükçe kendini güçsüz hissettiren endişeden de kurtulacaktır.

Çocuğu güldürecek başka oyunlar geliştirilebilir. Bunun için onları takip etmek ve neye gülüyorsa onu tekrarlamak püf noktadır.

Çorabını giydirirken uykuluymuş gibi yapıp eline giydirmeyi deneyin ve kahkahalarını dinleyin… Ya da alt pijamasını kollarına geçirmeye çalışın. Bunu da şaşkın ve saf bir ifadeyle yapın ve neşelerini izleyin…

Tabii özellikle bu son kısmı daha okurken yüzünü ekşitenler olacaktır. Onlar, böyle komikliklere tahammül edemeyen, kendi çocukluğunda komik davrandığı veya güldüğü için örselenenlerdir… Size de iyi gelecek emin olun. Çocukken sizi eleştirip yüzünüzdeki gülücüğü çalanlar, şimdi yanınızda yoklar. Rahat olun. Gülün ve yavrunuzun da o güzel yüzünü güldürün…

”Peki, ne kadar oynayacağız?” diye sorarsanız 30 dk. yeterlidir. Oyuna başlamadan önce yavrumuza saati gösterip onunla yarım saat oynayacağınızı, saat dolduğunda da tekrar işinize dönmek zorunda olduğunuzu söyleyebilirsiniz.

Devam edecek inşallah…

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver