Sara/Epilepsi Hastalığı

Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a subhanehu ve teâlâ; salât ve selam, Rasûlü Muhammed Mustafa’ya olsun.

Sara hastalığı; Arapça’da yere serme anlamına gelen Sar’e kelimesinden türemiştir. Tıp dilindeki karşılığı ise epilepsi hastalığıdır. Tüm epileptik nöbetler beyinde başlar. Beynimiz nasıl düşündüğümüzden, nasıl hareket ettiğimize kadar yaptığımız her şeyi kontrol eden ve nöron adı verilen milyonlarca sinir hücresine sahiptir. Beynimiz, sinir hücreleri (nöron) ve bedenimiz arasında elektriksel mesajlar göndererek ve alarak çalışır. Bir epileptik nöbet sırasında beynin normal elektriksel mesajlar gönderme yöntemi geçici olarak bozulur. Bu bozulma beynin çalışmasını etkiler ki; bu da nöbete neden olur. Bu durumu bilgisayarda aynı anda birçok işlem yapmaya çalıştığımızda kısa bir süre çalışmayı durdurmasına benzetebiliriz, yeniden başlattığınızda tekrar normal bir şekilde çalışmaya devam eder. Bu durumun, beynin bir veya birkaç bölgesindeki nöron gruplarının normal elektriksel aktivitelerinden farklı olarak ani deşarj olmaları sonucu geliştiği ispatlanmıştır.

Epilepsi hastalığının nedenleri çok çeşitlidir ve değişkenlik göstermektedir. Genel olarak epilepsi nedenleri arasında şu faktörler vardır:

• Küçük çocuklarda yüksek ateşe bağlı,

• Bebeklerde doğuma bağlı uzun süre oksijensiz kalma,

• İnme (Beyin-damar hastalığı),

• Beyin kanserleri (iyi veya kötü huylu kitle),

• Sinir sistemi enfeksiyonları,

• Genetik bozukluklar,

• Beyin dokusu veya damarlarında bozukluklar,

• Kafa travması gibi…

Epileptik nöbet tipleri basit şekliyle üç alt gruba ayrılabilir. Bunlardan ilkinde epileptik uyarılma beynin tümünde aynı anda ortaya çıkmaktadır. Bu duruma jeneralize nöbet adı verilir. İkincisinde nöbet sadece bir bölgede ortaya çıkar ve hastalarda nöbet sırasında bilinç kaybı gelişmez. Bu tip nöbetlere basit nöbet adı verilir. Örneğin, tekrarlayan kas seğirmelerinin görülmesi bu grupta sayılabilir. Üçüncü olarak, bazı durumlarda da nöbetler basit nöbet olarak başlar ve kısa sürede beynin tümüne yayılır. Bu durumda başlangıçta olmayan bilinç kaybı, kısa süre sonra ortaya çıkar. Bu tip nöbetler ise ikincil jeneralize nöbet ismini alır. Halk arasında sara nöbeti denince en sık görülen tipi jeneralize nöbet şekli akla gelir. Kısaca kişi önce kaskatı kesilir ve yere düşer.

Özetle her epileptik nöbette bilinç kaybı olmaz. Bazı durumlarda bilinç kaybı olsa bile hastalar bayılıp, yere düşmezler. Bu durumlarda hasta nöbet geçirirken çok yakınındaki kişiler bile nöbeti fark edemeyebilir. Durduk yere irkilmeler, buruna kötü koku gelme, göz açık rüya görme, farkında olmadan çiğneme hareketi yaparak ağzı şapırdatma vs. epileptik nöbetlerden sayılmaktadır.

Epilepsi hastalarında nöbetler genellikle bir uyarı olmadan başlar. Bazı hastalar için belirli durumlar nöbete neden olabilir ya da nöbeti tetikleyebilir, en sık stres, uykusuzluk, bazen parlayan ışıklar ya da çok hızlı hareket eden şekiller, karmaşık desenler nöbetleri tetikleyebilmektedir.

Hekim hastada ne tür bir epilepsi olduğuna ve nasıl bir tedavinin daha etkili olacağına dair karar verebilmek için nöbetleri gözlemleyen hasta yakını ile görüşür. Aynı zamanda beyin elektrik dalgalarının gösterilmesi için EEG, beyin görüntüleme için MR tetkiklerine ihtiyaç duyar.

En çok görülen epilepsi; idiyopatik (nedeni bilinemeyen) epilepsilerdir. Epileptik nöbetlere neden olan kitle, enfeksiyon, kanama gibi durumlar müdahale edilebilecek durumdaysa edilir ve hastaların bir kısmı cerrahi müdahale ile kısmen düzelebilmektedir. Bu yöntemler beynin nöbetlere yol açan kısmının ameliyatla alınmasını ya da nöbetleri durdurmak/azaltmak için beynin elektriksel aktivitesinin düzenleyen küçük bir implant cihazının konulmasını kapsar. Genelde epilepsi hastalarında tedavide amaçlanan, ilaçlarla nöbetleri kontrol altına almaktır. Beş yıl boyunca hiçbir şekilde nöbet geçirmeyen hastalara kullanmış oldukları ilaçların dozları periyodik bir şekilde azaltılarak tamamen bıraktırılır. Böyle tedavi edilip tamamen şifa bulan hastalar oldukça azdır. Epilepsi hastalarının yaklaşık %60-70’i ömür boyu ilaçlarla nöbetlerini kontrol altına alabilmekteler (daha seyrek nöbet geçirmekteler).

Bu antiepileptik ilaçlar nöbetlere sebep olan beyindeki aşırı elektriksel aktiviteyi azaltarak nöbetlerin oluşumunu azaltır veya durdurur. Hastalara başlanan ilaçlar nöbetleri kontrol altına alamazsa yeni ilaçlar eklenmekte/değiştirilmektedir. Antiepileptik ilaçlara bağlı; uyku hâli, karaciğer etkilenmesi, kilo alımı, baş dönmesi, dengesizlik, baş ağrısı, saç dökülmesi en sık görülen yan etkilerdir.

Buraya kadar, modern tıbbın epilepsili/saralı hastaya yaklaşımıydı. İslam şeriatı irdelendiğinde naslarla sabittir ki; şeytan/cin insana etki ederek bedeninde maddi ve manevi hastalıklara sebep olabilmektedir.

“Ve kulumuz Eyyub’u zikret (hatırla). Rabbine şöyle seslenmişti: ‘Muhakkak ki şeytan, yorgunluk ve elem verici bir azapla bana dokundu.’ ” [1]

Tıbbu’n-Nebi eserinde İbnu’l Kayyım el-Cevziyye:

Sara iki çeşittir: 1. Yeryüzünde mevcut pis ruhların etkisi ile meydana gelen sara, 2. Öldürücü tümörler (şişlik/kitle) sebebiyle meydana gelen sara. İkincisi tabiplerin, sebepleri ve tedavisi hakkında görüş ileri sürdükleri kısımdır.

Habis ruhların etkisi ile meydana gelen saranın varlığını tabiplerin imamları ve en akıllıları itiraf ediyor ve redde kalkışmıyorlar. Bu tür saranın tedavisinin, hayırlı, yüksek ve şerefli ruhların ancak bu şer ve habis ruhlara mukabele edebileceği, etkilerini giderebileceği, faaliyetlerini nakzedip iptal edebileceğini söylemişlerdir. Hipokrat dahi bazı kitaplarında saranın birkaç tedavi şeklini tarif etmiştir. Hipokrat demiştir ki: ‘Bu ilaç, sebebi ahlat ve diğer tümörlerden olan saraya faydalıdır. Pis ruhlar vesilesiyle meydana gelen saraya ise bu ilaç fayda vermez.’

Fakat doktorların cahil, sakat ve sefihleri zındıklığı fazilet zannedenleri (pis) ruhların etkisi ile meydana gelen sara cinsini inkar ediyorlar ve saraya tutulan kişinin bedeninde pis ruhların etkisi olabileceğini kabul etmiyorlar. Bunu cahilliklerinden yapıyorlar. Hâlbuki tıp ilmi açısından bu savunulmuştur. His (duyular) ve mevcut olan etkisi de buna şahittir. Bu tür sarayı kabul etmemelerinin nedeni, bazı tümörlerin bu esnada fazlalaşmasıdır ki, gerçekten bir başka sara çeşidinde bu görülebilir, fakat hepsi için geçerli değildir.

Eski doktorlar bu cins saraya ilahi hastalık ismini vermişler ve ruhların etkisiyle meydana geldiğini söylemişlerdir. Calinus ve diğer doktorlar, bu ismi biraz değişik manada düşünmüş ve şöyle bir yorum yapmışlardır: Bu cins saraya ilahi hastalık denmesinin hikmeti, beyinde meydana gelmesi ve dimağın meskeni olan beynin temiz ilahi kısmına zarar vermesi sebebiyledir.

Onların bu şekilde tevil yapmaları, bu ruhların hükümlerine ve tesirlerine vakıf olamamaktan ileri gelmektedir. Daha sonra da zındık doktorlar geldi ve tümörlere dayalı olarak meydana gelen saradan başkasını kabul etmediler.

Kendisinde akıl olup, bu ruhlara ve tesirlerine dair bilgisi olan kimse, bu tür doktorların cehaletlerine ve akılsızlıklarına güler.

Sara hastalığının tedavisi; hem saralı kişinin, hem de tedavi edecek kişinin durumuna göre her iki açıdan da mümkündür.

Saralı kişinin durumuna göre olan tedavide esas; hastanın ruhunun güçlü olması, bu ruhların yaratıcısına sadıkâne yönelmesi, dil ve kalbin tam uyum içinde olduğu hâlde sahih bir şekilde Allah’a sığınmasıdır. Çünkü bu hâl bir nevi savaştır. Savaşlarda düşmana karşı silahla çıkmak için iki şeye dikkat edilmesi gerekir.

1. Silahın sağlam ve kendi yapısı içinde malzemesinin iyi yapılmış ve yeni olması gerekir

2. Silahı taşıyacak olan kolun gayet sağlam ve güçlü olması gerekir.

Bu iki unsurdan herhangi birinin eksilmesi durumunda, silahın çok faydası olmaz. Şayet her ikisi de ortadan kalkarsa nasıl olur acaba? Kalp; tevhid, tevekkül, takva ve teveccüh eksikliğinden harabeye döner ve böylece silahsız kalmış olur.

Yukarıda verilen misaller hastayı tedavi eden kişi için de geçerlidir.

Ben Şeyh’imizin (İbni Teymiye), saralıya içinde bulunan ruha hitaben gönderdiği, ‘Şeyh sana der ki, çık! Çünkü bu sana helal değildir.’ sözü sonunda hastanın açıldığını görmüşümdür. Birçok defa da bizzat kendisinin hitap ettiğini gördüm. Bazen de hastanın içine girmiş olan ruh inatçı olurdu. Şeyh bu sefer onu döverek çıkarırdı. Saralı hasta ayıldığında (yediği dayağın) acısını hissetmezdi. Bunu Şeyh’imizden biz de başkaları da defalarca gördük.

Çoğu kere de saralanmış kişinin kulağına “Sizi boşuna yarattığımızı ve huzurumuza çıkarmayacağımızı mı sandınız?” [2] ayetini okurdu.

Şeyh bazen ayete’l kursi ile de tedavi ederdi. Saraya tutulan hastaya da, tedavi yapacak kişiye de çokça Ayete’l Kursi, muavvizeteyn surelerini okumalarını emrederdi.

Özetle, sara hastalığının bu türünü ve tedavi şeklini ancak akıl, ilim ve marifetten nasibi az olanlar inkâr eder. Zaten bu pis ruhların bu hastalığa tutulanlara etki etmesinin sebebi, bu kimselerin dindarlıklarının az olması, kalplerinin ve dillerinin zikirden ve Allah’a sığınma hakikatinden yoksun olup harap olmasıdır. Bu habis (pis) ruh, boş ve silahsız olan kişiye; çoğunlukla çıplak bulunduğu bir esnada girer ve bedenine eziyet ederek etkide bulunur.

Nöbet Anında Nelere Dikkat Edilmeli?

Nöbet başladığı zaman durduramazsınız, genellikle kısa bir süre devam eder, saniyeler ya da dakikalar içinde kendiliğinden durur. Nöbetleri izlerken korkutucu gözükse de genellikle nöbetin kendisi kötü sonuçlanmaz ve kişi nöbet sonrasında düzelerek kendine gelir. Nöbet geçiren birine tanıklık ederseniz, nöbet sırasında sakin olmaya çalışılmalı, nöbetin ne kadar sürdüğünü görmek için zaman kontrol edilir, özellikle hastanın başını korumak için altına yumuşak bir şey koyun ya da başını ellerinizle kontrolünüzde tutmaya çalışın, eğer boyun etrafında sıkı giyecekler, atkı, baş örtüsü, peçe vb. takıyorsa nefes almalarına yardım etmek için bunları genişletebilirsiniz. Eğer nöbet dışarıda başlarsa insanların başında toplanmasını engellemeye çalışın, nöbetin gerçekleşmesine izin verin, engellemeyin ya da tutmayın. Direkt bir tehlike içinde değillerse hareket ettirmeyin, kendilerini yaralama ihtimalleri varsa nesneleri, eşyaları onlardan uzaklaştırın. Dillerini yutma, nefessiz kalma korkusuyla kaşık, parmak vb. herhangi bir şeyi ağızlarına koymayın. Nöbet ve kasılmalar bittikten sonra yan taraflarına yatırmaya çalışın. Bazen altlarını ıslatmak gibi kendilerini utandıracak durumlar olabilmekte böyle durumlarda utanma durumunu en aza indirip üstünün herhangi bir şeyle örtünmesi sağlanmalıdır. Eğer nefes almaları güçlü ve gürültülü geliyorsa solunum yollarında bir şey olmadığından emin olunmalı. Ayrıca ağız etrafındaki tükürük ve salyalar silinmeli, tamamen iyileşip kendine gelinceye kadar kendini güvende hissetmesi için yanlarında kalınmalı…

Eğer ilk nöbetleri ise, kendilerini yaralamışlarsa, nöbetten sonra nefes almakta güçlük çekiyorlarsa, arasında iyileşme olmadan arka arkaya nöbetler birbirini izliyorsa, nöbet her zamankinden iki dakika fazla sürdü ise ya da beş dakikadan sonra hâlâ devam ediyorsa en kısa zamanda hastanın tedavisine başlanmalıdır. Devam eden bir tedavisi varsa bu durumlardan sonra tedavinin tekrar gözden geçirilmesi gerekir.

Sonuç;

“Şeytan, damarlardaki kan gibi insanda dolaşır…” [3]

Bu ruhlar insan kalbini, beynini, damarlarını, tüm hücrelerini, kanın damarlarda akışını etkilediklerinden sadece manevi rahatsızlıklar değil, aynı zamanda maddi hastalıklara da sebebiyet verebilmekteler. Habis ruhlar insanlara en çok musallat olabilecekleri dönemdeler. Çünkü hiçbir zaman bu kadar bozgunculuk çıkaran, ekini ve nesli fesada uğratan ve Allah’ın kitabına sırt dönülen bir dönem olmadı.

“Kim, Rahman’ın zikrinden (Kitabından) yüz çevirirse, biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o, onun ayrılmaz dostudur.” [4]

“Şeytan onları etkisi altına aldı da kendilerine Allah’ı anmayı unutturdu. İşte onlar şeytanın yandaşlarıdır. İyi bilin ki şeytanın yandaşları hep kayıptadırlar.” [5]

Başımıza her ne gelirse gelsin, Allah’a karşı hüsn-ü zannımızı koruyup sabretmemiz gerekir. Kur’an-ı Kerim’i sık okuyup dinlemeyi, sahih sünnetten gelen zikirleri ve sürekli dualarla Allah’a teveccüh etmeyi hayat düsturu edinmekle habis ruhlardan kurtulmaya çalışılmalıdır.

Durum kendi başımıza halledemeyeceğimiz kadar ilerlemişse, mutlaka rukye yapmaya ehil bir Müslümandan yardım alınmalıdır.

Allah subhanehu ve teâlâ bizi, zürriyetimizi, ailelerimizi ve hasta olan tüm Müslüman kardeşlerimizi insi ve cinni şeytanların şerrinden muhafaza eylesin.

Davamızın sonu, âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdetmektir. 

 

[1]      .   13/Rad, 41

 

[2]      .   40/Mümin, 115

 

[3]      .   Ebu Davud

 

[4]      .   43/Zuhruf, 36

 

[5]      .   58/Mücadele, 19

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver