Saatu’l Usra – 2

 

 

Rafi koşarak çıktı mescidden. Soluk soluğa eve geldi. Yol boyu Allah yolunda ne infak edeceğini düşünmüştü. Verecek bir şeyi olmadığı için üzülüyordu.

— Ne olabilir? Ne olabilir?

Bir anda elindeki tarih defterine baktı. Sayfaları tek tek çevirdi. ‘Buldum’, diyerek dışarı fırladı. Medine çarşısının yolunu tutmuştu. Gözleri ışıldıyordu. Çok mutluydu. Onun da zorluk ordusu için yapabileceği bir şeyler vardı artık. Yolda Hubeyb ile karşılaştı:

— Selamun aleykum dostum. Nereye böyle telaşlı telaşlı?

— Aleykum selam kardeşim. Çarşıya gidiyorum.

— Rasûl’ün açıklamasını duymadın galiba?

— Bilakis duydum. Onun emrine icabet etmek için gidiyorum.

— Merak ettim şimdi. Çarşıda nasıl bir itaat sergileyeceksin? Anlatsana. Ama önce mescide gitmeliyiz. Tüm sahabiler orada toplanmış, mallarını Rasûl’e infak için bekliyorlar.

— Ne çabuk?

— Evet. Mescid mahşer yeri gibi. Herkesin elinde eteğinde altın, gümüş veya hurma…

— Hurma mı dedin?

— Evet, vallahi hurma bile getiren var.

— Koş o zaman önce mescide gidiyoruz. Bu manzarayı kaçırmak istemem. Sonra da çarşıya gideriz.

— Tamam.

Mescid gerçekten de kalabalıktı. Canım Peygamberim minberin yanında oturmuş Allah’a şöyle yalvarıyordu:

“Allah’ım! Sen şu bir avuç İslam toplumunun yok olmasına firsat verirsen, artık yeryüzünde sana ibadet olunmaz.”

Sahabesinin toplandığını görünce onlara döndü.

Ömer radıyallahu anh elbisesinin eteğine doldurduğu dört bin dirhemi Canım Peygamberimin önüne döktü. Rasûl sordu:

— Ey Ömer! Ailene ne bıraktın?

— Malımın yarısını bıraktım ya Rasûlullah.

Ebu Bekir Amca’da idi sıra. O da dört bin dirhem infak etti. Rasûl aynı soruyu sordu:

— Ailene ne bıraktın?

Malının tamamını getiren Ebu Bekir:

— Allah ve Rasûlü’nü bıraktım, dedi.

Ömer amca elini onun omzuna koydu ve:

— Ey dostum. Artık seni hiçbir amelde geçemeyeceğimi anladım, demekten kendini alamadı.

Osman bin Affan’daydı sıra. Canım Peygamberimin eteğine bin altın döktü. Bin altın demek on bin askerin ihtiyacını karşılamak demekti. Sonra üç yüz deve ve yüz at daha vereceğini söyledi. Zorluk ordusuna en çok yardımı yapması nedeniyle Canım Peygamberim:

— Bugün Allah, Osman’dan razı oldu. Artık dilediğini yap, dedi.

Abdurrahman bin Avf Amca’daydı sıra. O da dört bin dirhem getirmişti. Ha bu arada, dört bin dirhem demek 800 koyun parası demekti.

Müminler coşku içindeydi. Herkes elinde avucunda ne varsa veriyordu. Zenginlerden sonra fakirler de gelmişti infak yapmak için. Kimi getirdiği hurmaları döktü Canım Peygamberimin önüne utana sıkıla, kimi sırf infak yapabilmek için sabaha kadar çalışıp kazandığı birkaç dirhemi getirmişti. Rasûl onlara tebessüm ederek:

— Sıkılmayın. Vallahi getirdikleriniz ne kadar olursa olsun sizler sadakası kabul olunanlar divanına yazıldınız, dedi.

Rafi Hubeyb’i dürterek:

— Haydi, göreceğimizi gördük. Sıra bizde. Doğru çarşıya…

İki kafadar mescidden çıktı. Pazara doğru hızla yürüyorlardı. Hubeyb:

— Dostum, pazarda ne yapacağız?

— Zorluk ordusuna paramla yardım edeceğim.

— Paran olduğunu bilmiyordum.

— Evet yok. Ama birazdan olacak.

— Pazarda mı?

— Evet.

— Peki nasıl?

— Tarih defterimi satmaya gidiyorum Hubeyb.

— Neeeee? Ta ta ta rih de de def terini sa sa satmak mı?

— Neden şaşırdın?

— Rafi… Sen onu çok seviyorsun. Onu yazabilmek için okuma yazma öğrendin.

— Evet çok seviyorum. Görmedin mi Canım Peygamberimin arkadaşlarını? Sevdikleri malı nasıl da bir çırpıda infak ettiler!

— Para ayrı, tarih defteri ayrı.

— Hayır arkadaşım. İkisi de aynı. Sevdiğimiz şeyi Allah yolunda vermek çok daha kârlı. Hem ben bu kitabı neden yazdım?

— Tabi ki meşhur olmak için.

— Hayır. Allah’a salih bir amel sunmak için. Şimdi satarak amellerin en güzelini sunacağım. Canım Peygamberim Osman bin Affan Amca’ya ne dedi duymadın mı?

“Bugün Allah senden razı oldu. Artık dilediğini yapabilirsin.”

Bu ne büyük şeref. Verdiğim infakla yüce Allah benden razı olacaksa, kendimi köle pazarında satarım ben be…

— Alllaaaaaahu ekber… İmanına hayran kaldım.

— Hadi hadi… Koş gecikmeden satalım şunu.

İki arkadaş pazara geldi. Herkes alışveriş yapıyordu. Bir kenarda beklemeye başladılar. Kimse dikkate almıyordu onları. Böyle olmayacaktı. Rafi bağırmaya başladı:

— Yazıyoooor  yazıyooor… Canım Peygamberimin hayatını yazıyor… Kim bu kitaba sahip olmak istiyoooor?

Sesi duyan herkes etrafını sardı Rafi’nin. Deftere bakıyor fiyat biçiyorlardı.

Kimi bir dirhem diyor kimi bir ölçek hurma ile değiştirelim diyordu. Bir sürü teklif gelmişti. Daha fazla istiyordu Rafi. Tarih defterinin önemini anlayamamıştı bu insanlar.

Osman bin Affan da pazara uğrayanlar arasındaydı. Kalabalığı görünce başını uzattı ve:

— Hayırdır ne satılıyor burada, diye sordu. Hubeyb hemen atıldı:

— Osman Amca, Rafi meşhur tarih defterini Allah yolunda infak etmek için satışa çıkardı.

— Zorluk ordusuna mı yapacaksın yardımı?

— Evet.

— Ne kadara satıyorsun bakalım?

— Beş dinar.

— Al bakalım sana altı dinar. Beşini sadaka olarak verir, kalanını da başka işlerde kullanırsın.

Rafi çok sevinmişti. Parayı aldı ve tarih defterini Osman’a radıyallahu anh uzattı. Osman, defteri alarak oradan uzaklaştı.

Çocuklar hemen mescide koştular.

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver