Rahman’ın Arşının Altında Gölgelenenler; Sağ Elinin Verdiğini Sol Elinin Haberi Olmayacak Kadar Gizli Şekilde Sadaka Veren Kimse

Ebu Hureyre’den radıyallahu anh rivayetle Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Yedi sınıf insan var ki, Allah onları hiçbir gölgenin olmadığı günde (mahşer meydanında) kendi gölgesinde gölgelendirecektir. Adil imam/yönetici, Allah’a ibadetle yetişen genç, kalbi mescidlere bağlı olan adam, birbirlerini Allah için seven ve onun rızası için bir araya gelip onun için ayrılan iki adam, soylu ve güzel bir kadın kendisini zinaya davet ettiğinde: ‘Ben Allah’tan korkarım’ diyerek onu reddeden adam, sağ elinin haber verdiğinden sol elinin haberi olmayacak kadar gizlice sadaka veren kişi, bir de yalnız başına Allah’ı zikredip de gözleri yaşla dolan kimse.” (Buhari, Müslim)

Kullara hesapsız rızık veren Allah’a hamd; günlük yaşayıp, geleceğin rızkını dert edinmeyen Rasûlullah’a, ashabına ve ailesine salât ve selam olsun.

Değerli kardeşim! Allah’ın El-Vahhab; ismini hatırlatarak yazıma başlıyorum. El-Vahhab karşılıksız, hesapsız rızık veren demektir.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:

“Rabbi, Meryem’e hüsnükabul gösterdi, onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya’yı da onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriya onun yanına mabede her girişinde orada bir rızık bulur ve ‘Ey Meryem! Bu sana nereden geliyor?’ der, o da: ‘Bu, Allah tarafındandır. Allah dilediğine hesapsız rızık verir, dedi.’ ” (3/Âl-i İmran, 37)

Hepimizin de müşahede ettiği gibi Rabbim, kullarına karşılıksız, hesapsız rızık vermektedir. Saymaya kalksak bizlere sunulan nimetleri sayamayız. Tabiri yerindeyse yediğimiz önümüzde, yemediğimiz arkamızdadır.

Peki, Allah’ın Verdiği Rızıkta Kullarından Talebi Nedir?

Bizler rızkı farklı alanlarda değerlendirsek de Allah’ın kullarına verdiği nimetlerde isteği, ihtiyaç dışındakileri kendi yolu için harcamak, tasaddukta bulunmaktır.

Allah muttaki olan kullarından bahsederken şöyle buyurur:

“Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan Allah yolunda harcarlar.” (2/Bakara, 2)

“Ey İman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın.” (2/Bakara, 254)

İşte kardeşim! El-Vahhab olan Allah’ın verdiği nimetlere karşı bu sıfat ile ona kulluk ederek O’nun yolunda harcamalı, sadaka vermeliyiz. İnsanın, kendisine karşı cömert olana karşı vefalı olması gerekmez mi? Bir kardeşimiz, bize eli bol davrandığında ona karşı cimri olmamız, toplum arasında nasıl kınanıyorsa bu cimriliğin Allah’a karşı yapılması durumunda, daha çok kınanması gerekmez mi? Zorlansakta iki sorunun cevabı da ‘Evet’tir.

Düşün ki, sana rızkı veren Allah’tır. Ve senin elinin altında olan bütün nimetlerin sahibi de Allah’tır. Sen Allah’ın mülkünde O’nun yolunda tasaddukta bulunarak ecir kazanacaksın. İşte infak böyle bir şeydir. Allah’ın cömertliğini unutup onun mülkünde, onun verdiği nimetlerde infakta bulunmamak Allah’ın rahmetine karşı vefasızlık ve cimriklik etmektir. Cimrilikte ısrar edenler, bunu güzellik olarak düşünseler de, biriktirdiklerinin mahşer günü boyunlarına dolanacağı bir akıbet ile karşılaşacaklardır.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:

“Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği nimetlerde cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır! O kendileri için şerdir. Cimrilik ettikleri şey kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (3/Âl-i İmran, 180)

İslami yönetimden uzak, Batı’dan alınan demokrasi ile yönetilen devletler, insanlara kapıtalizm yaşantısını aşılamakta, altını ve gümüşü süslü göstermektedir. Gaye, insanları dinden uzaklaştırmak, Allah’a kulluktan alıkoymaktır. Ve maalesef vakıamızda dinin, insanların nazarında altın ve gümüş kadar değeri yoktur. İnsanın elinden parası alındığında ölümüne savaşması ile dini elinden çalındığındaki duyarsızlığını bir düşün! Göreceksin ki beşerin kıblesi altın ve gümüş olmuştur.

Günümüzde altın ve gümüş biriktirmek, yastıkaltı yapıp yaşlılık ve zor günler için ayırmak, refahın alameti olmuştur. Altın ve gümüşün sesi ve görüntüsü nefse hoş gelse de bunlar, cehenneme götüren ve orada kişiye azap eden aldatıcılardır. Evet, insanlar dinden bihaber olunca ateşi, dağlamayı refah olarak nitelendirirler. Fakat insanı cehenneme sürükleyen, ahireti hüsran eden altın ve gümüş, nasıl refah diye isimlendirilebilir ki!

Allah şöyle buyurur:

“Ey iman edenler! (Biliniz ki) Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, insanların mallarını haksız yollardan yerler ve (insanları) Allah yolundan engellerler. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele! (Bu paralar) cehennem ateşinde onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün (onlara denilir ki) ‘İşte bu, kendiniz için biriktirdiğiniz servettir. Artık yığmakta olduğunuz şeylerin (azabını) tadın.’ ” (9/Tevbe, 34-35)

Bir de şu ayeti oku ve tefekkür et kardeşim!

Allah şöyle buyurur

“Kim Allah’a güzel bir borç verecek ki, Allah da onu kendisine kat kat ödesin. Ona çok değerli bir mükâfat da vardır.” (57/Hadid, 11)

Allah, insanlardan borç istemektedir. Borç isteyen; hiçbir şeye muhtaç olmayan, ol dediğinde her şey hemen oluveren Allah olunca bizleri şaşırtmalıdır. Allah, borç vermediğimiz hâlde bizlere sınırsız, sayamayacak kadar çok nimet veriyorsa, acaba borç verdiğimizde karşılığını nasıl verir? İşte sahabe ayet-i kerimeden bu noktayı fehmetmiş ve Allah’a borç vermeye, onun yolunda harcamaya yönelmişlerdir.

İbni Mesud radıyallahu anh şöyle buyurur:

Bu ayet nazil olduğunda ensardan Ebu Dahdah dedi ki: ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Allah bizden ödünç mü istiyor?’ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: ‘Evet’ dedi. Ebu Dahdah, Rasûlullah’tan elini kendisine doğru uzatmasını istedi ve ‘Ben, Rabbime (altı yüz hurma ağaçlı) bahçemi ödünç verdim’ dedi. Dahdah’ın annesi ve çocukları orada oturuyorlardı. Ebu Dahdah gelip, ‘Ey Ebu Dahdah’ın annesi! Çık oradan, ben onu Rabbime ödünç verdim’ dedi. Kadın oradan çocuğunu ve eşyasını taşıdı. Bunun üzerine Rasûlullah şöyle buyurdu: ‘Ebu Dahdah’ın cennette ne büyük ve kocaman hurma dalları var. Öyle bir hurma ki aşağı doğru sarkmış, dalları inci ve yakuttandır. İşte Ebu Dahdah’ın cennetteki bahçesi…

Allah kendisinden borç isterken, başkalarına borç vermek; Allah cennetteki nimetlere yatırım yapmaya teşvik ederken, geçici olan dünyaya yatırım yapmak; Allah malı biriktirmenin hüsran olduğunu nida ederken, biriktirmeyi kurtuluş, güzel bir şey sanmak; dininde kendini ensar görüp, fakirleri, ihtiyaç sahiplerini, mazlumları görmemezlikten gelerek onlara tasaddukta bulunmamak, Allah’ı şaşırtmakta, hayrete düşürmektedir.

Allah şöyle buyurur:

“Ne oluyor size ki; Allah yolunda harcamıyorsunuz? Hâlbuki göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Elbette içinizden, fetihten önce harcayan ve savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlara eşit değildir. Onların derecesi, sonra infak eden ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel olanı vadetmiştir. Allah’ın yaptıklarınızdan haberi vardır.” (57/Hadid, 12)

Kardeşim! Sen değil miydin, İslami çalışmaların yücelmesini isteyen. Radyo, televizyon, gazete ve daha nice faaliyetleri öneren, bu dönemde bunların tebliğde önemli rol oynadığını ve mutlaka yapılması gerektiğini söyleyen, yine sen değil miydin? Peki, nerede bunları kalkındıracak Allah yolunda harcamaların? Tağutlar, toplumu saptırmak, insanları kendilerine kul etmek için her şeylerini infak ederken, sen toplumu ıslah etmek, çalışmaları kalkındırmak için ne yapıyorsun? Biz öneride bulunduk, geri kalan da sizin vazifenizdir mi diyorsun? Şimdi anlıyorsundur, Rabbimizin neden bizim infakta bulunmamamıza şaşırdığını? Kâfirlerin kendi dinleri için infakta bulunmalarını bir daha, bir daha düşünelim. Ki hâlimizi düzeltelim, her şeyin maliki olanın Allah olduğunu düşünerek yaşayabilelim.

Allah şöyle buyurur:

“Şüphesiz ki, inkâr edenler mallarını, (insanları) Allah yolundan alıkoymak için harcıyorlar. Daha da harcayacaklar. Ama sonunda bu, onlara yürek acısı olacak ve en sonunda mağlup olacaklardır. Kâfirlikte ısrar edenler ise cehenneme toplanacaktır.” (8/Enfal, 36)

İnfak ile alakalı İslam’da birçok ayet ve hadise rastlarız. Hepsi birbirinden güzel, Rabbimizin incileridir. Bunların hepsini burada yazmam hem zor olacak, hem de seni sıkacaktır. Bu nedenle seni nasihatçinin en güzeline, sözlerinde öz ve çok anlam taşıyan Râsulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile baş başa bırakıyorum.

Cerir radıyallahu anh anlatıyor:

“Rasûlullah’a üst başı olmayan, ayakları çıplak, kaplan postu gibi çizgili peştemallerine ya da abalarına sarılmış ve kılıçlarını kuşanmış bir grup insan geldi. Çoğu, hatta hepsi Mudar kabilesindendi. Onların bu muhtaç durumunu görünce Peygamberin yüzü bir hoş oldu. Odasına girip çıktı. Sonra Bilal’e ezan okumasın emretti. Okudu, kamet getirdi ve namaz kıldırdı. Namazdan sonra insanlara hitap edip şöyle buyurdu: ‘Ey insanlar! Sizi tek bir insandan yaratan Rabbinizden korkun!’ (4/Nisa, 1) bu ayeti ‘görüp gözetmektedir’e kadar okudu. Sonra Haşr suresindeki: ‘Ey İman edenler! Allah’tan korkun, kişi yarın için ne hazırlayıp önceden gönderdiğine bir baksın!’ mealindeki ayeti de okudu. Sonra sözüne şöyle devam etti: ‘Herkes dirheminden, dinarından, elbisesinden, buğday ve hurmasından tasadduk etsin. Hatta yarım hurma ile bile olsa sadaka verin.’ Bunun üzerine insanlar getirmeye başladılar. Baktım ki, getirilen sadakalardan yiyecek ve elbiselerden iki yığın olmuş. Allah Rasûlü’nün yüzünün sevinçten parladığını gördüm. Bunun üzerine Peygamber şöyle buyurdu: ‘Her kim İslam’da güzel bir çığır açarsa, hem yaptığının ecrini hem de onunla amel eden başkalarının ecrini, amel edenlerin ecrinden hiçbir şey eksilmeksizin alır. Kim de İslam’da kötü bir çığır açarsa, hem yaptığının günahını, hem de onu yapanların günahını, yapanların günahlarından hiçbir şey eksilmeksizin yüklenir.” (Müslim)

Rabbimden temennim, bizleri geçici dünya malına meyleden zümreden kılmasın. Nimetlerden ihtiyacımızın dışında kalanları Allah yolunda harcamayı ve infakta bulunmayı nasip ve mukadder eylesin. (Allahumme âmin.) Bir sonraki yazıda kaldığımız yerden devam etme ümidi ile…

Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd etmektir.

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver