Rahman’ın Arşının Altında Gölgelenenler; Kalbe Arz Olunan Zina Fitnesinden Korunma Yolları – 2

Ebu Hureyre’den radıyallahu anh rivayetle Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Yedi sınıf insan var ki, Allah onları hiçbir gölgenin olmadığı günde (mahşer meydanında) kendi gölgesinde gölgelendirecektir. Adil imam/yönetici, Allah’a ibadetle yetişen genç, kalbi mescidlere bağlı olan adam, birbirlerini Allah için seven ve onun rızası için bir araya gelip onun için ayrılan iki adam, soylu ve güzel bir kadın kendisini zinaya davet ettiğinde: ‘Ben Allah’tan korkarım’ diyerek onu reddeden adam, sağ elinin haber verdiğinden sol elinin haberi olmayacak kadar gizlice sadaka veren kişi, bir de yalnız başına Allah’ı zikredip de gözleri yaşla dolan kimse.” (Buhari, Müslim)

Değerli kardeşim! Fuhşiyatın her tarafı kuşattığı şu dönemde, ikimizin de en büyük imtihanı, kalbe arz olunan zina fitnesidir. Bunun için, zinadan korunma yollarını beyan etmeye başladık. Ki, Yusuf’un aleyhisselam, kralın hanımının kurduğu zina tuzağından kurtulduğu gibi, bizler de tağutun kurduğu tuzaklardan kurtulanlardan olalım.

Kalbe arz olunan zina fitnesinden korunma yollarını, Rabbimin muvafık kıldığı kadarınca önce kendi nefsime sonra sana nasihat etmeye devam ediyorum.

4. Allah’tan Korkmak

İnsanoğlunun kendisine karşı teyakkuzda olması gereken en büyük şer, kendi nefsidir. Nefse tabi olmak, Allah’a kul olmanın önünde en büyük tağuttur. Bu tağutu, hepimizin inkâr etmesi, Allah’ın emirlerine itaatkâr konuma getirmesi elzemdir. Bu nedenle âlimler Kur’an ayetlerine bakarak ‘Nefis ile cihad’ diye bir bahis açıp üzerinde konuşmuşlardır.

Allah, nefse yemin etmiştir. Allah’ın, önemine binaen yaptığı bu yemin, Müslümanlar için nefsin tehlikesini ifade eder. O nefiste hem takva hem günah mevcuttur. Bu nedenle Peygamber, her hutbesinde ‘nefislerimizin şerrinden Allah’a sığınırız’ diye dua etmiştir.

“Nefse ve onu düzenleyene yemin olsun ki, ona hem takvayı hem de kötülüğü ilham etmiştir.” (91/Şems, 7-8)

Heva ve hevese meyilli olan nefis, haram-helal ayrımı yapmaksızın her şeyi yapmayı talep eder. Müminin, nefsin her isteğine tabi olması yasaklanmıştır. Bu, Müslüman ismine terstir. Müslüman, bütün isteklerini Allah’a teslim eden kişidir. Buna binaen nefsin istekleri , Allah’ın razı olduğu bir şey ise onu yapmalı, Allah’ın haram kıldığı bir şey ise ondan uzaklaşmalıdır. ‘Müminin, kendisini haramlardan uzaklaştırmasını sağlayacağı ahlak nedir?’ diye sorarsak, bunun ‘takva/Allah’tan korkmak’ olduğunu söyleyebiliriz.

Peygamber, Rahman’ın arşının altında gölgelenenlerden bahsederken şöyle buyurur:

“Soylu ve güzel bir kadın, kendisini zinaya davet ettiğinde: ‘Ben, Allah’tan korkarım’ diyerek onu reddeden adam…”

Hakeza, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir gün ashabına geçmiş dönemlerde yaşayan üç kişinin mağarada hapsedilme ve oradan kurtulma durumunu anlatırken şöyle der:

“Sizden evvelki ümmetlerden birinde üç kişi yola çıktılar, geceyi geçirmek için bir mağaraya girdiler. Derken dağdan bir kaya yuvarlandı ve mağaranın ağzını kapattı. Bunun üzerine şöyle dediler: ‘İyi amellerimizle (vesile kılarak) dua etmekten başka, buradan bizi hiçbir şey kurtarmaz…’

‘…İçlerinden ikincisi şöyle dedi: ‘Allah’ım! Amcamın bir kızı vardı ki onu herkesten çok seviyordum. (Bir rivayete göre; bir erkek bir kadını ne kadar çok sevebilirse ben de o kadar çok seviyordum) Ona yaklaşmak istedim, ama yanaşmadı. Derken bir yıl kıtlık olmuştu ve o da dara düşünce bana geldi. Kendisini bana teslim etmesi şartıyla ona yüz yirmi altın verdim. Kabul etti. Ona yaklaşmaya muktedir olunca (Bir rivayete göre, cinsi münasebete başlayacağım zaman) ‘Allah’tan kork, haksız yere mührümü bozma’ dedi. Ben de derhal bu çok sevdiğim kızdan uzaklaştım. Allah’ım, eğer bu işi sırf senin rızanı kazanmak için yapmışsam, içinde bulunduğumuz sıkıntıyı bizden def et.’ Kaya biraz daha açıldı, ama yine de çıkamıyorlardı…’ (Buhari, Müslim)

Zikrettiğimiz son iki hadis; haramlardan, hassaten zinadan korunmak için Allah’tan korkmanın/takvanın gerekliliğini ifade etmektedir. Korkuları Allah’a yönelik olan her insan, nefsini zinaya düşmekten kurtarabilir. Fakat korkuları dünyaya yönelik olanları ise, çağımızı bataklığa çeviren günahlar çepeçevre kuşatacak, kendisini o bataklığın içinde bulacaktır. Bu zümreden olmaktan Rabbimize sığınırız.

Halkın dini ve namusu ile oynayan tağuti düzenlerde; haramların, hassaten de zinanın her tarafta reklamı yapılmaktadır. Sokaklar, toplu ulaşım araçları, parklar, piknik alanları, televizyonlar, internet, gazete, dergi ve kitaplar; işbirliği yapmışçasına, zina okunu insanların kalplerine fırlatmaktadırlar. Sağ, sol, arka, ön her taraftan şeytan insanı kuşatmış, zinaya davet etmektedir. Artık medeniyet diye övdükleri özgürlük anlayışı nedeni ile zina, ekmek teknesi, devletin bütçesi için vergi alınan bir kurum hâlini almıştır.

Evet, kardeşim! Zor bir dönemde yaşıyoruz. Kendimizi bu fuhşiyattan ancak Allah’tan korkarak, takva azığı ile muhafaza edebiliriz. Müslüman olarak yaşamak ve Müslüman olarak ölmek için Allah da kendisinden korkmamız gerektiğini vurgulamıştır. Rabbimizin bu emrini göz ardı edip, kendi belirlediğimiz usullerle nefsimizi zinadan muhafaza edemeyiz. Aksine kendimizi, şeytanın tuzağına atmış oluruz.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve Müslümanlar olarak can verin.” (3/Âl-i İmran, 102)

Din, nasihattir. Müslüman olan herkes, nasihate muhtaçtır. Nasihat, Müslümanın Müslüman üzerindeki haklarından biridir aynı zamanda. Kalbin, sohbetlerden, nasihatlerden, ayet veya hadislerden etkilenebilmesi için Allah’tan korkuyor olması lazım. Ki onunla amel etsin. Eğer kalp, Allah’tan korkmuyorsa (hatırlatan Rasûlullah olsa bile) haramları hatırlatmak, ona fayda sağlamayacaktır. Şu an sana nasihat ettiğim zina konusunun sende ürperti oluşturması ve ondan uzaklaşabilmen için ayetin de belirttiği gibi kalbindeki korkuların Allah’a yönelik olmalıdır.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:

“Yük (günah) taşıyan bir kimse, başka bir kimsenin yükünü yüklenmez. Eğer ağır yüklü bir kimse, kendi yüküne (birine) çağırırsa -akraba dahi olsa- o yükünden ona hiçbir şey yüklenmez. Sen ancak gıyaben (görmeksizin) Rabblerinden korkanları ve namazı dosdoğru kılanları uyarırsın. Kim temizlenirse, kendisi için temizlenmiş olur. Dönüş yalnız Allah’adır.” (35/Fatır, 18)

Değerli kardeşim! Allah, kendisinden korkanlara beraberliğini vaat etmiştir. Her şeye muktedir olan Rabbimizin beraberliği ile hareket eden hiçbir kulun ulaşamayacağı başarı, defedemeyeceği şeytan tuzakları yoktur. Dünya hükmünde bile, güçlü bir devlet arkasında olduğu zaman insanlar her şeyde başarılı olacaklarına, kendisinden başkasının gücünün olmadığına inanıyorlarken, bu durum, Allah’ın beraberliği ile düşünüldüğü zaman, hakikati daha evladır. Bütün başarı Allah’tan değil midir? Bunda hiç kimsenin şüphesi yoktur. O zaman, Allah’ın El-Karib sıfatını bilip onun beraberliği ile yaşamalıyız.

Musa aleyhisselam, kardeşi Harun ile Firavun’a giderken tedirgin olduğunda Allah subhanehu ve teâlâ, Musa’ya şöyle buyurdu: “Korkmayın, ben sizinle beraberim. İşitirim ve görürüm.” (20/Taha, 46)

Zulmü ve gaddarlığı ile yeryüzünün en diktatörüydü Firavun. Bütün insanlar ondan korkar, ismini anmaya çekinir ve ondan izinsiz hareket edemezdi. Dönemin ilahı olarak nitelendirilmişti. Gücü karşısına çıkmaya kimse cüret edemezken, Musa ve Harun aleyhimusselam bunu Allah’ın beraberliği ile başarmış, tağutu hayrete düşürmüştür.

Bugün bizler de Firavun’un önderi şeytanın ve tağutların kurduğu şehevi tuzaklarına karşı Allah’ın beraberliği ile karşı koymalıyız. Ki böylelikle kalp bu fitneden etkilenmesin, onun karşısında kendini güçlü hissetsin. İşte bunun için Allah’tan korkmak, takva azığı ile donanmak gerekir.

Allah şöyle buyurur: “Bilin ki, Allah muttakiler ile beraberdir.” (9/Tevbe, 36)

5. Allah’a Sığınmak

Zinadan korunma yollarından biri de, Allah’a sığınmaktır. Nefsin şerrinden, kovulmuş şeytandan içtinap edip kendisine sığınacağımız zat Allah’tır. Allah, kendisine sığınanları yardımsız bırakmaz. Bu konuda en güzel örnek, Yusuf’un aleyhisselam, kralın hanımının zina tuzağına karşı Allah’a sığınmasıdır. Bu kıssa, zinadan korunma yollarında saydığımız ve sayacağımız bütün maddeleri içerisinde barındırmaktadır. Bir kul, bu kıssayı tefekkür ederek ve öğüt çıkararak okursa kendisini zinadan koruyabilecektir inşallah.

Yusuf ile kralın hanımı arasında geçen kıssa şu şekilde cereyan ediyor:

“Evinde bulunduğu kadın kendisinden murat almak istedi. Kapıları sımsıkı kapattı ve: ‘Haydi yanıma gel’ dedi. O ise: ‘Allah’a sığınırım. Doğrusu (o), benim efendimdir. O, bana iyi bakmış, iyi bir mevki vermiştir. Gerçekten zalimler kurtuluşa eremez.’ dedi. Andolsun ki o kadın, ona meyletmişti. O da o kadına meyletmişti, eğer Rabbinin burhanını görmemiş olsaydı… Ondan fenalığı ve fuhşu giderelim diye böyle yaptık. Çünkü o, ihlasa erdirilmiş kullarımızdandı. İkisi de kapıya doğru koştular. Kadın, onun gömleğini arkasından boylu boyunca yırttı. Kapının yanında da kapının efendisine rast geldiler. Kadın dedi ki: ‘Zevcene kötülük yapmak isteyenin cezası, zindana atılmaktan yahut can yakıcı azaptan başka ne olabilir. Benden murat almak isteyen odur.’ dedi. Kadının yakınlarından bir şahit de şöyle şahitlik etti: ‘Eğer gömleği önden yırtıldıysa kadın doğru söylemiştir, bu ise yalancılardandır. Yok, eğer gömleği arkadan yırtıldıysa, kadın yalan söylemiştir, bu ise doğru söyleyenlerdendir’ dedi. Kocası, gömleğinin arkadan yırtılmış olduğunu görünce ‘Şüphesiz ki bu, siz kadınların hilelerinizdendir. Doğrusu siz kadınların hilesi büyüktür’ dedi. ‘Yusuf, sen bundan vazgeç.’ ‘Sen de günahlarının bağışlanmasını dile. Çünkü sen gerçekten günahkârlardan oldun.’ ” (12/Yusuf, 23-29)

Kıssadan da anlaşıldığı gibi, Peygamberler de şeytanın şehevi tuzağına maruz kalmışlardır. Peygamberler için durum böyle ise, bizim zina imtihanı ile karşılaşmamız evleviyetle olur. Yusuf’un aleyhisselam bu kıssası, genç ve bekâr olanlar için rehberdir. Bu gibi imtihan anlarında ne yapması, nasıl davranması ve nelerden kaçınması gerektiğini öğretir.

Bu kıssadan çıkartılması gereken korunma yollarına geçmeden, Muhammed Salih El-Müneccid’in Yusuf kıssasından çıkardığı Yusuf’un aleyhisselam imtihanını zorlaştıran noktaları yazalım;

1. Kadına meyletmesi hususunda erkeğin tabiatında olan şehvet.

2. Yusuf, bir gençti. Gençlerde şehvet dürtüsü, yaşlı ve çocuklardan daha güçlüdür.

3. Yusuf, bekârdı. Bekârlarda şehvet dürtüsü, evlilerden daha güçlüdür.

4. Yusuf, yabancı idi. Yabancı bir kimsenin ise, adının çıkmasından ve rezil olmaktan korkmasına ve o beldenin tanınan çocuğunun utandığı gibi hayâ etmesine gerek yoktur.

5. Kadın, makam ve güzellik sahibi olmakla birlikte kralın karısı idi. Krallar ise yalnızca kadının en güzellerini seçerlerdi.

6. Kadın, gönülsüz ve kabul etmeyen birisi olmadığı gibi, buna ısrarla (‘Haydi gel’ diye) davet eden birisi idi. Bazen genç, haramı isteyebilir fakat önüne cesaret, arzu ve isteğini açıklayabilme engeli dikilir. Burada ise, kralın karısı nefsî engellerin tümünü ortadan kaldırmıştır.

7. Kadın, kendi evinde ve yönetimi altındaki bir yerde idi. Yani isteğine icabet etmediği takdirde, eziyet vermesinden korkuluyordu. Böylece Yusuf’ta hem rağbet, hem de korku bir arada bulunmuş oluyordu.

8. Kadının kendisi, istekli ve razı olduğundan kargaşa çıkaracağından korkmuyordu. Böylece işlenilen kötülüğü, insanların bilmesi ve rezil olma korkusu ortadan kalkıyordu.

9. Kadınların hilesinden yardım alması. Bu, büyük bir hiledir. Allah, kadınların hilesini: ‘Doğrusu siz kadınların hilesi büyüktür’ sözü ile vasıflandırmasını, şeytanın hilesini ise: ‘Şüphesiz, şeytanın hilesi zayıftır’ sözü ile nitelendirmesini bir düşün.

10. Zindan ve alçak düşürme ile tehdit etmesi. Ve bu olmuştur da. Yusuf, bunun için senelerce zindanda kalmıştır.

11. Kocanın kıskançlığının azlığı ve deyyusluğu.(Şehvetin Kötülüklerinden Nasıl Korunabilirim? s. 134)

Bu maddeler üzerinde düşünüldüğü zaman, Yusuf’un aleyhisselam imtihanının zor olduğu, kesindir. Bizler, kendimizi Yusuf’un yerine koysak, birçoğumuz bu harama düşerdi. Fakat Yusuf, bu zor imtihanı başarı ile atlatanlardan olmuştur.

Yusuf’u aleyhisselam zinaya düşmekten kurtaran noktalara gelecek olursak; dua etmek, Allah’a sığınmak, yaptığı günahın akıbetini ‘zalimler kurtuluşa eremez’ diye düşünmesi ve ihlas sahibi olmasını görmekteyiz.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:

“Evinde bulunduğu kadın, kendisinden murat almak istedi. Kapıları sımsıkı kapattı ve: ‘Haydi yanıma gel’ dedi. O ise: ‘Allah’a sığınırım. Doğrusu o, benim efendimdir. O, bana iyi bakmış, iyi bir mevki vermiştir. Gerçekten zalimler kurtuluşa eremez’ dedi. Andolsun ki o kadın, ona meyletmişti. O da o kadına meyletmişti. Eğer Rabbinin burhanını görmemiş olsaydı… Ondan fenalığı ve fuhşu giderelim diye böyle yaptık. Çünkü o, ihlasa erdirilmiş kullarımızdandı.”

Dua ve Allah’a sığınmak, ihtiyaç sahibi olmamızın bir gereğidir. Allah, kullarının her işte, hatta hayır ameli yaparken bile kendisine sığınması gerektiğini söylemiştir.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:

“Öyleyse Kur’an okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah’a sığın.” (16/Nahl, 98)

Amellerde ihlas sahibi olmak, Allah’ın desteğini ve yardımını celbeder. Yukarıda mağarada kalan üç kişiden bahsetmiştik. O kıssayı hatırlarsak, o kişileri mağaranın ağzındaki kayanın açılması ile kurtulmalarını sağlayan şey, amellerini sadece Allah için yapmalarıdır. İhlâs sahibi olan kişi zina fitnesi ile karşı karşıya kaldığında gerekli sebeplere yapıştıktan sonra Allah onu, o zor ve kötü durumdan kurtaracaktır.

“…Ondan fenalığı ve fuhşu giderelim diye böyle yaptık. Çünkü o, ihlasa erdirilmiş kullarımızdandı.”

Amellerin cezasını/akıbetini düşünmek; Allah, Kur’an’da insanları hayır amellerine sevk ederken kazanacakları cennet nimetlerini hatırlatmış, bir amelden uzaklaştırırken de o amel sonucu çekecekleri cehennem azabını vurgulamıştır. Hakeza zinanın kazandırdığı azabı düşünmek, bizleri Yusuf gibi, onu yapmaktan uzaklaştıracaktır. Bu şekilde zinadan kurtulduğumuz gibi, yapmadığımızdan dolayı da ecir kazanacağızdır.

6. Oruç Tutmak

Oruç, kalkandır. Savaşçıların en önemli mühimmatı ve ihtiyacıdır kalkan. Onunla düşmana karşı kendini korur ve ölmemesine yardımcı olur. Şeytanla savaşan bir ordunun kalkana olan ihtiyacı ise daha fazladır.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

“Oruç, kişi onu delmediği müddetçe onu koruyan bir kalkandır.” (Nesai, Darimi)

Oruç, din ve dünyasını helak eden şehvetlere karşı koruyucu bir kalkandır. İnsanın zinaya düşmemesine yardımcı olur. İnsan oruç tuttuğunda, beden zayıf düşer. Zina ise güç ve kuvvet isteyen bir ameldir. Bitkinlik hâli, bu amelden lezzet aldırmaz. İnsan ise lezzet almadığı şeylere yönelmez. Bu yönüyle oruç, kalkandır.

Bu kalkana herkesin ihtiyacı olsa da bekâr gençlerin ona olan ihtiyacı, daha fazladır. Gençlik dönemi, kuvvet dönemidir. İnsan bu dönemde, nefsinin isteklerine karşı olgun düşünüp karar veremez. Çoğu zaman, isteklerine yenik düşer. Bu sebeple Peygamber, genç ve bekâr olanlara, evlenmelerini ve oruç tutmalarını söylemiştir.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

“Ey gençler topluluğu! Sizden her kim evlenmeye güç yetirebiliyorsa evlensin. Kim de güç yetiremiyorsa, oruç tutsun. Zira o, onun için koruyucudur.” (Buhari)

Değerli kardeşim! Oruç tutmaya gücümüz yetmiyorsa yemek yemeyi azaltmalıyız. Şehveti azgınlaştıran ve bir sonraki şehveti meydana getiren şey, yemektir. Bu azgınlığı oruç ile dizginleyemiyorsak, ancak belimizi doğrultabilecek, yaşamımızı sürdürebilecek şekilde az yemekle terbiye edebiliriz.

Peygamber şöyle buyurur:

“Kul, kendi karnından daha şerli bir kap doldurmamıştır.” (Tirmizi)

Peygamber, çok yemeyi kınadığı ve yasakladığı gibi bunu, kâfirlerin vasfı olarak nitelendirmiştir. Allah Rasûlü: “Mümin bir mideyle, kâfirler yedi mide ile yemek yer.” buyurmuştur.

Bu yasaklamaların ve kınamalarının sebebi ise; çok yemek şehveti artırır, kalbi katılaştırır, Allah’a itaatten uzaklaştırır ve bedenî hastalıkları meydana getirir. Velev ki naslar olmasaydı bile, getirmiş olduğu bu zararlar, çok yemeyi yasaklamayı gerektirirdi.

7. Evlenmek ve Cinsel Münasebet İhtiyacını Eşimizle Gidermek

Allah ve Rasûlü, bekâr olanların imkân dahilinde evlenmelerini tavsiye etmişlerdir.

Allah şöyle buyurur:

“Sizden bekâr olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler, Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (24/Nur, 32)

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

“Ey gençler topluluğu! Sizden her kim evlenmeye güç yetirebiliyorsa evlensin. Kim de güç yetiremiyorsa, oruç tutsun. Zira o, onun için koruyucudur.” (Buhari)

Bu evlilik, gençliğin dorukta olan şehvetini dizginleyecek, harama düşmemesine yardımcı olacaktır. Fakat maalesef bugün toplumumuz arasında İslam’ın bu tavsiyesi, göz ardı edilmiştir. Gençler evlendirilmediği gibi, erken yaşta evlenmeye kerih bakılmaktadır. Aileler, evlatlarını ev ve içini donatmadan, araba alıp, iş düzenini kurmadan evlendirmiyorlar. Nerdeyse çoğu aile, çocuğunu evlendirmek için buna benzer şartlar koşuyor. Gençlerin de bu hayat tarzına hazırlanmaları için yılları gidiyor. Gençler, bu dönemde evlenmeyince de fıtratında var olan şehvet ihtiyacını giderememiş oluyorlar. Ailelerin çocuklarını evlendirmemeleri ve ortamın da bozuk olması, gençleri gece hayatına ve kızlar ile flört yapmaya itiyor. Oysa gençler evlendirilse, belki de var olan birçok ifsadın önüne geçilmiş olacaktır.

Bekârlar için durum böyle iken, Allah evli olanlara da kolaylık sağlamıştır. Eşlerinden şehevi ihtiyaçlarını gideremiyor veya yeterli olmuyorsa bu sıkıntıdan kurtarıp zinaya düşmemeleri için onlara dört evliliği meşru kılmıştır. Bu, Allah’ın kula olan rahmeti ve lütfudur.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:

“Eğer (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız (onları değil) size helal olan başka kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Eğer o kadınlar arasında adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o takdirde bir tane alın veya sahip olduğunuz cariyeler ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.” (4/Nisa, 3)

Evli olanların zinaya düşmemesi için ikinci alternatif ise güzel bir kadını görme veya aklına gelme durumlarında, şehvet onu kuşattığında bu ihtiyacını kendi eşi ile gidermesidir. Bu, Peygamberimizin metodudur.

Cabir radıyallahu anh anlatıyor:

“Rasûlullah bir kadın gördü ve hemen eşi Zeyneb’in yanına döndü. O esnada Zeyneb, bir deriyi tabaklamak için ovuyordu. Rasûlullah ihtiyacını gördükten sonra, sahabelerinin yanına çıktı ve: ‘Şüphesiz ki kadın şeytan suretinde gelir, şeytan suretinde gider. Birinizin gözüne bir kadın iliştiğinde hemen hanımına gitsin. Böylelikle nefsinin arzusunu gidermiş olur.’ buyurdu.” (Müslim)

8. İki Erkeğin ve İki Kadının Tek Örtü İçinde Yatmaması

İki erkeğin ve iki kadının tek örtü içinde aynı yatakta yatmaları yasaklanmıştır. Bu, kişileri zinaya sevk etmektedir. İnsanlar bunu dikkate almasalar da bu şekilde zinanın meydana geldiği duyulmuştur. Hakeza iki kişinin aynı odada sürekli kalması da buna dahildir. Özellikle toplu yaşanılan yerlerde iki kişinin bir odada sürekli kalması, şeytanın vesvesesi ile aynı haramı meydana getirmektedir. Tek veya üç kişi ile kalma tercih edilmelidir.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

“Bir erkek diğer bir erkeğin, bir kadın da diğer bir kadının örtülmesi gereken (avret) kısmına bakmasın. Bir erkek başka bir erkekle, bir kadın başka bir kadınla tek bir örtü içinde yatmasın.” (Müslim)

Bu ahlak, çocukluk döneminde kazanılabilir. Aileler, çocuklarının yataklarını ufak yaşta ayırmalıdırlar. Aksi halde çocuklarının kazanacakları ahlak bozuk olacaktır. Ve bundan da aileler sorumludur.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

“Çocuklarınıza yedi yaşına geldiklerinde namazı emredin. On yaşına geldiklerinde kılmazlarsa onları dövün. Onların yataklarını birbirinden ayırın. Sizden biri, bir kölesini veya işçisini evlendirdiğinde onun avret yerine bakmasın. Göbeği ve dizler arası, avret bölgesidir.” (Ahmed, Ebu Davud)

Aynı cinsten olan kişinin aynı örtüde uyuması ve aynı odada kalması, bu haramı meydana getiriyorsa ayrı cinsten olan kadın ve erkeğin aynı yatakta uyuması ve aynı odada kalması, haramın meydana gelmesinde daha büyük rol oynar. Bu, evleviyetle yasaklanmıştır.

Değerli kardeşim! Zinadan korunma yollarını yazma ve nasihat etme görevini ben üstlendim. Gücüm yettiği ve Rabbimin izin verdiği kadarınca beyan etmeye çalıştım. Bundan sonra bunları uygulamak ve zinadan uzaklaşmak, senin yapacağın görevdir. Bil ki, zinadan uzaklaştıkça imanın artar, yaklaştıkça imanın ve kulluğun zayıflar. Bu beyanlardan sonra senin için son olarak yapacağım tek şey, dua etmektir.

‘Rabbim, beni ve kardeşimi fuhşiyatın her türlüsünden koru. İkimizi nefsimizle baş başa bırakma. Nefsin ve şeytanın bütün kötülüklerinden sana sığınıyoruz. İkimizi nefsimize uyanlardan kılma. Bizleri zinadan uzaklaştırarak arşının altında gölgelenenlerden eyle.’

Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd etmektir.

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver