Rahman’ın Arşının Altında Gölgelenenler – 2

Allah’a hamd, Râsulü’ne salât ve selam olsun.

Ebu Hureyre’den radıyallahu anh rivayetle Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

“Yedi sınıf insan var ki, onları hiçbir gölgenin olmadığı günde (mahşer meydanında) kendi gölgesinde gölgelendirecektir. Adil imam/yönetici, Allah’a ibadetle yetişen genç, kalbi mescidlere bağlı olan adam, birbirlerini Allah için seven, onun (rızası) için bir araya gelip onun için ayrılan iki adam, soylu ve güzel bir kadın kendisini (zinaya) davet ettiğinde: ‘Ben Allah’tan korkarım’ diyerek (onu reddeden) adam, sağ elinin verdiğinden sol elinin haberi olmayacak kadar gizlice sadaka veren kişi, bir de yalnız başına Allah’ı zikredip de gözleri yaşla dolan kimse.” (Buhari, Müslim)

Rabbimizin arşının varlığı İslam’ın hakikatlerindendir. Her Müslümanın arşın varlığına iman etmesi itikadı için elzemdir. Rahman’ın arşını, nurdan yaratılmış sekiz melek taşır ve onların her birinin kulak memesi ile omuz arası çok uzundur. Arşın büyüklüğünü ifade etmek için Peygamber: “Yeri ve göğü kuşatan kürsi, arşa nispetle çöle atılmış halka gibidir” (İbni Kesir, Tefsiru’l Kur’ani’l Azim, I, 309) terimini kullanmıştır. Rabbimizin arşı bu kadar büyük ise acaba arşının gölgesi ne kadar büyüktür?

Hadiste zikredilen yedi sınıf Müslüman, hiçbir gölgenin olmadığı mahşer gününde Rabbimizin arşının altında gölgeleneceklerdir. Güneşin bir mızrak boyu yakınlaştırıldığı günde arşın gölgesi, kula sunulan en büyük mükâfattır. Düşün ki çölde güneşten kavrulmuş, susuzluktan ölmek üzere iken gölge ve su buluyorsun. Bu durum karşısında sevinmez misin? O vakitte senin için su ve gölge en büyük lütuf ve nimet değil midir? Hakeza mahşer günü, hiçbir gölgenin olmadığı yerde Rahman’ın arşının altında gölgelenmek en büyük nimet/en büyük mükâfattır.

Değerli kardeşim! Rabbim bu mükâfatı bütün Müslümanlara sunmuştur. Herkes bu nimetten faydalanabilir. Fakat bu nimeti elde etmek için hadiste zikredilen noktalara dikkat etmek gerekir. Bu amellere dikkat edildiği oranda kişi Rahman’ın arşının altında gölgelenen yedi sınıf insanın içerisinde yer alır. Aksi halde Müslüman da olsak mahşer günü bir mızrak yaklaştırılmış güneşin altında uzunca beklemeye mahkûmuzdur. Bu mahkûmiyet arşın gölgesinde gölgelenmekten mahrumiyete sebep olur.

Bundan sonra, Rabbimin izni ile yedi sınıf insanı ve amellerini yazmaya çalışacağım. Umudum ve temennim, Rabbimin önce beni, sonra seni zor günde arşın altında gölgelenen yedi sınıf insandan kılmasıdır. Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile…

Adaletli İmam/Yönetici

Yedi sınıf insanın içerisinde birinci sırada “Adil olan imam/yönetici” yer almaktadır. Rasûlullah’ın emir sahiplerini birinci sırada zikretmesi bu müessesenin zorluğunu ve ehemmiyetini ifade etmektedir. Çünkü toplumların ıslahı, emir sahipleri ile mümkündür. Bununla beraber emir sahipleri sorumluluk yaptıkları insanlar nedeni ile sorguya çekilecek, ya kurtulanlardan ya da pişman ve rezil olanlardan olacaktır.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurur ki:

“Sizler bu emirliği istiyorsunuz, ancak o kıyamet günü pişmanlık olacaktır.” (Buhari)

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

“Ey Abdurrahman b. Semure emirliği isteme, şayet istediğin halde sana emirlik verilirse ona havale olursun. İstemediğin halde verilirse onun için yardım olunursun.” (Muttefekun Aleyh)

Bu iki nas emir sahiplerini tenkit ederken aşağıda zikredeceğim naslar ise dünya yaşamında mutlaka bir emirin olması gerektiğini vurgulamaktadır.

“Yer ve gökte bir değil de iki ilah olmuş olsaydı yerin ve göğün düzeni bozulurdu.” (21/Enbiya, 22)

Kardeşim! Bilirsin ki, yeryüzü ve gökyüzünün arasında insan dışındaki varlıklar gayriakil ve istekleri olmayan varlıklardır. Bunlar için ikinci yönetici olması dünya nizamında fesat meydana getiriyorsa, insan gibi istekleri olup ve fıtrat gereği her isteği diğerinden farklı olan varlığın hayatına ikinci yönetici girmesi veya hiç yöneticisinin olmaması evleviyatla ifsat getirir.

Hakeza Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

“Üç kişi ile yolculuğa çıktığınızda aranızdan birini mutlaka emir olarak tayin edin.” (Ebu Davud)

Bu naslardan anlaşıldığı üzere, Kur’an ve sünnete baktığımızda yöneticilikle ilgili iki çeşit rivayet görmekteyiz. Bu nasların bazısı emirliği övüp, gerekli bir vecibe olduğunu söylerken; bazı naslar da emir sahiplerini yermiş, emirliği pişmanlık olarak nitelendirmiştir.

Peki, bu iki rivayeti nasıl anlamamız gerekir? Bir taraftan yöneticilik emredilirken diğer taraftan da emir sahiplerine gözdağı verilmiştir. Kınamaya maruz kalmadan bu talebi nasıl yerine getirebiliriz?

Bu naslardan emirlik müessesini iptal etmek kesinlikle anlaşılmaz. İnsanın hayatında düzgün nizam olması için ikinci rivayette de belirtildiği gibi emir-idareci mutlaka olmalıdır. Ancak İslam’ın emri olan yöneticiliğin ifa edilmesi ve yöneticilerin pişman olmaması için dikkat edilmesi gereken, emir sahiplerinin adil/adaletli olmasıdır. Böylelikle ümmet arasında idarecilik devam etmiş olur.

Nasıl ki, toplumların emir sahiplerine karşı sorumlulukları vardır. Hakeza, yöneticilerin de toplumlara karşı yerine getirmesi gereken sorumlulukları vardır. Bunun başında da adil/adaletli olmak gelir. Bu hakları yerine getiren emir sahibi ahirette hüsran ve pişmanlık duymayacaktır inşallah.

Yöneticinin adil olması ne demektir?

Adaletli olmak, hak sahiplerine haklarını vermek demektir. Hak sahibine hakkını vermek/adaletli olmak, her konuda hatta kişinin kendi nefsiyle olan ilişkisinde bile farz kılınmıştır.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

“Muhakkak ki nefsinin senin üzerinde hakkı vardır. Rabbinin senin üzerinde hakkı vardır. Ailenin senin üzerinde hakkı vardır. Ziyaretçinin senin üzerinde hakkı vardır. Öyleyse her hak sahibinin hakkını ver.” (Buhari, Müslim)

Peki, adaletli olacak yönetici kimdir? Emir kavramının içerisine kimler dahildir?

Yönetici, Müslümanların genel veya özel idarelerinden birini üstlenendir. Yönetici denildiği zaman genelde devlet başkanı, halife, vali akla gelse de sorumluluk yapan/küçük veya büyük birlikleri idare eden herkes bu statüdedir. Bu konuda örnek olarak, aile reisi babaları verebiliriz.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:

“Kocalar, eşleri üzerinde yönetici ve koruyucudurlar…” (4/Nisa, 34)

Peygamber şöyle buyurur:

“Erkek de ailesi içinde çobandır (yöneticidir) ve sürüsünden sorumludur.” (Müslim, İman 229)

Bu hadis-i şerifte Peygamber babayı çobana benzetmiş ve yöneticiliğin önünü geniş tutmuştur. Hayvanları dağda otlatan çoban o sürünün yöneticisidir. Ki birçok Peygamber, Peygamber olmadan bu yöneticiliği yapmış, daha sonra insanlara yönetici olmuştur. Hakeza genel ve özel idarelerde topluma sorumluluk yapan herkes çobandır ve sürüsünden sorumludur. Bu nedenle babalar, öğretmenler/hocalar, patronlar, köy, mahalle, sokak sorumluları birer yöneticidir.

Ey yönetici olan kardeşim! Herkes adil olmalıdır. Konum olarak özellikle de senin gibi emir sahiplerinin adil olması daha elzemdir. Çünkü tevhidden sonra en önemli olan amel, ümmetin birliğidir. Naslara baktığımızda bizden istenen, dini cemaat olarak yaşamak, tek vücut misali olmaktır. İdarecilerden zulüm ve haksızlık baş gösterirse İslam’ın bu isteğini yerine getirmek bir tarafa, anarşi meydana gelir. Yöneticilere tabi olanlar isyan eder, birlik-bütünlük, daha da önemlisi hilafet yıkılır.

Bilmeliyiz ki Allah’ın vasıflarından bir tanesi de adil olmasıdır. O, kullarına adaletle hükmetmiştir. Rahman ve Rahim sıfatına sahip olan Rabbimize -hâşâ ve kella- ‘adaletle hükmetmiyor’ demek küfre götürür. Kâinatın düzenine, kendi yaşantımıza bakıldığı zaman Rabbimizin adalet sıfatının tecellisini her gün görmekteyiz. Yaşam ve idarecilikte hepimizin bu ahlak ile ahlaklanması gerekir.

“Zulmeden herkes eğer yeryüzünde bulunan her şeye sahip olsaydı, elbette onu fidye olarak verirdi. Azabı göreceklerinde pişmanlıklarını gizlerler. Aralarında adaletle hükmedilir ve asla haksızlığa uğratılmazlar.” (10/Yunus, 54)

Ey emir sahibi kardeşim! Allah subhanehu ve teâlâ sana ve bütün kullarına adil olmayı emreder. Senin müminlere karşı, onların da sana karşı yapabilecekleri en güzel muamele adaletli olmaktır. Hakeza Rabbim sana ve bütün insanlığa adaletli olmayı nasihat etmektedir. Senin üzerine düşen en büyük sorumluluk bu emri yerine getirmek ve bu nasihati kabul etmektir. Rabbimden senin için bunu temenni eder, seni şu ayetler ile baş başa bırakmak isterim;

“Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutanlar, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Adil olun. Çünkü o takvaya daha yakın olandır. Allah’tan korkun. Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” ,( 5/Maide, 8)

“Ey iman edenler! Allah için şahitlik ederek adaleti dimdik ayakta tutanlar olun.” (4/Nisa,135)

“Muhakkak ki Allah sizlere, emanetleri ehlinize vermenizi ve insanlar arasında adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size ne güzel nasihat ediyor. Şüphe yok ki Allah her şeyi işiten ve her şeyi görendir.” (4/Nisa, 58)

“Yarattıklarımızdan öyle bir ümmet vardır ki, hakla yol gösterirler ve onunla adalet ile hükmederler.” (7/A’raf, 181)

Evet, kardeşim! Biliyorsun ki, Allah’ın sevgisine hepimizin ihtiyacı vardır. O’nun sevgisi hem şeref hem de kurtuluştur. Rabbimiz ise adaletli olanları sever. Adil olmayıp zulüm ve haksızlıkla muamele edeni sevmez.

“Adaletli davranın. Şüphe yok ki, Allah adil olanları sever.” (49/Hucurat, 9)

Allah adil olanı sevdiği gibi toplum da onu hem Allah sevdiği için, hem de adil olduğu için sever. Allah bir kulunu sevdiğinde Cebrail’e aleyhisselam o kulu sevmesini, Cebrail de diğer meleklere ve insanlara o kulu sevmesini emreder. Böylelikle o adil olan emir, semada ve yeryüzünde sevilen bir kul olur.

Yönetilenlerin, yöneticiyi sevmesi önemli midir?

Evet, fertlerin emirlerini sevmesi gerekli ve önemlidir. Bu sevgi yöneticinin bakiliği, işlerin istikrarı için önemli olduğu gibi; Allah katında da hayırlı olması için önemlidir. Avf b. Malik’ten radıyallahu anh rivayetle Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

“Sizin en hayırlı idarecileriniz; sizi seven, sizin de kendilerini sevdiğiniz, size dua eden, sizin de onlara dua ettiğiniz idarecilerdir. En şerli idarecileriniz de sizden nefret eden, sizin de kendilerinden nefret ettiğiniz, size lanet okuyan, sizin de onlara lanet okuduğunuz idarecilerdir…” (Müslim)

Değerli kardeşim! Adaletin zıddı zulümdür. Bu ise yöneticilere yakışmaz. Allah bile kendisi için zulümden kaçınmış ve zulmü kendisine haram kılmıştır.

Ebu Zer El-Ğıfari radıyallahu anh, Rasûlullah’ın Rabbinden naklettiği kuds-i hadisi şöyle rivayet etmiştir; Allah şöyle buyurur:

“Ey kullarım! Ben zulmü kendime haram saydım. Sizin aranızda da onu haram kıldım. Öyleyse zulmetmeyin.” (Müslim)

Allah, zatının yüceliğine/büyüklüğüne rağmen zulümden kaçınıyorsa bizlerin âcizane haliyle evleviyat ile kaçınması gerekir. Ve biliyoruz ki, her birimiz yaptığımız haksızlıklar, zulümler nedeni ile sorguya çekileceğiz. Yaptığımız zulümler nedeni ile azap göreceğiz, pişman olup kurtulmak için verecek fidye arayacağız. Fakat o gün arayışların karşılığı yoktur. Hele ki zulüm ehli olarak haşrolunmuş isek.

“Zulmeden herkes eğer yeryüzünde bulunan her şeye sahip olsaydı, elbette onu fidye olarak verirdi. Azabı göreceklerinde pişmanlıklarını gizlerler. Aralarında adaletle hükmedilir ve asla haksızlığa uğratılmazlar.” (10/Yunus, 54)

Buraya kadar anlaşılmaktadır ki, yöneticilerin kurtuluşu adil olmaya bağlıdır. Yönetici olan, devlet başkanı, vali, baba, öğretmen/hoca, köy, mahalle, sokak sorumlusu ve bütün yöneticiler yönettikleri kişilere karşı mutlaka adaletle hükmetmeli ve adil vasfı ile muamele etmeleri gerekir.

Değerli kardeşim! Adaletin membaı Kur’an-ı Kerim ve Rasûlullah’ın sünnetidir. Emir sahipleri yönettikleri kişilere karşı bu iki telakki ile hükmederler ise adaleti kendi nefislerinde ve toplum arasında sağlamış olurlar.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:

“Rabbinin sözü doğruluk ve adalet bakımından eksiksizdir. Onun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O her şeyi işiten ve hakkı ile bilendir.” (6/En’am, 115)

Burada şunu da hatırlatmak gerekir ki, yöneticiler adaletli olur fakat Kur’an ve sünnet ile yönetmezlerse bu kişiler Rahman’ın arşının altında gölgelenmek bir yana, ebedî cehennemde kalacaklardır. Çünkü Allah’ın kelamından yüz çevirip heva ve hevese tabi olmak şirktir. Ki aslında en büyük zulüm-adaletsizlik budur.

Allah, Lokman’ın aleyhisselam oğluna öğüt verişinden bahsederken şöyle buyurur:

“Hani Lokman oğluna öğüt verirken şöyle demişti, ‘Oğulcuğum! Allah’a şirk koşma. Muhakkak ki şirk, büyük bir zulümdür.’ ” (31/Lokman, 13)

Bizim burada bahsettiğimiz adaletli yönetici, Kur’an ile hükmeden, yönettikleri insanlar arasında ayrım yapmayan yöneticilerdir. Hiçbir yönetici yönettiği insanlar arasında kâfir-Müslüman, zengin-fakir, yaşlı-genç, çocuk-yetişkin, ırkçılık gibi noktalar ile ayrımcılık yapmaması gerekir. Yöneticiler her hak sahibine hakkını vermeleri gerekir ki, adaleti elde etmiş olsunlar. Aksi ise zulüm ve haksızlık olur. Bu ise yasaklanmış olup, bu ameli yapan yöneticiler arşın gölgesinde gölgelenmeyecektir.

Devlet başkanları halkına, öğretmenler/hocalar öğrencilerine, babalar hanımına ve evlatlarına, patronlar işçilerine haklarını verdikleri oranda adalet sahibidirler. O zaman Rahman’ın arşının altında hiçbir gölgenin olmadığı günde gölgeleneceklerdir.

Ebu Hureyre’den radıyallahu anh rivayetle Peygamber şöyle buyurur:

“Yedi sınıf insan var ki, onları hiçbir gölgenin olmadığı günde (mahşer meydanında) kendi gölgesinde gölgelendirecektir. (Bunlardan biri de) Adil imam/yöneticidir…” (Buhari, Müslim)

Değerli kardeşim! Yazdıklarımızdan anlaşılıyor ki, emir sahipleri adil olmalıdır. Fakat yöneticiler adil olmazsa, o zaman onlara karşı nasıl muamele edeceğiz? İtaat etmeyip, o yöneticiyi azletmek gerekli midir?

Yöneticiler adaletle muamele etmediklerinde İslam, Müslümanlara itaatten yüz çevirmeyi ve onları azletmeyi yasaklamıştır. Üzerimize düşen sabredip itaat etmektir. Çoğu Müslüman kardeşimiz emirlerden adil olmayan davranışlar gördüklerinde itaatten yüz çevirme düşüncesine sahip olsalar da bu İslam’a zıttır ve yasaklanmıştır.

Ebu Huneyde Vail b. Hucr’dan rivayetle:

“Seleme b. Yezid El-Cufi, Rasûlullah’a bir soru sordu. ‘Ey Allah’ın Nebisi! Başımıza bizden kendi haklarını isteyen, fakat bize hakkımızı vermeyen idareciler gelecek olsa, bu durumda ne yapmamızı emredersin?’ Rasûlullah ona cevap vermedi. Sonra yine sordu. Bunun üzerine Rasûlullah şöyle buyurdu: ‘Dinleyin ve itaat edin. Onlar, kendi vazifelerinden sorumlu, siz de kendi vazifenizden sorumlusunuz.’ ” (Müslim)

Başka bir hadiste Rasûlullah şöyle buyurur:

“İdarecilerden hoşlanmadığı bir şey gören kimse sabretsin. Çünkü idareciye itaatten bir karış ayrılan kişi, cahiliye üzere ölmüş olur.” (Buhari, Müslim)

Rabbimden isteğim, emir sahiplerinin yönettikleri kişilere karşı adil olması ve hepimizi emir sahiplerine itaat edenlerden kılmasıdır. Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd etmektir. Bir sonraki sayıda görüşme ümidi ile…

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver