Olağan Üstü Süreçler, Fetoperatif Manzaralar

 

Bir insan ömrü kadar geçmişi olan Cumhuriyet tarihi boyunca yöneticilerin bol bol tekrar ettikleri basmakalıp bazı cümleler vardır, bilirsiniz.

‘Ülke olarak çok kritik bir dönemden geçiyoruz…’

‘Olağanüstü bir süreçten geçmekteyiz…’

Bu klişeleşmiş cümleler o kadar sıkça tekrar edilir ki ‘Ba-ba!’ sözcüğünü hecelemekte zorlanan bebelerin dahi neredeyse bu cümleleri sular seller gibi konuşmaları pek de garip karşılanmaz herhalde.

Her ne hikmetse şu kritik dönemden halen de ‘geçebilmiş’ değiliz. Malumunuz süreç de halâ ‘olağanüstü’ halden aşağısı kurtarmaz ayarından çıkmadı!

Olağanüstü gündemin olmadığı bir günü dahi geçmeyen böyle bir memlekette ‘olağan’ bir konumda kalmaya muvaffak olabilen bazı Müslümanlar da şu kritik(!) süreçte olağan şüpheli olmayı fazlasıyla hak etmiş olmalılar ki bu ‘olağanüstü’ süreç ahengini bozdukları için olsa gerek ğadirdîde bir surette derdest edildiler.

Herkesin ve her kesimin ‘olağanüstü süreç’leri de farklı farklıdır.

Mesela, Kemalistlerin olağanüstü süreçlerinde, minberde yahut mihrapta olması gereken ilim ve fazilet ehli alimlerden birçoğu ya darağacında sallandırılmakta ya da diyar-ı gurbette ömür törpülemektelerdi.

Çatlamış damarlarında full safevî kanı dolaşan, Tuğyaniye şiasının baş tağutu Hamaney’in Şam ve Bağdat’taki cellatları Esad ve Maliki’nin, halkı füzeleyip bombalamaları ile beraber Neo-Kemalistler de şanlı(!) mazilerini yad etme imkanı buldular. Üzerine bomba yağdırdıkları ve kalan sağları da tenkilata maruz bıraktıkları Dersim günlerini hatırlayan veya okuyan her kemalistin öz libidosu tavan yapar. İşte bu olağanüstü motivasyonla nevzuhur Neo-Kemalistlerden ‘arpa ambarlarına’ yeniden hücum edip dalacakları günlere kavuşmanın emel ve hayalleriyle avunup ömürlerini şenlendirmekteler şu sıralar.

Çok partili dönemin ‘olağanüstü süreçleri’ darbeci generallerin ‘kritik dönem’leri, ‘Hassas devir’leri, ‘Zor günler’ vs. derken nihayet bugünlerde ülke gündemini işgal eden ‘olağanüstü Fetotik’ bir süreçle karşı karşıya bulunmaktayız.

Olağanüstü süreçlerde dahi fıtri ve tabii duruş ve pozisyonlarını koruyabilenler de her zaman olduğu gibi yine Müslümanlardır.

Müslümanlar, kuvve-i azamiyeleri ile it dalaşı ameliyesinde teşrik-i mesaide bulunan tarafları taşlamaya vakit ve efor harcamaktan her daim sarfı nazar etmişlerdir. Zira Müslümanların Rasûlullah Efendimize sallallahu aleyhi ve sellem hakiki mânada ümmet olmak için, bir gücün yirmi dört saatten fazla olmamasına hayıflanırcasına yoğun gayretleri vardır.

Muhteviyatında biraz muhafazakârlık olan ve gerçek amacı hakkında ‘Hizmet’çi müritlerin dahi bilgi sahibi olmadıkları Fethulîye tarikatının Pennsyllvania’da patlayan bağırsaklarının kokusu bütün memleketin kimyasını bozdu. Hal böyleyken ‘Hizmet’çiler sınıfından müridlerin kümelendikleri polis ve yargıda kurdukları kumpas ile müşterek bir zulüm mekanizması marifetiyle hem de giderayak can havliyle bazı Müslümanları paçalarından dişleme teşebbüsünde bulundular.

Tarikat mensubu ‘Hizmet’çiler tarikat liderlerinin göz torbalarında depolanmış kin ve düşmanlıktan ikmal ettikleri mühimmat ile mazlum Müslümanlara yönelik olarak insaniyetten ve ahlaktan mahrum zulüm operasyonlarına ara vermeden devam etmektedirler.

İktidar paylaşımı savaşında it dalaşı içerisinde oldukları diğer taraf karşısında (en azından şimdilik) bulundukları mevzileri terk etmek zorunda kaldıkları için hezimete uğramış sütoğlanları taburunun besili neferleri gibi kıçın kıçın geriye çekildikleri şu sıralarda ellerindeki kurşunları da, kabaran Fetoist damarlarından yayılan ve ruhlarını sarmalayan vecd haliyle muvahhidlere sıkmanın tarifsiz keyfini(!) yaşamaktan geri durmadılar.

Özellikle de emniyet, istihbarat ve yargı kurumları başta olmak üzere devlet kademelerinde işgal ettikleri makamlar ve pozisyonlar olmasa, selik ve edilgen kişiliklerinin varlığından, eşleri ve gözlerinin altındaki yedek ‘gözyaşı torbaları’ ile her an ortalığa salyalar, sümükler püskürtmeye amade nursuz tağuttan başka da kimseciklerin haberi bile olmayacak. ‘Hizmet’çiler, böyle bir kompleksin altında muvahhidlere Fetoperatif muamele çekmekle kalkmaya çalışmaktadırlar. Kemiklerini eritecek böyle ağır bir kompleksle başa çıkabilirler mi çıkamazlar mı bilinmez. Fakat eğer bu psikopatolojik halleri böyle devam edecekse her bir tanesinin dünyasının harap olacağını tahmin etmek zor değildir. Bu hal üzere devam ettikleri müddetçe ahiretteki akıbetleri de aynı olacaktır.

Müslümanlara yönelik olarak icra ettikleri her operasyondan sonra küfrün ana karargâhlarında Pennsyllvanıa’ya yağan tebrikler, ‘Hizmet’çilerden emeği geçenlerin her birisine son derece mütevazi(!) küçük boy bir tencere kapağı ebatında ‘Pheto’ marka kol saatleri ile taltifat şeklinde cüz’i olarak tevdi edilmektedir.

Yeni ‘İkiz Kule’ Tarikat-i Fethulîye

Bundan on beş-yirmi  yıl evveline kadar zahire göre  Panturanist olarak tavsif edilebilecek olan ‘Hizmet’çiler taifesinin gerçek yüzleri her geçen sene biraz daha netleşti. ‘Dinlerarası Diyalog’ için Papalık Konseyi’nin organize ettiği Batı destekli misyonun, Vatikan’da mukim Kardinallerden sonraki en önemli mümessili olan ‘Timsah civcivi, Gözyaşı ambarı’nın tahıl tanesi gibi  mebzul miktar müridleri de bu ‘Hizmet’e işte böyle katkıda bulunmaktadırlar.

Fethulîye Tarikatı müntesipleri, görevleri, yetkileri ve bulundukları pozisyonlara göre bu ‘Kutsal’ hedefe ulaşmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Papa 6. Paul’ün, 28 Ekim 1965’te Papalığın 3. bin yıl hedefi olarak belirlediği ‘Bütün İnsanları Kiliseye Döndürmek’ amaçlı diyalog misyonunun bilerek ve isteyerek yüklenicisi olan cuntacı tarikat mensuplarının nezdinde; ha kilise, ha cami, ha havra… Aralarında herhangi bir fark olmadığına, zira en nihayetinde her üçünün cemaatlerinin de cennet’te(!) buluşacaklarına itikad etmektedirler. Sahih tevhid akidesine sahip olmasın da, artık üçünden hangisi nasip olursa, onlar için fark etmeyecektir.

Evveliyatı dini görünümlü bir yapı iken şu son hali ile böyle bir iddiayla ortaya çıkmış bir camianın başına gelebilecek en büyük belalardan olan ‘Dış mihraklı milis bir güç’ olarak maruf ve meşhur olmaları da artık defterlere kaydedilmiş bulunmaktadır. Deftere nasıl kaydedildiyse tarihte de hep o kayıtlar üzere anılacaklardır. Bugünden başlayarak her hatırlandıklarında Karmatîlerden hallice bir ilgi ve duyguyla anılacaklardır.

Her ne kadar dini bir yapı olarak ortaya çıktılarsa da asıl misyonları, İslam’ın özü olan tevhid inancı, Yahudiler ve Hristiyanlar başta olmak üzere genel anlamda Batı nezdinde daha makbul(!) ve kabul edilebilir bir temelde tecdid ile teorize etmeye cüret edebilmişlerdir. Böylece bir eliyle Hırka-î Şerif’i mesheden(!) tarikat lideri, diğer eli ile de Papa’sının cübbesine yapış yapış yapışmış, samimiyetten, sahihlikten ve sağlıklı muhakemeden de mahrum bir pozisyonda ‘basılmış’tır!

Müslümanlar Allah’a kulluk yolunda tevhid ile soluklanırken Fethulîye tarikatı mürşidinin ana yakıtı, duyguları  terörize etmektedir.

Müslümanlar ancak ve yalnız kendileri gibi muvahhidleri dost ve kardeş edinirken tarikat-ı Fethulîye’de bu durum çingene bohçasını andırır. Oldukça geniştir ve çıfıt çarşısı gibi bol çeşitli dinler ve ideolojiler barındırır.

Müslümanlar; Allah subhanehu ve teâlâ, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve müminlerin derin muhabbetiyle kalplerini ısıtıp yoğururken, tarikat-ı Fethulîye’nin sevgi ölçüsü tarikata şekil veren Fetoizm ideolojisinin ilkelerine ve tarikat önderine mutlak bağlılık ve itaattir.

Müslümanlar her türlü ins ve cin şeytanların şerrinden tek ve Kahhar olan Allah’a sığınırlar. Fethulîye tarikatında ise ilim, cihad ve davet ehli faziletli alimlerden ve Müslümanlardan ‘Vatikan ve Pentagon’a sığınılır.

Tarikat ve Fetoizm

Fetoizm diye kavramsallaştırdığımız bu hareket ilginç bir biçimde zaman ilerledikçe radikalleşmiştir. Şöyle ki: Eskiden halim, selim, mülayim olmaları, naiflikleri ve çıtkırıldım nezaketleriyle bilinen tarikat müntesipleri; Fetoizm ideolojisinin teorisyeni ve tarikat lideri olan zat tebdil-i diyar eyleyip Pennsyllvania’ya göçtükten sonra gayr-ı tabiî bir mutasyona uğramışlar gibi daha haşin tutum ve tavırlar sergilemeye başladılar. Dost ve düşman algıları, tanımlamaları ve fiili uygulamaları da buna paralel bir şekilde değişti. Ya da aslında öyleydi de bunu daha görünür bir biçimde göstermeye cesaret etmeye başladılar.

Bir taraftan laik-demokratik cumhuriyetin tüm değerlerini, ilkelerini ve muhabbetini kalplerine içirip damarlarına pompalarlarken, öte yandan küresel küfür güçlerinin onay ve rızalarını almak ümidiyle tevhid davetinin ve cihadın faziletli önder şahsiyetleri başta olmak üzere tüm muvahhidlere; ne Papa(ları)’ndan ne de ‘President’lerinden duyulmuş küfür ve hakaretlerle köpük köpük salyalar fışkırtmaktan geri durmadılar.

Tevhid davasının gayretli davetçilerine buğz ve adavette dillerini en az bir kürek kadar uzatırlarken; Mukaddesat-ı İslamîye’ye hakaretler, mustazaf  Müslümanlara da bombalar ile füzeler yağdıran Haçlılar ve Siyonistler karşısında dillerini kediler kapmış gibi zillet içerisinde suskunluktan dolayı badem boyu bıyıklarla erkeksi bir görünüm kazandırmaya çalıştıkları matruş suratlarının bir milimetrekaresi dahi kızarmamıştır.

“Yoksa kalplerinde hastalık olanlar; Allah’ın, kinlerini asla meydana çıkarmayacağını mı zannettiler.” (47/Muhammed, 29)

İstikamet: Gayya Kuyuları

Yaptıkları ameller bakımdan en çok zarar eden ve dünya hayatında ayrılmaz bir bütünün parçası gibi müşterek iş tuttukları Evangelist-Siyonist Haçlılar ile birlikte yaptıkları bütün çalışmaları boşa gidecek olan ‘Hizmet’çilerin varlık nedenleri dahi muvahhidlerdir. Zira karanlık, ancak aydınlığın arkasına sığınarak varlığını görünür kılabilir. ‘Hizmet’çilere de miadlarını dolduruncaya dek küresel küfrün sularındaki tağutî düzenin kayığında kürek çekmelerine izin verilmiştir.

Fetoizm, batinî-ruhanî karakteri nedeniyle sözde ‘hasım’ olarak ilan ettiği Şia’daki masumiyet ve takiyye özelliklerine pratikte, sınırların zorlayıcı ölçüde sarılmaktadır.

Kendisini kusursuz ve huzurlu bir toplum oluşturmaya adadığını iddia eden Fetoizm ideolojisinin kurucusu ve fiili liderinin baş döndürücü ‘eylemlerinin’ ise, büyük Mason locasının büyük üstatlarının faaliyet programından da daha yoğun olduğu görülecektir.

İslam coğrafyasındaki mustazaf halklar bir dilim kuru ekmeğe muhtaç iken ‘Hizmet’çi başı Pennsyllvania’daki hane-i saadet’inde kendisine biat etmelerine mukabil taltifat-ı mahsusadan milyon milyon dolarlık ihalelerin ihsanı ile meşgul olur.

Ka’b bin Ebi’l Eşref’ten çok şey öğrendikleri pek aşikâr olan medya grubunun hizmetçi müridleri o gün neler yazmaları gerektiğini mürşidlerinin muştulamalarıyla  öğrenme saadetine ulaşırlar!

Söz sahibi olduğu kurumlarda Fetoizm ideolojisine sıkı sıkıya bağlı ‘Hizmet’çi tarikat mensupları dışında başkaca herhangi bir kesimden hiç kimseye yer verdirmez, eğer böyle birileri varsa da acilen ayağını kaydırtır. Zira kendileri dışındaki herkes düşmandır. Düşmana karşı yürütülen bu harpte ise her türlü ayak oyunları ‘meşru’dur.

Ömrü boyunca mürekkep yalayıp yuttuğu iddia edildiği için bazı kesimlerce alim sıfatı yakıştırılan tarikat önderi, temeli faize dayalı olduğu için her an Allah ve Rasûlü ile savaş halinde bulunan bankalar arasında para trafiğini yönlendirme vazifesini de ihmal etmemektedir.

Kendisine masumiyet atfeden bağlılarından oluşan eğitim kurumlarındaki öğretmenlerine laik cumhuriyetin okullarında olduğundan çok daha kötü olmak üzere Batı’yı Beytullah’tan sonraki ikinci kıble olarak empoze ettirir.

Ehli kitap ile cennette buluşmak(!) hayalleriyle yaşayıp onlara karşı azami derecede ülfet ve muhabbet gösterirken, kendisini ve önderi olduğu sapkın tarikatın ideolojisini reddeden muvahhidlere karşı kaynağı net olmayan bir hamiyet ile ‘yıldırın!’ talimatları yağdıran ‘Hizmet’çi başı ve peşinden yürüyen diğer ‘Hizmet’çi müridlerin, nihayetinde varacakları menzil, ‘azabın hiç hafifletilmediği ve kurtuluştan ümit kesecekleri…’ bir yer olan gayya kuyularıdır.

Müslümanların aleyhinde küfürle işbirliğinde bulunanlar, doğru yoldan sapan ve saptıranlar, Allah’a karşı yalan uyduranlar, kafirleri dost edinerek müminlere zulmedenler, tabiilerini kendisine kulluk ettiren ve küresel çaptaki tağutlara kullukta bulunup bütün gücüyle tevhid davetçilerine karşı harp ilan eden tağut için:

Bijî Cehennem! (Yaşasın Cehennem!)

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver