Neden 12 Yıl Zorunlu Eğitim

 

Bilindiği gibi yakın bir zamanda çok tartışmalı olsa da eğitimde büyük bir değişiklik yapıldı. Bu değişiklik, eğitimde ‘4+4+4’ sistemi diye isimlendirildi ve bu şekilde yasalaştırıldı.

4+4+4 sistemi?

Peki, ‘4+4+4’ sistemi nedir? Kısaca bahsedecek olursak; bu sistem, önceden yürürlükte olan eğitim sisteminde birçok şeyi değiştirmiştir. Yani bu yeni sistem ile beraber eğitim sisteminin omurgasının neredeyse tamamına yakını değişmiş oldu. Bu değişikliklerden bazıları ise Milli Eğitim Bakanlığı sekiz yıl kesintisiz olan temel eğitimi, bu sistemle kademeli olarak on iki yıla çıkardı. Böylece ilk dört yılda herkes temel eğitimi alacak ondan sonraki dönemlerde isteyen orta öğretime imam hatiplerde veya mesleki okullarda, isteyen de normal okullarda devam edebilecek. Yine ‘4+4+4’ sistemiyle beraber okula başlama yaşı yedi yaşından beş yaşına indirildi.

+4 Yıl Artırma -2 Yıl Erkene Alma

Bizim burada üzerinde duracağımız konu okula başlama yaşının iki sene daha erkene alınması ve kademeli olan zorunlu eğitimin ‘dört yıl’ daha eklenerek artırılması olacaktır. ‘Bu mesele üzerinde neden durmamız gerekiyor?’ diye düşünecek olursak bunun sebebi şudur; Yeryüzünde ister eski ister yeni ve modern hiçbir tağut yoktur ki insanlar üzerindeki egemenliklerini sürdürmek veya tahtlarını daha sağlamlaştırmak için kendilerine ya sadık kullar yetiştirmek ya da zulümle boğun eğmiş kitleler oluşturmak zorunda olmasın. Lakın günümüz tağutları insanları köleleştirirken kendi selefleri gibi zorla, baskıyla veya firavunun erkek çocukları öldürdüğü gibi değil tam tersine açtıkları ücretsiz eğitim kurumlarıyla ve medyayı kullanarak film, dizi ve programlarıyla bunu sevdirerek gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Bu uygulama bizim yaşadığımız coğrafyada da işletilmektedir. Sistem bu uygulamanın işleyebilmesi için trilyonları gözden çıkarmaktadır. Birçok sıkıntılar getireceği bilinmesine rağmen okula başlama yaşını iki sene erkene aldılar. Burada durup zorunlu eğitim neden fazlalaştı ve okula başlama yaşı neden erkene alındı diye düşünmek gerekir. Çünkü burası insanların fazla önemsemediği bir noktadır.

Modern tağutların işletmiş oldukları bu sistem, onların ‘Ağaç yaş iken eğilir’ düsturunu çok iyi anladıklarını göstermektedir. Çünkü çocukluk dönemindeki talim ve terbiye insanın gelişiminde büyük bir öneme sahiptir. Bu dönemde insan boş levha gibi verilen her şeyi alıcı bir konumdadır yani levhaya ilk yazılan yazılar kalıcıdır, yeni şeyler yazılmak istense de tekrardan silinip yazılması çok zordur. O zaman çocukluk döneminde öğrenilen şeyler olumlu ve olumsuz olarak insanın hayatına yön vermekte ve bu dönemde insan yapısının temel taşları olan düşünce, kişilik ve davranışlar genel olarak oluşmaktadır. Bundan dolayı âlimler bu dönemdeki eğitim için ‘taşa kazılan yazıdır’ derler.

Sistem okullarda kendi laik ideolojisini ve dünya görüşünü aşamalı ve sistemli bir şekilde çocuklara vermek için eğitim süresini uzatmış ve eğitime başlama yaşını erkene almıştır. Dikkat ederseniz bu okullarda eğitimini bitiren insanların çoğu devletini, vatanı, bayrağını seven; onun için mücadele vermeye çalışan veya hedefleri ve uğraşları tamamen dünyalık olan insanlar olarak karşımıza çıkmaktadır.

İslam’da Çocuk Eğitiminin Önemi

İslam şeriatı hiç bir dinin önem vermediği kadar eğitime, özellikle de çocuk eğitimine üzerinde durmuş, bu meselede farklı metodlar tavsiye etmiş ve bir takım emirler vermiştir.

Nitekim Allah, babanın bu meselede birinci derecede sorumlu olduğunu şu ayetlerle belirtmektedir. Allah subhanehu ve teâlâ mümin kullarına hitaben şöyle buyuruyor;

“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi bir ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır. Onun başında gayet katı, şiddetli, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildikleri şeyi yapan melekler vardır.” (66/Tahrim, 6)

Katade rahimehullah bu ayetle ilgili olarak şunları söylemiştir; ‘Onlara Allah’a itaat etmelerini emreder, Allah’a karşı asi olmalarından nehyedersin. Onlara Allah’ın emirlerini yerine getirmelerini emredersin ve kendilerine yardımcı olursun. Şayet Allah’a asi geldiklerini görürsen, onları bundan menedersin ve engellersin.’

Allah subhanehu ve teâlâ başka bir ayette de şöyle buyuruyor;

“De ki: Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem de ailelerini ziyana sokanlardır. Bilesiniz ki, bu apaçık hüsrandır. Onların üstlerinde ateşten tabakalar, altlarında da (öyle) tabakalar var. İşte Allah kullarını bununla korkutuyor. Ey kullarım! Yalnızca benden korkun.” (39/ Zümer, 15-16)

İbni Kayyım rahimehullah şöyle der;

‘Kim çocuğunu ihmal eder, ona faydalı olmaz, onu terk ederse; ona en büyük kötülüğü yapmış olur. Çocukların büyük çoğunluğunun ifsada uğramaları, babalarının ihmalleri yüzündendir. Onlara gereken ihtimamı göstermemeleri, dinin farzlarını ve sünnetlerini öğretmemeleri; çocukların ifsada uğramalarının, daha küçük yaşlarda telef olmalarının en büyük sebebidir. Bu şekilde ihmal edilen çocuk büyüdüğünde de ne kendi nefsine, ne yaşadığı çevreye ve ne de babasına karşı bir fayda sağlayamaz. Nitekim babası onu söz dinlemediği için azarladığında, o da babasına bir nevi şöyle der; ‘Ey babacığım! Sen bana küçükken söz dinletemedin. Ben de büyüdüğümde senin sözünü dinlemedim. Sen beni çocukken bir kenara fırlatıp attın, ben de sana yaşlandığında bakmıyorum.’ ‘

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Buhari ve Müslim’in İbni Ömer’den radıyallahu anh rivayet ettikleri bir hadiste şöyle buyurmuştur;

“Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden mesulsünüz. İmam çobandır ve sürüsünden mesuldür. Erkek ailesinin çobanıdır ve sürüsünden mesuldür. Kadın, kocasının evinde çobandır, o da sürüsünden mesuldür. Hizmetçi, efendisinin malından sorumludur ve sürüsünden mesuldür.”

Yine Allah dinin pratiği olan Peygamberlerin bu konudaki çaba ve gayretlerini Kur’an da göstererek dikkatimizi bu meseleye çekmektedir. Allah kimi yerde Nuh aleyhisselam en son anda bile çocuğunu dalgalar arasında nasıl imana çağırdığı, kimi zaman İbrahim’in aleyhisselam kendi zürriyeti hidayet üzere kalması için dua ettiğini, İsmail’in aleyhisselam ailesine namazı ve zekâtı emrettiğini Kur’an’da bahsetmektedir.

Aynı şekilde Rasûlullah da çocuk eğitimine hem sözlü hem fiili olarak önem vermiştir. Rasûlullah’ın eğitim metotlarından örnek verecek olursak; Rasûlullah yedi yaşına gelen çocuklara namazın öğretilmesini, on yaşına geldiğinde ise namaz kılmaları hususunda zorlamamızı tavsiye ediyor. Yine çocukları kucağında taşıyarak mescide getirmesi, onları hemen yanı başına oturtması, minberde hutbe verirken onları kucağına alması ve daha birçok örnekte Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem çocuk eğitimi üzerinde ne denli gayretli olduğunu gösteren en güzel örneklerdir. Yine Rasûlullah onları ziyaret eder, onlarla şakalaşır ve onların seviyesine inerdi. Çocuklara yolda selam verir. Kimi zamanda onlarla konuşur ve onlara önemli nasihatlerde bulunurdu. Rasûlullah’ın çocuk eğitimde göstermiş olduğu bu titizlik, eşsiz sahabe neslinin oluşmasının en önemli faktörüdür.

Bütün bunlara rağmen maalesef bugün dini hassasiyeti olan veya dini şekilcilikten öteye gitmeyen insanların kendi ciğerparelerini şirk ve fesat yuvalarına rahatlıkla gönderdiklerini görüyoruz. Bu da onların ne kadar kendi inandıkları İslam’a ve İslam’ı değerlere ehemmiyet verdilerini göstermektedir. Oysa her Müslümana düşen kendini elim verici ateşten kurtardığı gibi çocuklarını da bu ateşten kurtarmaktır.

O zaman her Müslüman tağutların tuzaklarına dikkat etmek zorundadır. Okulları sadece salt okuma-yazma öğrenme olarak ele almamak bilakis çocuklarımızın zihinlerini, düşüncelerini, kişiliklerini ve davranışlarını zehirleyen yuvalar olarak bilmeliyiz.

Davamızın sonu âlemlerine Rabbi olan Allah’a hamd etmektir.

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver