Murabıtlar Devleti – 3

Abdullah bin Yasin Dava Adamı Yetiştiriyor

Abdullah bin Yasin, bir plan ve program çerçevesinde çalışmıştır. Murabıtlar Devleti’ni kurmadan önce takip ettiği merhaleleri; tanıtma, oluşturma ve uygulama şeklinde ifade edebiliriz. Tanıtma aşamasında insanlara doğru İslam inancını öğretmeyi hedefledi. Daha işin başında iken, yani sahih İslam inancı daha yeni anlatılmaya başlanmışken, Cudale kabilesinin menfaatleri ile çatışmaya başladı ve Abdullah bin Yasin’i öldürmek için plan kurdular. Artık davet tıkanmıştı, yeni çareler bulmak lazımdı. İşte böyle bir kaos, bunalım ve öldürülme tehlikesi durumu hâkimdi. Bu durum, Abdullah bin Yasin’i daha da kamçılamış, saklanmamış, ‘banane’ dememiş, davayı bırakıp bir köşeye çekilmemiş, bilakis davayı daha iyi yürütecek bir mek’an aramaya itmişti. Sonunda, Emir Yahya bin İbrahim, Senegal Irmağı yakınlarında bir yer seçti. Ve böylece Abdullah bin Yasin, belirlenen hedefler doğrultusunda çalışma yapabileceği bir yere kavuşmuş oldu.

Abdullah bin Yasin’in başladığı eğitime, öncelikle tertip ve bir düzen sağlamakla başladı. Eğitim bölgesinde en üst düzeyde düzen sağlandı, kendisine gelen öğrencileri almada son derece dikkatli ve titiz davrandı. Kendisine gelen her öğrenciyi kabul etmiyor ve onlarda bazı özellikler arıyordu. Abdullah bin Yasin, ribatına gelen insanlardan, daha önceden sahip oldukları cahiliye düşüncelerinden, itikadi ve ahlaki sapmalarından arınmalarını, İslam’a aykırı olan eski örf ve âdetlerini terk etmelerini, art niyetsiz bir kalple, temiz bir gönülle İslam’a girmelerini istiyordu. Davetçilerde aradığı diğer bir özellik ise Allah’ın hükmünü uygulama konusunda, hem kendi yaşantılarında hem de çalışma alanında işi önemsemekti. Abdullah bin Yasin, şunu çok iyi biliyordu ki; bu dinin öğretileri çok ağırdı.

Allah subhanehu ve teâlâ bir ayet-i kerimede şöyle buyurur:

“Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara sunduk; onu yüklenmekten kaçındılar, sorumluluğundan korktular. Pek zalim ve cahil olan insan, onu yüklendi.” (33/Ahzab, 72)

Bu dava, kişiden gerektiğinde anne ve babasını terk etmeyi, eşini ve çocuğunu terk etmeyi, hatta canını bile terk etmeyi istiyordu. İşte bunlara sabredecek ve üstlenecek insanları bulup eğitmeliydi, bunun sıradan insanların işi olmadığını çok iyi biliyordu.

Çirkinliklere çok fazla bulaşmamış iyi kalpli, güçlü, zorluklar karşısında dayanma gücü yüksek insanlar seçilip alınmaktaydı. Eğitim bölgesine alınanlar, bir deneme sürecine tabi olurlardı. Deneme sürecini de başarıyla geçiren kişiler, eğitim alanına alınmaktaydı. Bu şartlar oluştuktan sonra, Abdullah bin Yasin bu kişilere ders vermeyi kabul ediyordu. Öğrenim görmeye hak kazananlar; Kur’an-ı Kerim, sünnet, tefsir, hadis ve ahkâm dersleri almaktaydılar.

Abdullah bin Yasin’in, İslam’a davet ve tebliğ aşamasında, temel hedeflerinden birisi de Mülessimin’in kültüründe, kalplerinde ve düşüncelerinde yer etmiş olan küfür, inkâr ve hurafe unsurlarını ortadan kaldırmak ve bunların, İslam’a sızmasını engellemek suretiyle halkın İslam inancını korumaktı.

Abdullah bin Yasin’in bu merhaledeki çalışmalarını Kur’an ve Sünnet’in ruhuna uygun olduğunu söylememiz mümkündür.

“Nitekim kendi aranızdan, size ayetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten, ayrca bilmediklerinizi de öğreten bir Peygamber gönderdik.” (2/Bakara, 151)

Abdullah bin Yasin davetinde, bu ayetten hareketle belli kurallar ve sınırlar çerçevesinde hareket etmiştir. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

Allah’ın subhanehu ve teâlâ bütün Peygamberleri de sorumlu tuttuğu, Allah’ın vahyettiği esasları insanlara ulaştırmak, insanların nefislerinin kötülüklerden ve fücurdan arındırılıp terbiye edilmesi, yerine hayır ve bereketlerle geliştirilmesi, insanlara faydalı ilimlerin öğretilmesi. Faydalı ilimlerden kasıt; Kur’an-ı Kerim ve hikmet (Sünnet) ilimleridir. Bunun dayanağı, yüce Allah’ın subhanehu ve teâlâ şu buyruğudur: “…size kitabı ve hikmeti öğreten…”

Abdullah bin Yasin, insanların sapıklıktan hakka yönlendirmeye gayret etti. Allah’ın “…bilmediğiniz şeyleri sizlere öğreten…” ayetinden ilham alarak insanları cahiliyenin, zulumatın kör karanlğından Kur’an ve Sünnet’in nuruna, aydınlığına çıkarmak için gayret etti. Onlara, bulundukları zaman dilimi içerisinde yapmaları gerekenleri gösterdi, gelecekte gitmeleri gereken en doğru yolu bildirmeye gayret etti.

Abdullah bin Yasin’in ribatında öğrencilerine verdiği eğitimin meyvelerini, onların üzerinde ömür boyu görmek mümkündür. İbni Yasin, kendisine bağlananları daha oluşum dönenimde iken zikir, Allah’a tevekkül ve eziyetlere sabır konularında eğitmişti. Onlara Allah için nefsi eğitmeyi, yormayı öğretiyordu ki, yarınlarda zorluk ve meşakkatlerle karşılaşıldığında sarsılmayıp dimdik ayakta durmayı ve sabırlı davranmayı başarabileceklerdi. Bu eğitimin faidesini, Ebu Bekir bin Ömer ve Yusuf bin Taşfin’in mücadele sahasındaki başarılarından görmekteyiz.

Abdullah bin Yasin özelde kendi bağlılarına, genelde de topluluklara İslam dininin temel ilke ve kurallarını, Rabbimizin hükümlerini, istediği ahlak şeklini tanıtmaya ve tebliğe devam etti. Aynı zamanda İslam’a aykırı kötü âdetlere, örflere ve hurafelere karşı cesaretle ve kararlılıkla mücadele etti. İslam’ın belirlediği ölçülere uygun olmayan kişileri, yeni kurmuş olduğu cemaatten uzaklaştırma konusunda hiçbir tereddüt duymuyor, bunu yaparken de hayâ edilmesi ya da utanılması gereken bir konu olarak görmüyordu. Abdullah bin Yasin’in eğittiği bu toplumun ileriki safhalarda yaşantılarına baktığımızda, yaşantılarının her alanında Kur’an’a ve Sünnet’e bağlılığı görmekteyiz. Hatta devletin kuruluşu sürecinde ortaya çıkan eğitim ve öğretimi bir sonraki merhale olan cihad ve siyaset çalışmalarının tamamında da bunu görmek mümkündür. Abdullah bin Yasin, cemaatlerine katılmak isteyenleri, aradığı ölçütlere uygun olması şartıyla ribatına kabul etmekteydi.

Abdullah bin Yasin, cemaatini kurduktan sonra yeni katılmak isteyenlere aşırı sınırlandırma yapmadı, onları bir öncekiler gibi fazla sıkmadı, yaptıkları işi severek ve görev bilinci ile yapmalarını sağladı. Kendi bağlılarına son derece şefkat ve merhametle yaklaştı. Bu da oradaki davetçi sayısının son derece artmasına sebep olmuştu. Hatta onları idare etmek çok zor oluyor bazen de aksaklıklara sebebiyet veriyordu, çok kısa sürede bu davetçilerin sayısı iki bine ulaştı.

Dikkat edilirse Abdullah bin Yasin, davet çalışmasına iki aşama belirleyerekten işe başlamıştır:

1. Aşama: Nüve (çekirdek) kadro oluşturmak. Kuracağı cemaatin temelini, işte bu çekirdek kadro oluşturacaktı.

2. Aşama: Sağlam bir şekilde kurulan temel üzerine inşa edilecek binayı tesis etmek, yani süslemek.

Birinci aşamada, Abdullah bin Yasin’in cemaat fertlerinde aradığı özellikler şöyledir: Cahiliyesinde çok fazla çirkinliklere bulaşmamış, iyi kalpli, güçlü, zorluklar karşısında dayanma gücü yüksek insanlar. Abdullah bin Yasin, daha önceden sahip oldukları cahiliye düşüncelerinden, itikadi ve ahlaki sapmalarından arınmalarını, İslam’a aykırı olan eski örf ve âdetlerini terk etmelerini, art niyetsiz bir kalple, temiz bir gönülle İslam’a girmelerini onlardan istiyordu. Davetçilerde aradığı diğer bir özellik ise Allah’ın hükmünü uygulama konusunda, hem kendi yaşantılarında hem de çalışma alanında işi önemsemektir. Yeni kurmuş olduğu cemaatten uzaklaştırma konusunda hiçbir tereddüt duymuyor, bunu yaparken de hayâ edilmesi ya da utanılması gereken bir konu olarak görmüyordu. Kısacası bu birinci aşamada, işi çok sıkı tutup zorluklar karşısında sarsılmayıp sabretmeleri için gereken eğitimi vermişti. Çünkü bu grup, Nüve idi, çekirdek kadro idi.

İkinci aşamada takip ettiği metot, biraz daha farklı idi. Cemaatini kurduktan sonra, yeni katılmak isteyenlere aşırı sınırlandırma yapmadı, onları bir öncekiler gibi fazla sıkmadı. Çünkü bu aşama, İslam davetini daha çok insana ulaştırma aşaması idi. Burada ise aradığı ölçüler; insanları küfür, şirk, bidat ve hurafelerden arındırmak ve cihad için yeterli sayıya ulaşmaktı.

Abdullah bin Yasin’in gayretli çalışmasının meyvesi: Allah subhanehu ve teâlâ, Abdullah bin Yasin’e üç öğrenci nasip etti. Bunların her biri, hocaları gibi hem ilim ehli hem de liderlik vasıflarına sahipti. Abdullah bin Yasin, bunları öyle güzel yetiştirdi ki Murabıtlar, bu şahsiyetlerle altın çağını yaşamıştır. Bunlar, sırasıyla Yahya Bin Ömer, Ebu Bekir Bin Ömer ve Yusuf bin Taşfin’dir.

Cemaatten Devlete Sancısız Geçiş

Başlıktan da anlaşılacağı üzere, Abdullah bin Yasin kurduğu cemaatini sağlam temellere oturtmuş, birlikte çalışabileceği, güvenebileceği, emanetin teslim edilebileceği kişileri tespit etmiş, eğitmiş, ve yeteri sayıya ulaşınca da uygulama aşamasına geçmiştir. Zulüm, baskı ve zorlamayla kendi menfaatlarine uygun, dinî hurafelerle insanlara hükmeden Zenate Devleti’ni ortadan kaldırarak büyük bir başarı elde etmiştir. Tereddüt etmeksizin dinin hükümlerini uygulamıştır.

Uygulama Merhalesi; Abdullah bin Yasin, Mülessimin’den olan ve küfür, şirk, hurafe ve bidatlerle yaşantılarını sürdüren Senhace kabilelerini İslam’a davet ederken, insanlara hem söylemleri, hem de yaşantısıyla güzel bir örneklik teşkil etti. Fıtrata uygun, güzel, temiz bir yaşantı sundu. İslam’ı tanıtma (tebliğ) aşamasını başarılı bir şekilde tamamladıktan sonra oluşum yani cemaatini kurma aşamasına geçti. Bu aşamada cemaatini sağlam temel ve ilkelerle oturtmuş, maddi ve manevi hazırlıkları tamamlamış, bir sonraki aşama için yeterli sayıya da ulaşmıştır. Bunun ardından da uygulama merhalesine başladı. Bu aşamada, Zenate Devleti gibi zulüm, baskı ve zorlamayla kendi menfaatlarine uygun dinî hurafelerle insanlara hükmeden ve bu yapılanlara razı olan, Allah’ın emirlerine saygı göstermeyen inkârcı toplumlarla mücadele etti. İslam dininin öğretilerine uygun olmayan küfür, şirk, hurafe ve bidatleri ortadan kaldırdı ve bunu cihad düşüncesiyle yaptı.

Abdullah bin Yasin, fethettikleri yerlerde Allah’ın subhanehu ve teâlâ hükümlerini hemen tatbik ederdi. Daha sonra fethettikleri bölgelere, naipler ve emirler tayin ederdi, bu emir ve naipler, kesinlikle dışarıdan ısmarlama insanlardan olmayıp, bizzat kendi yetiştirdiği adamlarından seçerdi. Örneğin; Yahya bin Ömer, Ebu Bekir bin Ömer ve Yusuf bin Taşfin bunlardandır. Ayrıca Yusuf bin Taşfin liderliğindeki Murabıtlar’da da bu durumu görmekteyiz. Yusuf bin Taşfin, Endülüs’ü Murabıtlar Deveti’ne bağladıktan sonra Mağrib’e dönmeden önce oğlu Ali’ye, Endülüs’te yapılması gerekenleri anlattı. Buna göre bütün idarecileri, yargıçları, şehirlerin ve kalelerin yöneticilerini Lemtune kabilesine mensup Murabıtlar’dan seçmesini istemiştir.

Planlı Çalışma ve Teşkilat

Murabıtlar Devleti’ni dikkatli okuyup tahlil ettiğimizde, Abdullah bin Yasin’in düzenli, planlı, programlı ve teşkilatlı bir şekilde hareket ettiğini görmekteyiz. Mülessimin içinde şirk, küfür, hurafe, zulüm ve baskının arttığını bilmesine rağmen hiç acele etmeyip, cihad çağrısının yapılmasından önce gerekli olan maddi ve manevi hazırlıklar yapılmış, ‘Ehli Hal ve’l Akd’ oluşturulmuş, ehil insanlar tespit edildikten sonra cihad ilan edilmiştir. Ve bu inançlı mücahidler, çok yoğun bir cihad isteği taşıyorlardı. Kendisine itaat edecekleri çok değerli bir liderleri vardı. Ayrıca âlimlerden ve fakihlerden oluşan bir şura heyetinin de olması ve bilinmesi, bu mücahidlerin mücadele sahasında şevklerinin artmasına sebep olmuştur.

Abdullah bin Yasin, Zenata kabilesini yenilgiye uğrattıktan sonra Scilmase’ye girdi. Bölgedeki toplumlarda İslam’a aykırı inanç ve ahlakı izale etmek için yoğun bir çalışma içerisine girdi. Sonrasında yetiştirdiği öğrecilerden birisini, idari işleri sürdürmek üzere orada görevlendirdi. İhtiyatı da elden bırakmayıp, gelebilecek olası saldırılara karşı koyabilmek için büyük bir ordu kurup hazırda tuttu, ardından da Sahra’ya geri döndü. İbni Yasin’in düzenli plan ve program çerçevesinde çalıştığını, hayatının her alanında görmek mümkündür. Bir bölgeyi fethettiğinde orayı kendi hâline bırakmıyor, bilakis kendi yetiştirdiği emin ve ehil birini bölgede idareci olarak bırakıyordu.

Abdullah bin Yasin ilk olarak, oluşturma aşamasının sağlıklı bir şekilde sürdürülüp bir sonraki aşamaya planlı bir şekilde geçilmesi için mücadele etti. Bu süreç; inanç, fıkıh, aktif mücadele, düzen ve eğitim alanlarını kapsamıştır. Abdullah bin Yasin bu aşamada, farklı kabilelere davet heyetleri göndermeye başladı. Amacı, insanları İslam’a yönlendirmekti. Yaptığı bu tebliğ çalışması, çok kısa sürede meyvesini vermiş, Senhace kabilesinin çok sayıda önde geleni, bu sağlam daveti kabul etmiş ve onun etrafında toplanmıştı.

Murabıtlar’ın başarısı, Allah’ın kendilerine yardımı ile gerçekleşmiştir. Diğer yandan toplumu idare görevini âlimlerin, fakihlerin ve danışma kurulunun yürütmesi, başarının bir diğer sebebidir. Danışma kurulu, ‘Ehli Hal ve’l Akd’ olarak görev yapmaktaydı. Belirtilen alanlarda vazifelendirilen kişiler yaptıkları işin ehliydiler. İnce hesaplar yapıyorlardı. Fetvaları dengeliydi. Savaşlara çıkmadan önce bütün ayrıntılarıyla gerkli planlamaları yapıyorlardı.

Abdullah bin Yasin’in devlet kurmadan önce birçok aşamadan geçtiğini rahatlıkla görebiliriz. Bazı aşamalarda zorlanmış, ilerleme sağlamak son derece yıpratıcı olmuş; bazı aşamalardan da kendisine tabi olan samimi Müslümanların yardımıyla kolaylıkla geçilmiştir. Abdullah bin Yasin ve Emir Yahya bin İbrahim birlikte birçok mücadeleye katılmış ve birçok plan yapmışlar. Ancak kendi aralarında yapılan hiçbir konuşmayı, kendisine emir gelmedikçe başkasına aktarmamış, sır tutmasını bilmiştir.

Abdullah bin Yasin’in düzenli, titiz ve dikkatli yaşantısını Senegal Irmağı yakınlarında başlatmış olduğu eğitim alanında öğrencilerinin fazlaca artmış olduğu, kontrlünde zorlanıldığı zamanlarda uyguladığı metottan anlamak mümkündür. Cemaatini tahripçilerin ve fitnecilerin kötü amaçlarından korumak maksadıyla, kendisine başvuranları eğitim alanına hemen almayıp, birtakım şartlar belirlemiştir. Çirkinliklere bulaşmamış, iyi kalpli, güçlü, zorluklar karşısında dayanma gücü yüksek insanlar seçilip alınmıştır. Devlet aşamasına geçince de aynı titizliği gösterip fethettiği yerlere kendi yetiştirdiği, emin olduğu kişileri idareci olarak seçmesi de onun titizliğinin bir sonucuydu.

Abdullah bin Yasin’in Allah’ın dinine davet düşüncesinin en önemli dönemlerini ifade etmiş olduk. Kendisi İslam’ın tanıtımı (tebliği) en iyi şekilde yapmış, davet yükünü taşıyacak insanları seçip cemaatini kurmuş, devlet aşamasına da sancısız bir şekilde geçmiştir. Sonrasında bu aşamada mücadele etmiş, önceki aşamalarda olduğu gibi bu mücadele aşamasında da büyük başarılar elde etmiştir. Mücadele merhalesinde, savaş meydanında kendisine yakışır bir şekilde savaşıp sonunda, o çok arzuladığı şehadete kavuşmuş oldu.

Abdullah bin Yasin’in ardından, görevi Ebu Bekir bin Ömer üstlenmiştir. Ebu Bekir bin Ömer de Abdullah bin Yasin’in önceden belirlemiş olduğu planları aynısıyla uygulamıştır.

Ebu Bekir bin Ömer, Mağrib’de fetih çalışmalarını sürdürürken, ordunun yarısını, amcasının oğlu Yusuf bin Taşfin’e verdi. Kendisinde kalan askerlerle güneye yöneldi. Davet, cihad ve ıslah çalışmalarını sürdürdü. Şehit olana kadar fetihlerine devam etti. Onun ardından siyasi ve dini önderlik vazifesini Yusuf bin Taşfin üstlenmiş oldu. O da mücadele aşamasını bitirip gelişme dönemini başlatmıştır. Böylece Murabıtlar’da hem dinî hem de siyasi önderlik, bir şahısta birleştirilmiş oldu.

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver