Hala Düşünüp Öğüt Almayacak mısınız? – 2

Sistem milletin düşüncelerini kendi çarkının etrafına çekmiş, vatandaş ancak onun yaptığı liste üzerine düşünebiliyor. Siyasetiyle düşünceleri zehirleyen listede kimi zaman ırkçılık, örf, gençlik döneminde gezmek, eğlenmek, flört edinme, yaşlanınca emekli olma, en güzel şekilde nasıl dünyaya yatırım yapıp kazanırım vb. konular ana gündem olarak yer alıyor. Düşüncelerine bunların aşılandığı halk adeta pis kanları emmek için vücuda yapışan sülük gibi, bu habis düşüncelere dalmış yok olup gidiyor.

Dünya maişeti ve medyanın pompaladıkları düşüncelerimizi ve düşünmemiz gerekenleri tahrif etmekte. Panayırlarda slogan haline gelen ‘düşünce özgürlüğü’ bir taraftan insanı ilah konumuna getirirken diğer taraftan da düşünmemiz gereken İslam’ın temel taşlarını yıkıp, yerine muhayyer düşünce listesi getiriyor. Ne gariptir ki, bu düşünce özgürlüğünün içerisinde İslam dininin kaidelerini ‘tefekkür etme’ yer almamaktadır.

Düşünce özgürlüğü ile ön plana çıkan kanserli fikir akımı, bu itikatlarını haykırmaya ve yaşamaya başlayınca hem avam halk hem de Müslümanlar bundan etkilendiler. Buna dünden razı olan toplum bunu menfaat perestliği nedeniyle: ‘Allah subhanehu ve teâlâ “Dinde zorlama yoktur” (2/Bakara, 256) ayetinde bizlere düşünce özgürlüğünü tavsiye etmiştir’ diyerek düşünce yatırımlarını hep dünyaya yaptılar. Bu toplumda yaşayan Tevhid Ehli ve muhafazakâr kesimler de düşünce özgürlüğünü: ‘İtikat meselesinde caiz değil, bunun dışındaki meselelerde caizdir’ diyerek caiz olan ve olmayan diye iki kısma ayırdılar. Yani Allah’ın varlığına inanmada düşünce özgürlüğü yok, buna herkes inanmalıdır. Fakat Allah’ın subhanehu ve teâlâ indirdiği Kur’an’ın üzerine tefekkür etmede düşünce özgürlüğü vardır, dileyen bunun üzerinde tedebbür eder, dileyen de tedebbür etmez, bunda zorlama yok anlayışı Tevhid Ehli arasında maalesef yaygınlaştı. Bu anlayış Müslümanların hayatlarında düşünmeyi iptal ederken, Allah’ın subhanehu ve teâlâ “Hala düşünüp öğüt almayacak mısınız?” (32/Secde, 4)ayetini de unutturdu.

Elbette medyadan ve etraftan edindiğimiz gündemler, düşüncelerimize etki etmektedir. Gündemlerimiz İslam’ın maslahatına faydalı olacak mevzularsa bizlere olumlu yönde, fakat İslam’a ve kendi imanımıza zarar verecek konularsa olumsuz yönde etki edecektir. Dikkat edilirse çağın fikir ve düşünce kargaşasına sebep olan, nokta gündemlerin tağutlara göre tayin edilmesi ve onların üzerinde tedebbürün yapılmasıdır. Her ne kadar tağutlar, insanlara gündem belirleyip düşüncelerini bozsa da, biz Müslümanlar İslam’ın şiarlarını yeryüzüne hâkim kılmayı ve bunun için gerekli olan amelleri asıl gündem edinmeli, düşüncelerimizi sürekli bunların üzerine çevirmeliyiz.

İnsanın bir parçası olan düşünme ve düşünceler önemlidir. Düşüncelerimizi kaliteli hale getiren ana kaynak ise üzerinde düşünülen konulardır. O zaman, ‘Neleri düşünüyor ve neleri düşünmeliyim?’, ‘Allah’ın subhanehu ve teâlâ düşünmemi istediği konular nelerdir?’ sorularını kendimize sormalıyız.

Evet, kardeşim kendimize sorduğumuz bu sorulardan ‘Neleri düşünüyorum?’ kısmına sen cevap vermelisin. Çünkü seni, senden başkası daha iyi bilemez. Sana ait olan sorunun cevabını verdiysen, geri kalan suallerin müzakeresini de, Allah’ın yardımıyla seninle beraber yapalım.

Allah subhanehu ve teâlâ bizden, İslam’ın maslahatına ve imanımıza faydalı olacak her şeyin üzerinde tefekkür etmemizi istemiştir. Üzerinde düşünülmesi geren konular çok olduğundan, bunlardan sadece birkaçını sizinle paylaşmaya çalışacağım.

İslam’ın Temel Kaynağı Kur’an-ı Kerim’i Okurken Düşünmek

Kur’an hayrı ve bereketi bol olan bir kitaptır. Kur’an’ın hayrı, Allah’ı subhanehu ve teâlâ isim ve sıfatlarıyla tanıma, bereketi ise itikat, amel, ahlak, ibadet, cennet, cehennem, zikir ve tefekkür gibi nice kavramları içinde barındırmasıdır. Her biri bizim için birbirinden değerli kardeşim. Bizler Allah’ın arşından inen bu incilerden istifade etmek istiyorsak, her ayetin üzerinde gereğince durup tefekkür etmeliyiz.

Kur’an’ın sadece okumak ve amel etmek için indiğini düşündük. Bu fikir, bizlerin hayatından Kur’an-ı Kerim’in üzerinde tedebbür etmemizi iptal etti. Kitabımıza karşı en büyük hatayı yaptığımızın farkına varamadık. Böylelikle Allah’ın subhanehu ve teâlâ bizlere sunduklarını kaçırdık ve kendi kendimize zulmettik. Oysa Allah’ın subhanehu ve teâlâ şu ayetini zihnimizden hiç çıkarmamalıydık:

“And olsun ki biz onu(Kur’an’ı) onların arasında düşünüp öğüt alsınlar diye evirip çevirdik. Hâlbuki insanların çoğu yüz çevirip nankörlük etmekten başka bir yol izlemediler.” (25/Furkan, 50)

Kur’an’ın sadece başkalarına anlatmak için indiğini zannettik. Okuduğumuz her ayeti başkalarının küfrünü ve hatasını düşünerek okuduk. Ayetler üzerinden nasıl tefekkür etmemiz gerektiğini karıştırdık kardeşim. Kendimizi ayetlerle muhatap tutmayıp, hep başkalarına atfetmemiz ne kadar doğrudur sence. Bu çelişkili ameller içerisinde olanların halinin, Allah katında nasıl vasıflandırıldığını duymaz mıyız, Allah’ın subhanehu ve teâlâ şu ayetinden :

“İnsanlara iyiliği emredip, kendinizi unutur musunuz? Hâlbuki kitabı da okuyup durursunuz. Hala akıllanmayacak mısınız?” (2/Bakara, 4)

Kur’an’ı Kerim’i okurken tefekkür edersek, kendi hatamızı bulup hem Allah katında hem de cemaat içinde kötü halde olduğumuzu fark etmek veya fark edilmekten korktuk. Tespit ettiğimiz bu sorunları çözüm için ümmete ilettiğimizde, cemaatin içerisinde konumumuzun düşeceğinden endişelendik. Ayetler üzerinde tedebbür etmeyi hep geri plana koyduk veya çıkan dersleri hiç üzerimize alınmadık. Oysa insanın kendi sorunlarını tespit etmesi, Allah’ın subhanehu ve teâlâ sana ikram ettiği bir lütuftur kardeşim. Herkese nasip olmayan bu hasenatı bir şeref olarak kabul etmeliyiz. Tarihteki ve günümüzdeki müşriklerin şirk koşma nedenlerine bakıldığında onların, kendi hatalarını fark edemedikleri görülecektir. O kadar ki hatalarını hep doğru kabul edip, savunuculuğunu yaptılar ve şirk koşmaktan vazgeçmediler. Bu bizim için ibret değil midir ki bu şerefe nail olmaktan kaçıyoruz? Bulduğun sorunlardan kurtulamamaktan korkma kardeşim. Allah subhanehu ve teâlâ çok rahmetli ve bağışlayıcıdır. Yeter ki sen, ayetler üzerinde düşünüp eksiklerini bulduktan sonra Rabbinden mağfiret dile. Allah da subhanehu ve teâlâ senden, bunu talep etmektedir zaten:

“De ki ey nefisleri aleyhine ileri giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları(hataları) mağfiret eder. Muhakkak O, çok çok mağfiret edendir, rahmet edendir.” (39/Zümer, 53)

Dünyanın Bitişi, Ahiretin Başlangıcı Olan Ölümü Düşünmek

Dünya, yaşamın başlangıcı ve ebediyete hazırlık yapma yeridir. Elbette her ağacın solup gittiği gibi bu iptidanın iyi veya kötü sonu olacaktır. Evrenden ayrılıp ahirete geçişimize sebep olan etken ölümdür. Ölüm tefekkür edilmediği zaman ölümden sonraki mekânın şaki veya sait oluşu düşünülemez. İnsan göç edeceği evini düşünmez mi kardeşim? Dünyada bile kiralayacağımız veya satın alacağımız evin tasarımını düşünülebiliyorken, asıl taşınacağımız yerdeki evimizin, cennetteki villalardan mı ya da cehennem ateşiyle dolu harabelerden mi olacağının düşünülmesi gerekmez mi sence? Seni bu anlayışa itebilecek tek etken ölümü tedebbür etmendir. Bunun için Rabbinin şu ayetini her zaman yardıma çağırmalısın:

“Allah ölüm vaktinde ruhları alır. Ölmeyeninkini de uykusunda alır. Hakkında ölüm hükmü tayin ettiği kimselerin ruhlarını tutar, diğerlerini ise belirli bir süreye kadar salıverir. Muhakkak bunda düşünen bir topluluk için ayetler/öğütler vardır.” (39/Zümer, 42)

Ölümü düşünmek, dünya ile ahiret arasında denge kurmanın ölçüsüdür. Bu ölçüyü hayatından çıkarırsan, günümüzde sadece dünyaya ağırlık verildiği gibi tek tarafa ağırlık verirsin. Buda senin iki tarafı da kaybetmene neden olacaktır kardeşim. Her iki yerde de saadette olmak istiyorsak ölümü düşünmeye iten etkenlere yapışmalıyız. Mesela, kabirleri ziyaret etmek en güzel yöntemdir belki de bizim için. Peygamberimiz gibi mezarlığa varıp:

“Bu diyarın mümin ve Müslüman sakinleri. Selam sizin üzerinize. Biz de Allah’ın izniyle size kavuşacağız.” (İmam Müslim) deyip, onların diğer taraftaki konumlarını düşünmek… Böyle bir programımız var mı acaba? Bak, sana Peygamberin ne tavsiye ediyor kardeşim:

“Kabirleri ziyaret edin ki ölümü hatırlayasınız.” (İmam Müslim)

Belki de kabirleri ziyaret edip ölümü hatırlamayalı yıllar oldu. Ailemizden biri ölünce o an ölümü az da olsa hatırladık. Derken aradan zaman geçtikçe, tekrar ölüm yokmuş gibi yaşadık, çalıştık, ölümü hiç tefekkür edemedik. Ölüm gelmeden fırsatı değerlendirmeli, sürekli onu düşünmelisin kardeşim. Senin için, din kardeşin olan Muaz bin Cebel’in radıyallahu anh yaşantısı örnektir, Muaz bin Cebel şöyle anlatıyor:

“Bir gün Rasûlullah’ın huzuruna varmıştım. Bana: ‘Ey Muaz! Sen, bu akşam nasıl sabahladın?’ buyurdu. Ben de: ‘Ya Rasûlullah! Allah Teâlâ’ya iman etmiş olarak sabahladım’ dedim. Bunun üzerine Rasûlullah Efendimiz: ‘Ey Muaz! Senin her sözünün doğruluğuna bir delilin vardır. Bu sözünün doğruluğunun delili nedir?’ buyurdular. Ben de şöyle cevap verdim: ‘Ya Rasûlullah! Ben, geceden, gündüze çıktığım zaman, bir daha akşamı beklemem. Akşam olduğu zaman da, sabaha kadar yaşayacağımı hiç ümit etmem. Bir adım attığım zaman, ikinci adımı atacağımı sanmam. Her insanın bir eceli olduğunu bilirim. Ecelinin saati geldiği zaman, o anda ecelinin ona yetişeceğini de bilirim. Bütün insanlar mahşerde haşr olunurlar. Kimisi Peygamberi ile beraberdir. Kimisi de taptıkları ile beraber olacaktır. Ben ise, kendimi sanki cehennemdeki insanların azaplarını ve cennetteki insanların nimetlerini her an görüyormuş gibi düşünürüm.’ Bunun üzerine Rasûlullah Efendimiz buyurdu ki: ‘Ey Muaz! Sen en güzel olanı yapıyorsun. Böyle düşünmeye devam et ve bundan hiç ayrılma!’ ”

Her Şeyimiz Olan Ümmeti ve Cemaati Düşünmek

Cemaatin ve ümmetin halini, gidişatını, hem maddi hem de manevi yönünü düşünmeliyiz. Düşündüğümüz listeye cemaati dâhil etmeliyiz kardeşim. Bir aile ferdi, ailesinin her yönünü düşündüğü gibi bu ümmetin ferdi olanlar da cemaatin her yönünü tefekkür etmelidir. Mesela, ümmet olarak yeryüzüne İslam dinini hâkim kılmayı hedeflemişiz. Edindiğimiz bu gaye uğrunda her şeyimizle mücadele etmemiz, hepimizin üzerine gerekli olan sorumluluktur. O zaman ‘Davanın yerel ve genel hedeflerine ulaşması için ne yapabilirim?’, ‘Cemaate nasıl bir öneri sunarım da ümmet dünyada zafer kazanır?’ gibi soruları sorup kendimizi bu şekilde cemaatin halini düşünmeye sevk etmeliyiz. Ola ki Allah subhanehu ve teâlâ senin düşüncenle ümmete zafer verir. Hendek gününü hatırlar mısın, cemaat ile düşman karşı karşıya, ortada büyük bir savaş, kâfir İslam dinini yok etmek için orada. Selman-ı Farisi cemaati düşünerek kendi kavimlerinde yaptıkları savaş taktiğini sundu. Cemaat bu düşünce ve Rabbimin dilemesiyle zafer elde etti. Peki, bugün bizlerin cemaat için böyle düşünceleri var mı acaba? Unutma, unutma kardeşim! Cemaatin ve ümmetin senin düşüncelerine ihtiyacı vardır.

Yaptıklarımızı ve yapacaklarımızı cemaati düşünerek yapmalıyız. Sergilediğimiz davranışlar, içinde bulunduğumuz topluluğu yakından ilgilendirmektedir kardeşim. Senin veya bizlerin yaptığı bütün yanlışlar cemaatin simgesine zarar verir. Uhud gününü zihninde canlandırır mısın; Peygamber bazılarını oklarıyla düşmanı etkisiz hale getirmek için dağın tepesine koymuştu. Oradakiler bir an gafletleriyle ganimetlere yönelmişlerdi. O an bu yaptıklarının cemaate olumsuz yönde etki edeceğini düşünemediler. Nitekim olumsuz yönde etkilenildi. Ya bugün bizler, sigara içtiğimizde, harama baktığımızda, kötü ortamlarda bulunduğumuzda, ticaretteki yanlışlığımızla veya buna benzer davranışlarımızla cemaate zarar vermiyor muyuz sence? Unutma, unutma kardeşim! Dünyada cemaat, ümmet, senin davranışlarınla tanınıyor.

Kıymetli müzakere arkadaşım! Seninle bu ayki müzakeremizin konusunu bunlar oluşturdu. Rabbim bizlere hakkın diliyle müzakere etmeyi, fehmettiklerimizle amel etmeyi nasip ve mukadder eylesin. Bir sonraki sayımızda buluşma dileğiyle.

Davamızın sonu Alemlerin Rabbine hamd etmektir.

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver