Bize Ayrılık Yazıldı – 4

 

Anne kız heyecanla beklerken kapı tekrar gürültüyle açıldı.

Gardiyandı gelen.

__ Bayan bakar mısınız?

__ Buyurun!

__ Eşinizi savcılığa götürmüşler. Mesai saatine kadar gelirse görüş yapabilirsiniz.

__ Ya gelmezse?

__ Gelmezse haftaya kalır.

__ Beyefendi dalga mı geçiyorsunuz siz? Aşağıdaki mahalleden gelmiyoruz biz, bugün git, haftaya gel yapalım. Tutuklunun görüş saati olduğunu bilmiyor musunuz, neden savcılığa götürüyorsunuz?

__ Bizlik bir durum değil bayan. Şikayetiniz varsa savcılığa iletirsiniz. Şimdi isterseniz ziyaretçi kabul bölümüne tekrar gidin. Muhammed Zer gelirse biz size haber ederiz.

Sehle duyduklarına inanamıyordu. Babasını göremeyecek miydi yani şimdi? Annesinin feracesine sıkı sıkı yapışmıştı. Arkalarını dönerek demir kapıya yaklaştılar. Gardiyan kilidi açarak onları dışarı çıkardı. Salondaki herkes onlara bakıyordu. Yabancı dahi olsalar aynı kaderi paylaştıkları için üzülmüşlerdi; ancak yapabilecekleri hiçbir şey yoktu. Annesinin sessizce gözyaşı akıttığını fark etti Sehle. Hiç sesini çıkarmadı. İçinde fırtınalar kopuyordu oysa ki… Ama annesinin de üzüldüğünü görünce küçük yüreği hepten burkulmuştu… Ufacık bir ümit vardı aslında hâlâ… Savcı her kimse ya da neresiyse, babası oradan erken gelebilirdi belki! Demek babası o şatodan çıkabiliyordu. Bir anda  kapıdan girerken yol verdikleri aracın içindeki gözleri anımsadı… O babamdı, babamdı demek ki, diye geçirdi içinden. Araçla savcıya götürüyorlardı babamı. Evet, evet! Onu gördüm diyordu. Ben onu gördüm. Sadece gözleri de olsa babamı gördüm… Resimler çizilen uzun koridordan geçtiler tekrar. Siyah kutuya elini koydu annesi ve kapı açıldı. Öten aletten de geçtiler, büyük demir kapıdan da… Artık dışarıdaydılar. Onları getiren abiler, her biri bahçede bir ağacın dibinde ellerindeki Kur’an’ı okumakla meşguldü. İçlerinden biri Sehle ve annesini görünce telaşlanarak yanlarına geldi.

__ Yenge hayırdır bir sıkıntı mı çıktı?

__ Evet abi. Muhammed Zer’i savcılığa götürmüşler. Mesai saatine kadar gelirse görüş yapabilirmişiz. Gelmezse haftaya kalırmış.

Annesi sözünü bitirmemişti ki; ziyaretçi kabule koşar adımlarla gitti, abi. Diğeri de peşinden koştu. Sesini yükselterek konuşuyor, içerideki gardiyanlara kızıyordu ama nafile… Adamlar bizlik bir şey yok, gelse görüştüreceğiz. Neden görüştürmeyelim, deyip duruyorlardı. Sehle olanları izliyordu ve içten içe dua ediyordu. Bir ara dışarı çıktı. Daha önce bir çift gözü gördüğü o araç, büyük demir kapıdan içeri giriyordu. Sevinç içinde annesinin yanına gelerek:

__ Ba…bam… Gel… bak, diyebildi. Tekrar koşarak dışarı çıktı. O gözlerle karşılaştı yine. Arabanın camından bakıyordu, hatta el sallıyordu. Bu babam, evet babam diyor, heyecandan ne yapacağını bilemiyordu yavrucak. El sallayarak arabanın peşinden koşmaya başladı. Ta ki büyük demir kapıya kadar. Annesi de Sehle’nin ardından koştu. Yanına varınca:

__ Kızım ne yapıyorsun, neden koştun arabanın ardından?

__ Ba…bam… iii ii çinde gör…düm, dedi zorlanarak. Annesi de heyecanlandı. Eşi gelmiş olabilirdi, hemen ziyaretçi kabule gittiler. Zer geldi mi, diye sordu. Gardiyan:

__ Mesai saati bitti abla. Gelse de artık görüş yapamazsınız. Bakın biz de çıkıyoruz, dedi.

__ Nasıl yani anlamadım? Hiç merhamet yok mu sizde? O kadar yol geldik. Hiç değilse on dakikalığına görelim.

__ Üzgünüm bayan. Prosedür böyle. Hem benim elimde bir şey yok ki. Yetki bizde değil.

Annesi sözü daha fazla uzatmak istemedi, çaresiz bir şekilde dışarı çıktı. Abilerin yanına yaklaşarak:

__ Abi mesai saati bitmiş. Artık görüş yapamazsınız bu saatte diyorlar, dedi.

Abiler gardiyanın yanına gitme gereği dahi duymamıştı. Bu işin onlarla çözülemeyeceğini anlamışlardı.

__ Üzülmeyin yenge. Yarın gelir müdür ile konuşur şansımızı tekrar deneriz. Hiç olmadı savcılık izni alırız. O da olmadı, onca yolu abimizi görmeden dönecek değiliz! En yakın ildeki kardeşlerimizde misafir olur, bir hafta kalır, görüş yaparız. Yeter ki siz üzülmeyin.

Üzülmemek elde miydi? Ancak üzüntüsü, imtihanda olduğunu unutturmuyordu ona. Eşi hep derdi… İmtihanlar çorap söküğüne benzer. Üst üste gelir. Ve her biri bir diğerinden daha büyük, daha zahmetlidir.

Daha ne zorluklarla karşılaşacağız bakalım, diyerek derin bir nefes aldı. Kızının elinden tutarak arabalarının yanına doğru düşünceli düşünceli ilerledi. Onların bu mahzun hâli abilere de dokunmuştu. Her ikisi de birbirlerine bakarak istirca getirip, anne kızın ardından ilerlediler.

Arabaya binip şehir merkezine doğru yol almaya başladılar. Abilerden biri, birkaç telefon görüşmesi yaparak uygun bir otel soruyordu tanıdıklardan. Şehir merkezine vardıklarında, biraz köhne olsa da güvenilir bir otel bulmuşlardı. Otel sahibi kendince dindar bir adamdı. Hemen iki oda ayarlayarak, Sehle ve annesini yerleştirdiler. Kısa bir müddet sonra da, abiler odaya yemek gönderdiler. Hava kararmak üzereydi. Annesi pencereyi açtı. O ana kadar hiç konuşmamışlardı. Yemek yediler. Sehle’nin gözlerinin içine bakarak konuşmaya başladı annesi:

__ Yorucu bir gündü yatmak ister misin hemen?

Hayır dercesine kafasını iki yana salladı Sehle.

__ Peki sen nasıl istersen. Bugün babayı göremedik. Ama inşallah yarın göreceğiz. Biraz daha sabretmemiz gerekiyor, dedi.

Sehle:

__ Be…ben gördüm, diyebildi.

Annesi, hiç istifini bozmadan:

__ Nerede gördün yavrum?

__ O, o büyük mavi aracın içinde, dedi kesik kesik. Gözlerini gördüm, dedi. Sadece gözlerini. O da beni gördü. El salladı bana…

Annesi konuşurken kızının zorlandığını biliyordu. Ama eşine dair duyduğu bu kısa malumat  onu heyecanlandırmıştı.

__ Bu yüzden mi aracın peşinden koştun?

__ Hı hı…

Sehle’ye tekrar tekrar anlattırdı babasını nasıl gördüğünü. Her ikisinin de içindeki sıkıntı bir nebze de olsa dağılmıştı. Gece yarısına kadar sohbet edip anıları tazelediler. Bir ara balkona çıktılar beraber. Gökyüzünde şölen vardı sanki. Tüm yıldızlar toplanmıştı.

Sehle, şu an babam ne yapıyor acaba, diye düşündü. O da göğün bu güzelliğini görebiliyor muydu? Annesine soracaktı ki vazgeçti. Kucağına iyice sokularak uyuyakaldı.

Sabah annesinin müşfik sesiyle gözlerini açtı. Kahvaltıya çağırıyordu annesi. Mütevazi bir sofraya oturdular. Ancak her ikisi de -heyecandan olacak- hiçbir şey yiyememişti. Mesai saatinin girişi ile cezaevine gidip müdür ile görüşeceklerdi. Saat gelmişti. Hazırlanarak aşağı indiler. Abiler lobide bekliyordu. Hep birlikte çıktılar. İlk durak cezaeviydi. Ziyaret kabule gidip meramlarını anlattılar. Müdür ile görüşmek istediklerini söylediler. Ancak ne mümkün… Önce müdür toplantıda diye beklettiler. Sonra müdür beyin işi çıktı, cezaevinden ayrıldı dediler. Ne zaman gelir diye diretseler de cevap alamadılar. Abiler çok öfkelenmişti, resmen oyalamışlardı onları bekleterek. Artık tek çare savcılığa gitmekti. Arabaya binerek adliyeye doğru hareket ettiler. Büyük bir şehir olmadığı için ulaşım kolaydı. Sora sora adliyeyi buldular. Cezaevi savcısının odasına çıktılar. Kâtip dışardaydı.

__ Buyurun kime baktınız?

__ Cezaevi savcısını görecektik.

__ Konu nedir?

__ Dün görüş günümüzdü. Uzaktan geldik. Tutuklu, savcılıkta olduğu için görüş yapamadık. Savcılık izni alarak yapmak istiyoruz.

__ Yalnız öğle tatili oldu. Savcım çıktı. Bir buçuk gibi gelin. Görüşe kim girecekti?

__ Yengemiz ve kızı.

__ Kimliklerini alayım. Dilekçelerini hazırlayayım. Savcım gelince takdir eder.

__ Olur.

Kâtip haber verene kadar hiçbiri saattin farkında değildi. Meğer cezaevinde ne kadar çok beklemişlerdi. Keşke baştan savcılığa gelseydik diye her biri içten içe hayıflanıyordu.

Sehle olanları sadece izliyordu. Beklemek onu o kadar sıkmıştı ki artık dayanacak takati kalmamıştı. Fakat kâtibin olumlu konuşması ona da umut olmuştu. Biraz daha beklemeye değerdi doğrusu.

Hep birlikte adliye kantinine indiler. Artık her dakika, saat gibi ilerler olmuştu. Annesi, Sehle’yi oyalayacak bir şeyler bulma telaşındaydı. Masada gezen bir karınca imdadına yetişti.

__ Sehle, Sehle bak minik bir karınca…

__ …

__ Baksana ne kadar şaşkın, nereye gideceğini bilmiyor. Dönüp duruyor.

__ Bizim gibi mi?

__ Haklısın bizim gibi… Yoruldun mu?

__ Evet.

__ Son bir saat… Savcı gelince babayı görüp göremeyeceğimiz belli olacak. Biraz daha sabır.

__ Tamam.

__ Allah razı olsun kızımdan. Tüm bu sıkıntıların içinde beni hiç üzmedi.

__ Anne… Babamı görecek miyiz?

__ Bilmiyorum… Bilmiyorum yavrum.

__ Hadi şu karıncayı doyuralım mı? Belki acıkmıştır.

__ Olur.

Sehle ve annesi karınca üzerinden sohbet ederken, zaman akıp geçişti bile. Mesai saati başlamış, adliye hareketlenmişti. Abiler, savcı çoktan gelmiştir diye düşünmüş olacak ki yukarı çıkmak için hazırlanıyorlardı. Sehle ve annesine kantinde beklemelerini söylediler.

Savcı da kâtip gibi anlayışlı, iyi biridir inşallah diye dua ediyordu annesi. Çok geçmedi ki abiler göründü…

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver