Beslenme ve Obezite

 

Rahman ve Rahim olan Allah’a subhanehu ve teâlâ hamd ve Rasûlü Muhammed’e sallallahu aleyhi ve sellem salât ve selam olsun.

Daha önceki yazılarımızda, beslenmenin vücutta bulunan tüm sistemler üzerinde birincil derecede etkisinin olduğunu belirtmiş ve çocuklarda beslenme/bağışıklık konularını ele almıştık. Bu yazımızda toplumsal yanlışlardan biri olan beslenme şeklini ve bunun da kaçınılmaz sonucu olan obeziteyi biiznillah değerlendireceğiz.

Canlıların hayatlarını idame ettirebilme şartlarından biridir beslenme!

Bunun için her bir canlının kendisine özgü besleniyor olması gerekir. Günümüzde insanlar beslenme konusunda bir takım önemli unsurları gözardı etmekte ve doğruymuş gibi gözüken birçok yanlışa düşebilmektedir. Bu sağlıksız beslenmenin sonucunda da bir yığın rahatsızlıklar ortaya çıkmakta ve bu hastalıklar ile uğraşıp durulmaktadır.

Beslenmede Ölçümüz

Çağa ayak uydurma adına, Batı’ya olan özenti, tartışmasız öyle bir boyuttadır ki; neredeyse her alana sirayet etmiştir. Mümin’e düşen sorumluluk ise yalnızca Allah ve Rasûlü’nden geleni hayatının her alanına yaymak ve onu yaşatmaktır.

Bu yazımızda, Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem yeme içme alışkanlıklarından ve sahabesine ettiği tavsiyelerinin bir kısmından da bahsedeceğiz.

Acıkma, düşünülenin aksine tamamıyla biyolojik bir durum değildir. Mide üzerinde psikolojinin de söz sahibi olduğunu özellikle Ramazan ayında daha da iyi anlıyoruz. Bilmemiz gerekir ki, açlık ve tokluk hissi beyin tarafından yönetiliyor. Şartlanmış bir beyin ihtiyaç duymadığı hâlde vücudun biran önce beslenmesi gerektiği hissini vermektedir.

Yediğimiz yemeğin üç öğün olması gerektiği düşüncesi neredeyse tartışmasız bir konu olmuştur. Bu, aslında toplumun yaşıyor olduğu bir âdet olmasından kaynaklı ‘sürü psikolojisi’nin getirisidir.

Efendimizin sallallahu aleyhi ve sellem öğleyin yemek yediğine dair hiçbir sahih bilgi olmaması esasından yola çıkarak sadece sabah ve akşam öğünlerinde yemeliyiz.

Günümüz modern tıbbın sık sık atıştırmaya ve yemeye teşvik etmesi ise bir tezattır. Çünkü her beslenme ile beraber vücutta insülin hormonu salgılanır ve bu da istenmeyen bir durumdur.

Sabahları iyi yapılmış bir kahvaltıya rağmen öğle saatlerinde acıkmamız vücudun ihtiyacından değil, sırf şartlanmış bir beynin alışkanlık edindiği yemek saati geldi diyedir.

Dengeli beslenmek tüm beden sağlığını olumlu yönde etkilerken bunun aksi ise beyin fonksiyonlarını geriletme gibi ciddi sorunlara yol açabiliyor. Özellikle çok sık görülen dikkat eksikliği bu nedenle ortaya çıkıyor. Uzun dönemde de birçok hastalıklara sebep oluyor.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“İnsanoğlu midesinden daha kötü hiç bir kabı doldurmamıştır. Hâlbuki onlara, belini doğrultacak birkaç lokma kâfi gelir. Mutlaka midesini dolduracaksa, üçte birini yemeğe üçte birini içeceğe ve üçte birini de hava için ayırsın.” (Ahmed bin Hanbel, 4/132;  Tirmizi, 2380)

İbn Kayyım El-Ceziyye bu hadisin şerhini şu şekilde yapar : ‘Gıda üç türlü alınır.

1- Zaruret ölçüsünde,

2- Yeterli ölçüde,

3- Aşırı ölçüde.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem; kişiye belini doğrultacak, kuvvetinden düşürmeyecek ve zafiyet vermeyecek şekilde birkaç lokmacığın yeterli olduğunu; daha fazla yemek zorunda kaldığı takdirde, midesinin üçte birini yemekle, üçte birini suyla, son üçte birini nefesle doldurmasını bildirmiştir. Bu şekilde yemek, hem vücuda hem de kalbe en faydalı olandır. Çünkü mide sırf yemekle dolarsa su içmekte zorlanır. Sırf su ile dolarsa nefes almakta zorlanır, ağır bir yük altında kalan kişi gibi yorulur ve sıkıntıya düşer. Bu vaziyette olan kişinin kalbi bozulur, azaları ibadete karşı gevşer. Tokluğun gerektirdiği şekilde azalar şehevi arzularla hareket ederler. Hâsılı, midenin yemekle doldurulması hem bedene hem de kalbe zararlıdır.

Çok yemek, daimi ve sürekli olursa bu sayılan olumsuz neticeler meydana gelir. Hâlbuki bazen çok yemekte bir sakınca yoktur. Nitekim Ebu Hureyre radıyallahu anh, Peygamber’in sallallahu aleyhi ve sellem huzurunda: “Seni hak olarak gönderen Allah’a yemin olsun ki, sütü mideme ulaştıracak hiç bir yol bulamıyorum!” diyene kadar süt içmiştir. Sahabeler  Peygamber’in sallallahu aleyhi ve sellem huzurunda dönem dönem defalarca doyana kadar yemişlerdir.

Bereketli dahi olsa aşırı derecede tokluk, insanın bedenini ve kuvvetini zaafa uğratır. Zira bedeni, çok fazla gıda değil; ancak midenin kabul edebileceği miktarda alınan gıda kuvvetlendirir.’ (Tıbbu’n Nebi)

Obezite

Çok yemek ne kadar riskli ise kuşkusuz uzun süre aç kalmak da telafisi güç sorunlara yol açabilir. Az yemek ile aç kalmak arasında büyük fark vardır. Az yemekten kasıt, kişinin daha iştahı varken yemekten çekilmesidir. Bu şekilde bir beslenme düzenli yapılırsa belli bir süreden sonra beyin, daha önce edinmiş olduğu acıkma-doyma durumunun yerine, zamanla bu yeni durumu alışkanlık edinmiş olur.

Obezite basit tanımı ile vücutta yağ dokusu oranının artışı sonucu oluşan kilo fazlalığıdır. Vücuda besinler ile alınan enerjinin, harcanan enerjiden fazla olmasından kaynaklanan ve vücut yağ kitlesinin, yağsız vücut kitlesine oranla artması ile kendini gösteren kronik bir hastalıktır.

Diğer bir deyişle vücutta aşırı miktarda yağ toplanmasıdır. Obezite üzerine yapılan araştırmalarda, vücuttaki yağ oranının çok önemli olduğu ortaya koyulmuş; ancak göbek bölgesindeki yağlanmanın riskli olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. Bu bölgedeki yağlanmanın kalp ve damar hastalıklarına daha sık yol açtığı belirlenmiştir. Bu yağlanma karaciğer ve dalağı etkilediğinden, bu hastaların ayrıcalıklı değerlendirilmesinde fayda vardır.

Besinler; karbonhidrat, yağ, protein, vitamin ve mineral olmak üzere beş ana grupta incelenebilir. Karbonhidrat, yağ ve protein temel besin maddeleri, vitamin ve mineraller ise vücuda daha az miktarlarda alınan ve sağlıklı yaşamın olmazsa olmazlarıdır. Vücudun yağlanmasının ve obezitenin en önemli sebebi şekerdir. Toplumda obezite ve bir yığın hastalıkların ortaya çıkmasındaki en önemli faktör, sadece çaya atılan şeker zannedilmektedir. Şekerden kasıt ise en çok tüketilen besin maddesi olan “karbonhidratlar” dır.

Mısır gevreği, tahıl ve ekmek çeşitleri, pirinç, arpa, yulaf, makarna yüksek karbonhidrat içerir.

Meyvelerden; kayısı, hurma, yaban mersini, muz, incir, üzüm, elma, portakal, armut, ananas, çilek, karpuz, kuru üzüm vs. karbonhidrat içermektedir.

Baklagillerden; nohut, kuru fasulye, börülce, bakla yüksek kompleks karbonhidrat taşırlar. Bazı kök sebzelerden, patates, havuç, mısır da bu gruba dâhildir.

Toz şeker, şekerleme, kek, mısır şurubu, meyve suyu, beyaz ekmek, beyaz undan yapılmış makarna ve mısır gevreği basit karbonhidratlı gıdalara girmektedir.

Kompleks karbonhidrat taşıyan besinler; kepek, yulaf, mısır, arpa, karabuğday, mısır unu, makarna, patates, kepekli pirinç, kıyılmış buğday, tam tahıllı gevrek, bezelye, fasulye, mercimektir.

Doğal ve işlenmemiş olan kompleks karbonhidratlı besinler, basit karbonhidratlı besinlere oranla daha sağlıklıdır. Vitamin, mineral ve lif açısından da yeterli bir kaynak oluştururlar.

Obezitenin objektif değerlendirilmesinde kullanılan en pratik ölçüt Beden Kitle İndeksi (BKİ) dir. Beden kitle indeksi aşağıdaki formül ile hesaplanır.

BKİ: Vücut ağırlığı (kg) / boy m²

Örneğin: 92 kilo ve 175 cm olan biri için; 175cm=1,75m. yapar.

1,75m X 1,75m = 3,06 m² 92/3,06=30,06

Beden kitle indeksi (BKİ) erişkinlerde 25’in üzeri ise fazla kilolu, 30’un üzerinde ise obez olarak kabul edilir. Çocukların obezite hesaplamasında beden kitle indeksine belli bir değer belirlemek mümkün değildir. Çünkü çocuklarda şişmanlığı tanımlarken cinsiyete ve yaşa göre belirlenmiş tablolara bakılarak hesaplanır.

BKİ 27’nin üzerinde olan kişilerde; şeker hastalığı (Tip 2 diyabet), yüksek kan basıncı (hipertansiyon), damar sertliği (ateroskleroz),  felç (inme), kalp hastalığı (enfarktüs) ve kanser riski artar.

Sonuç;

Vücudumuzun çok yemeğe ihtiyacı yoktur. Sigara tiryakiliği ve alkol bağımlılığı nasıl ihtiyaçtan değil, alışkanlıktan kaynaklanıyorsa; belli bir kalorinin üstündeki yeme ihtiyacı ve açlık da; fizyolojik şartlanma ve alışkanlıklardandır.

Özetle; Sünnet-i Seniyye, Peygamber’imizin sallallahu aleyhi ve sellem her yönüyle yaşadığı tarz üzere bir hayat sürmek, izzetli ve sağlıklı bir yaşama şeklidir.

Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a subhanehu ve teâlâ hamd etmektir. 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver

Beslenme ve Obezite

 

Rahman ve Rahim olan Allah’a subhanehu ve teâlâ hamd ve Rasûlü Muhammed’e sallallahu aleyhi ve sellem salât ve selam olsun.

Daha önceki yazılarımızda, beslenmenin vücutta bulunan tüm sistemler üzerinde birincil derecede etkisinin olduğunu belirtmiş ve çocuklarda beslenme/bağışıklık konularını ele almıştık. Bu yazımızda toplumsal yanlışlardan biri olan beslenme şeklini ve bunun da kaçınılmaz sonucu olan obeziteyi biiznillah değerlendireceğiz.

Canlıların hayatlarını idame ettirebilme şartlarından biridir beslenme!

Bunun için her bir canlının kendisine özgü besleniyor olması gerekir. Günümüzde insanlar beslenme konusunda bir takım önemli unsurları gözardı etmekte ve doğruymuş gibi gözüken birçok yanlışa düşebilmektedir. Bu sağlıksız beslenmenin sonucunda da bir yığın rahatsızlıklar ortaya çıkmakta ve bu hastalıklar ile uğraşıp durulmaktadır.

Beslenmede Ölçümüz

Çağa ayak uydurma adına, Batı’ya olan özenti, tartışmasız öyle bir boyuttadır ki; neredeyse her alana sirayet etmiştir. Mümin’e düşen sorumluluk ise yalnızca Allah ve Rasûlü’nden geleni hayatının her alanına yaymak ve onu yaşatmaktır.

Bu yazımızda, Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem yeme içme alışkanlıklarından ve sahabesine ettiği tavsiyelerinin bir kısmından da bahsedeceğiz.

Acıkma, düşünülenin aksine tamamıyla biyolojik bir durum değildir. Mide üzerinde psikolojinin de söz sahibi olduğunu özellikle Ramazan ayında daha da iyi anlıyoruz. Bilmemiz gerekir ki, açlık ve tokluk hissi beyin tarafından yönetiliyor. Şartlanmış bir beyin ihtiyaç duymadığı hâlde vücudun biran önce beslenmesi gerektiği hissini vermektedir.

Yediğimiz yemeğin üç öğün olması gerektiği düşüncesi neredeyse tartışmasız bir konu olmuştur. Bu, aslında toplumun yaşıyor olduğu bir âdet olmasından kaynaklı ‘sürü psikolojisi’nin getirisidir.

Efendimizin sallallahu aleyhi ve sellem öğleyin yemek yediğine dair hiçbir sahih bilgi olmaması esasından yola çıkarak sadece sabah ve akşam öğünlerinde yemeliyiz.

Günümüz modern tıbbın sık sık atıştırmaya ve yemeye teşvik etmesi ise bir tezattır. Çünkü her beslenme ile beraber vücutta insülin hormonu salgılanır ve bu da istenmeyen bir durumdur.

Sabahları iyi yapılmış bir kahvaltıya rağmen öğle saatlerinde acıkmamız vücudun ihtiyacından değil, sırf şartlanmış bir beynin alışkanlık edindiği yemek saati geldi diyedir.

Dengeli beslenmek tüm beden sağlığını olumlu yönde etkilerken bunun aksi ise beyin fonksiyonlarını geriletme gibi ciddi sorunlara yol açabiliyor. Özellikle çok sık görülen dikkat eksikliği bu nedenle ortaya çıkıyor. Uzun dönemde de birçok hastalıklara sebep oluyor.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“İnsanoğlu midesinden daha kötü hiç bir kabı doldurmamıştır. Hâlbuki onlara, belini doğrultacak birkaç lokma kâfi gelir. Mutlaka midesini dolduracaksa, üçte birini yemeğe üçte birini içeceğe ve üçte birini de hava için ayırsın.” (Ahmed bin Hanbel, 4/132;  Tirmizi, 2380)

İbn Kayyım El-Ceziyye bu hadisin şerhini şu şekilde yapar : ‘Gıda üç türlü alınır.

1- Zaruret ölçüsünde,

2- Yeterli ölçüde,

3- Aşırı ölçüde.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem; kişiye belini doğrultacak, kuvvetinden düşürmeyecek ve zafiyet vermeyecek şekilde birkaç lokmacığın yeterli olduğunu; daha fazla yemek zorunda kaldığı takdirde, midesinin üçte birini yemekle, üçte birini suyla, son üçte birini nefesle doldurmasını bildirmiştir. Bu şekilde yemek, hem vücuda hem de kalbe en faydalı olandır. Çünkü mide sırf yemekle dolarsa su içmekte zorlanır. Sırf su ile dolarsa nefes almakta zorlanır, ağır bir yük altında kalan kişi gibi yorulur ve sıkıntıya düşer. Bu vaziyette olan kişinin kalbi bozulur, azaları ibadete karşı gevşer. Tokluğun gerektirdiği şekilde azalar şehevi arzularla hareket ederler. Hâsılı, midenin yemekle doldurulması hem bedene hem de kalbe zararlıdır.

Çok yemek, daimi ve sürekli olursa bu sayılan olumsuz neticeler meydana gelir. Hâlbuki bazen çok yemekte bir sakınca yoktur. Nitekim Ebu Hureyre radıyallahu anh, Peygamber’in sallallahu aleyhi ve sellem huzurunda: “Seni hak olarak gönderen Allah’a yemin olsun ki, sütü mideme ulaştıracak hiç bir yol bulamıyorum!” diyene kadar süt içmiştir. Sahabeler  Peygamber’in sallallahu aleyhi ve sellem huzurunda dönem dönem defalarca doyana kadar yemişlerdir.

Bereketli dahi olsa aşırı derecede tokluk, insanın bedenini ve kuvvetini zaafa uğratır. Zira bedeni, çok fazla gıda değil; ancak midenin kabul edebileceği miktarda alınan gıda kuvvetlendirir.’ (Tıbbu’n Nebi)

Obezite

Çok yemek ne kadar riskli ise kuşkusuz uzun süre aç kalmak da telafisi güç sorunlara yol açabilir. Az yemek ile aç kalmak arasında büyük fark vardır. Az yemekten kasıt, kişinin daha iştahı varken yemekten çekilmesidir. Bu şekilde bir beslenme düzenli yapılırsa belli bir süreden sonra beyin, daha önce edinmiş olduğu acıkma-doyma durumunun yerine, zamanla bu yeni durumu alışkanlık edinmiş olur.

Obezite basit tanımı ile vücutta yağ dokusu oranının artışı sonucu oluşan kilo fazlalığıdır. Vücuda besinler ile alınan enerjinin, harcanan enerjiden fazla olmasından kaynaklanan ve vücut yağ kitlesinin, yağsız vücut kitlesine oranla artması ile kendini gösteren kronik bir hastalıktır.

Diğer bir deyişle vücutta aşırı miktarda yağ toplanmasıdır. Obezite üzerine yapılan araştırmalarda, vücuttaki yağ oranının çok önemli olduğu ortaya koyulmuş; ancak göbek bölgesindeki yağlanmanın riskli olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. Bu bölgedeki yağlanmanın kalp ve damar hastalıklarına daha sık yol açtığı belirlenmiştir. Bu yağlanma karaciğer ve dalağı etkilediğinden, bu hastaların ayrıcalıklı değerlendirilmesinde fayda vardır.

Besinler; karbonhidrat, yağ, protein, vitamin ve mineral olmak üzere beş ana grupta incelenebilir. Karbonhidrat, yağ ve protein temel besin maddeleri, vitamin ve mineraller ise vücuda daha az miktarlarda alınan ve sağlıklı yaşamın olmazsa olmazlarıdır. Vücudun yağlanmasının ve obezitenin en önemli sebebi şekerdir. Toplumda obezite ve bir yığın hastalıkların ortaya çıkmasındaki en önemli faktör, sadece çaya atılan şeker zannedilmektedir. Şekerden kasıt ise en çok tüketilen besin maddesi olan “karbonhidratlar” dır.

Mısır gevreği, tahıl ve ekmek çeşitleri, pirinç, arpa, yulaf, makarna yüksek karbonhidrat içerir.

Meyvelerden; kayısı, hurma, yaban mersini, muz, incir, üzüm, elma, portakal, armut, ananas, çilek, karpuz, kuru üzüm vs. karbonhidrat içermektedir.

Baklagillerden; nohut, kuru fasulye, börülce, bakla yüksek kompleks karbonhidrat taşırlar. Bazı kök sebzelerden, patates, havuç, mısır da bu gruba dâhildir.

Toz şeker, şekerleme, kek, mısır şurubu, meyve suyu, beyaz ekmek, beyaz undan yapılmış makarna ve mısır gevreği basit karbonhidratlı gıdalara girmektedir.

Kompleks karbonhidrat taşıyan besinler; kepek, yulaf, mısır, arpa, karabuğday, mısır unu, makarna, patates, kepekli pirinç, kıyılmış buğday, tam tahıllı gevrek, bezelye, fasulye, mercimektir.

Doğal ve işlenmemiş olan kompleks karbonhidratlı besinler, basit karbonhidratlı besinlere oranla daha sağlıklıdır. Vitamin, mineral ve lif açısından da yeterli bir kaynak oluştururlar.

Obezitenin objektif değerlendirilmesinde kullanılan en pratik ölçüt Beden Kitle İndeksi (BKİ) dir. Beden kitle indeksi aşağıdaki formül ile hesaplanır.

BKİ: Vücut ağırlığı (kg) / boy m²

Örneğin: 92 kilo ve 175 cm olan biri için; 175cm=1,75m. yapar.

1,75m X 1,75m = 3,06 m² 92/3,06=30,06

Beden kitle indeksi (BKİ) erişkinlerde 25’in üzeri ise fazla kilolu, 30’un üzerinde ise obez olarak kabul edilir. Çocukların obezite hesaplamasında beden kitle indeksine belli bir değer belirlemek mümkün değildir. Çünkü çocuklarda şişmanlığı tanımlarken cinsiyete ve yaşa göre belirlenmiş tablolara bakılarak hesaplanır.

BKİ 27’nin üzerinde olan kişilerde; şeker hastalığı (Tip 2 diyabet), yüksek kan basıncı (hipertansiyon), damar sertliği (ateroskleroz),  felç (inme), kalp hastalığı (enfarktüs) ve kanser riski artar.

Sonuç;

Vücudumuzun çok yemeğe ihtiyacı yoktur. Sigara tiryakiliği ve alkol bağımlılığı nasıl ihtiyaçtan değil, alışkanlıktan kaynaklanıyorsa; belli bir kalorinin üstündeki yeme ihtiyacı ve açlık da; fizyolojik şartlanma ve alışkanlıklardandır.

Özetle; Sünnet-i Seniyye, Peygamber’imizin sallallahu aleyhi ve sellem her yönüyle yaşadığı tarz üzere bir hayat sürmek, izzetli ve sağlıklı bir yaşama şeklidir.

Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a subhanehu ve teâlâ hamd etmektir. 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver