Beni Mutlu Eden Şey…

Günlerce neşesizdi Fatime Hanım.

Neydi, ne olabilirdi onu mutlu eden şey…

Tuhafiyeci arkadaşının yanına gitti. O da farketmişti durgunluğunu.

__ Neyin var?

__ Hiç…

__ Ne oldu böyle? Evde bir sıkıntı mı var? Gerçi sen evde ne olursa olsun buraya gelince neşeleniyor, kendine geliyordun. Şimdi somurtuyorsun.

__ Haklısın. Burası beni şarj ediyordu. Ama biliyor musun beni deşarj eden de burası.

__ Nasıl yani?

__ Bak sen ne güzel kendi ayakların üzerinde duruyorsun. Kendi paranı kazanıyor, bir işe yarıyorsun. Ben ise hiç bir işe yaramıyorum. Tek yaptığım şey; yemek yapmak, temizlik yapmak ve çocuk bakmak…

__ E kursa gidiyorsun ya haftada bir kez. Bu senin için bir değişiklik işte…

__ Yedi günde bir. Ve sadece bir saat.

__ Olsun. Hiç yoktan iyidir.

__ Ay… Yok ya ondan da sıkıldım. Ben hem kendime hem insanlara fayda verebileceğim bir aktivite istiyorum. Tıpkı senin gibi.

__ Bunun için iyi bir fikrim var. Bu tuhafiye ancak beni geçindiriyor. Yanımda çalış derdim ama imkansız. Sana hem sosyal olacağın, hem de kendini işe yarar hissedebileceğin üstüne üstlük para dahi kazanabileceğin bir alternatif sunacağım.

__ Neymiş o?

__ Bazı dernekler var. Birçok el sanatı öğretip ortaya çıkan ürünleri de satışa sunan dernekler bunlar. Ayrıca çok güzel organizasyonlar yapıyorlar. Hayır hasenat topluyor, fakir fukaraya dağıtıyorlar. Böyle bir yerde bulunmaya ne dersin?

__ Var mı böyle yerler?

__ Tabi kii var.

__ Ee ne diyeceğim… Olur derim.

Yüzü güldü Fatime Hanım’ın. Sıkıntısı ve derdi gitti sanki. Heyecanlandı aynı zamanda. Hemen gitmek istiyordu bu derneğe. Nitekim adresi alır almaz yola düştü.

Derneğe varınca, önce faaliyetler hakkında bilgi aldı ve ardından üyelik kaydını yaptırdı. Remzi Bey’e danışmak, aklının ucundan dahi geçmedi. Nasıl olsa bir şey demeyeceğini biliyordu.

Çocuklardan önce eve geldi. Bu nadir yaşanan bir şeydi. Direk mutfağa girdi. Ne hazırlasam diye düşünürken zil çaldı. Çocuklar olmalıydı. Selam vererek içeri girdiler. Annelerini neşeli bir şekilde mutfakta görünce onlar da şenlendi. Umutsuz girmişlerdi oysa eve…

Tuva hemen mutfağa daldı. Girmesiyle çıkması bir olmuştu. Kardeşlerine seslenerek:

__ Boşuna sevinmeyin. Bugün yine kuru ekmek yiyerek aç kardeşlerimizi anıp empati yapacağız… dedi.

Fatime Hanım, Tuva’nın bu cümlesine oldukça kızmıştı. Ancak hiç istifini bozmadı. Kahvaltılık bir şeyler çıkararak önlerine koydu. Bir iki lokma atıştıran çocuklar hızla kalktılar sofradan. Herkes bir köşeye çekilmişti.

Fatime Hanım ise Remzi Bey’i bekliyordu sabırsızlıkla. Gelse de yeni meşgalesi hakkında kocasını bilgilendirse diye adeta cam önünde nöbet tutuyordu.

Neydi onu bu kadar heyecanlandıran? Kendi işlerini yapmaktan aciz olan bu kadını hayır hasenat işlerini yapmak için can attıran?.. Haftada bir olan dersi, bahanelerle tamamlayamadığı halde birçok alanda faaliyet yapmak için üyelik açtıran sebep neydi?

Sanki Fatime Hanım kendini bu evin kadını, annesi değil, ücretsiz ve zorla çalıştırılan bir köle olarak görüyordu. Evin işlerini yapmak, ona ağır geliyordu. Çocuk bakımı ise daha zordu. Onları büyütene kadar çok çekmiş, hem kendini hem çocukları çok yıpratmıştı. Bir yük olarak görüyordu çocukları, bir ayak bağı… Kendini eğitmesinin, gezmesinin, arkadaş edinmesinin, hatta uyumasının, dinlenmesinin önünde bir bağ, bir engel…

Kendi için yaşamak istiyordu. Sorumluluklardan uzak kalmak…

Eşi de bir yüktü onun için. Ona  kadınlık yapmakta da zorlanıyordu. Çoğu zaman eşiyle kavgalı olduğu için bu yükten otomatikman sıyrılıyordu. Son zamanlarda da hastalık kalkanına sığınıyor, eşinin taleplerini reddediyordu. Ta ki kendi isteyene kadar…

Tüm bunlara rağmen çok iyi bir anne olduğu kanaatindeydi. Ona göre bu işler onu ne kadar sıksa da, bunaltsa da yapıyordu ya… Üç çocuk yetiştirdim diyordu. Her biri kocaman oldu. Kocam daha bir kez şikayet etmedi halimden diyordu. Kendini temize çıkarıyor, vicdanını rahatlatıyordu.

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver