Başarı

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…

Allah subhanehu ve teâlâ, yarattığı varlıklar arasında insana özel bir değer vermiştir:

‘Değerli bir varlık’ [1] olarak dünyaya gelen ve bu değerini insan olmasından alan beşer, bir yol ayrımıyla karşı karşıya bırakılmıştır.

“Ve ona iki yol gösterdik.” [2]

İlki: Rasûllerle aydınlatılan, indirilen kitaplarla belirginleştirilen iman ve İslam yoludur. İkincisi: Şeytan, nefis ve hevanın hüküm sürdüğü şirk ve küfür yoludur.

‘Değerli/üstün/şerefli’ sıfatlarıyla varlık âlemine dahil olan insanın bu özelliklerini koruyabilmesi için iman yolunu tercih etmesi gerekmektedir. Aksi hâlde varlığın sahibi olan Allah, ‘insan olması hasebiyle’ verdiği üstün sıfatları insandan çekip almakta, tenzilî rütbeyle insanı ‘aşağıların aşağısı’ olmakla cezalandırmaktadır.

“Ve bu güvenli beldeye. Andolsun ki biz insanı en güzel surette yarattık. Sonra onu esfel’i safiline (aşağıların aşağısına) çevirdik. İman edip salih amel işleyenler müstesna. Onlar için kesintisiz bir mükâfat vardır.” [3]

“Andolsun ki, cinlerin ve insanların birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onunla anlamazlar; gözleri vardır, onunla görmezler, kulakları vardır, onunla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha sapkındırlar. Bunlar gafillerin ta kendileridir.” [4]

Bu ilahî ölçüye binaen her muvahhid mümin, değerli, şerefli ve üstündür. Bir bütün olarak müminlerin sahip olduğu bu üstünlük, ortaya koydukları çaba, irade ve salih amelin farklılığı ve yoğunluğuna oranla farklılık arzetmekte, mertebe ve derece farkını ortaya çıkarmaktadır. Allah subhanehu ve teâlâ bir ayette şöyle buyurmaktadır:

“Sonra kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras kıldık. Onlardan kimi nefsine zulmeder, kimisi orta yolludur. Kimisi de Allah’ın izniyle hayırlarda yarışıp öne geçer. Bu, büyük lütuf ve ihsanın ta kendisidir.” [5]

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bu hakikate şöyle işaret eder:

“Her ikisinde hayır olmakla (birlikte) kuvvetli mümin, zayıf müminden daha hayırlı ve Allah’a daha sevimlidir…” [6]

İslam’ın genel öğreti ve ilkelerinden öğrendiğimiz hakikat, güçlü, öncü, başarılı, örnek olan müminlerin Allah ve Rasûlü tarafından daha fazla sevildiği ve takdir edildiği/edileceğidir.

Bu olumlu sıfatlar arasından başarının tanımı, hangi alanları kapsadığı ve başarıyı kolaylaştıran etkenler başyazımızın içeriğini oluşturacaktır.

Kur’an ve Sünnet ıstılahında muvaffak olmak/tevfik olarak yer etmiş olan başarı, bir alanla sınırlı olmayan kulluğun ve hayatın her alanını kapsayan övülmüş bir sıfattır.

Başarılı öğretmen, başarılı tüccar, başarılı ebeveyn, başarılı bilim adamı, başarılı evlat, başarılı davetçi, başarılı dava adamı, başarılı komutan, başarılı lider… Şeriat, elde edilen güzel sonuçlar ve takdir edilen meziyetleri başarı/muvaffakiyet olarak isimlendirmiştir.

Allah subhanehu ve teâlâ, müminlerin cenneti ve rızai ilahiyi elde etme çabalarını Kur’an’da ‘fevz’/başarı kelimesiyle ifade etmiştir.[7]

Müminin, nefis ve şeytanın ayartmalarına, dünyanın oyalayıcı ve aldatıcılığına rağmen; Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edip, nefis mücadelesini kazanmasına ‘fevz’/başarı denmiştir.[8]

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

” ‘Beni cennete yakınlaştırıp, ateşten uzaklaştıracak şey nedir?’ diye soran bir adama: ‘Andolsun ki bu adam muvaffak kılınmıştır/başarılı bir soru sormuştur.’ diyerek karşılık vermiştir.” [9]

“Talha b. Ubeydullah, Hadramevt mıntıkasında yaptığı ticaret sebebiyle yüklü bir kazanç elde etmişti. O gece bir türlü uyuyamadı. Hanımı Ümmü Gülsüm binti Ebu Bekir rahatsızlığının sebebini sordu: ‘Evinde bu kadar çok parası olan bir adamın Rabbi hakkındaki zannı ne ola ki?’ diye cevapladı. Hanımı: ‘Neden üzülüyorsun ki, sabah insanları çağırır seni rahatsız eden bu malı onlar arasında taksim edersin.’ dedi. Talha b. Ubeydullah: ‘Şüphesiz ki sen muvaffak kılınmış adamın, muvaffak/başarılı kılınmış kızısın.’ diyerek hanımını takdir etti.” [10]

Bu örneklerin yeterli olduğunu düşünerek diyebiliriz ki: Başarı/muvaffakiyet yaşamın ve kulluğun her alanında kendini gösteren, Allah’ın subhanehu ve teâlâ sevip razı olduğu olumlu hasletlerdendir.

Başarı Nedir?

Dinî veya meşru olan dünyevi alanlarda ortaya koyduğumuz çaba ve elde ettiğimiz neticenin bizi mutmain etmesi, çabamızın muhatabı olan insanlar tarafından memnuniyet ve takdirle karşılanmasıdır.

Meşru Olmayan Başarı Anlayışı!

Biz müminler başarıya bir nimet olarak bakar, her nimet ve güzellikte olduğu gibi onu elde etmeye çalışırız. Fakat, Allah’a ve ahiret gününe iman gerçeğinden uzak dünya ehli insanların yaptığı gibi başarıyı put hâline getirmez, hayatın merkezine yerleştirmeyiz. Şöyle ki:

Mümin, ortaya çaba koyduktan sonra neticeyi Rabbine bırakır. Sonuç istediği gibi muvaffakiyet/başarı olursa Allah’a hamdeder. İstemediği ve beklemediği bir sonuç karşısında öfkelenmek, yıkılmak, ümitsizliğe kapılmak gibi cahiliye insanının davranışlarını sergilemez. ‘Keşke şöyle olsaydı!’ tarzında gizliden gizliye kadere itiraz ve rızasızlık içeren yaklaşımlarla şeytana kapı aralamaz. ‘Allah’ın kaderi ve Allah dilediğini yaptı.’ diyerek Allah’ın subhanehu ve teâlâ ilim ve hikmetine iman ve teslimiyetin gereğini ortaya koymuş olur.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

“Her ikisinde de hayır olmakla (birlikte) kuvvetli mümin, zayıf müminden daha hayırlı ve Allah’a daha sevimlidir. Sana faydalı olan şey hususunda hırslı/istekli ol, Allah’tan yardım iste ve acziyete düşme. Başına (istemediğin) bir şey gelirse de (sakın) ‘Şöyle şöyle yapmış olsaydım, böyle böyle olurdu.’ deme. Fakat şöyle de: ‘Allah’ın kaderi ve Allah dilediğini yaptı. Çünkü, ‘şayet/keşke’ şeytana kapı aralar.” [11]

Başarıyı Kolaylaştıran Etkenler

Başarı, Allah’tandır!

Müminin arzuladığı tüm dünyevi nimetler gibi başarı nimeti de Allah’tandır. Onu elde etmenin en önemli sebebi, gönülden ve yalvararak Allah’a dua etmektir.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Ali’ye radıyallahu anh şu duayı öğretmişti:

اللهم اهدني وسددني

“Allah’ım beni hidayet et ve (her işimde) isabet ve başarı ihsan eyle!” [12] [13]

O sallallahu aleyhi ve sellem başarının önündeki engellerden Allah’a subhanehu ve teâlâ sığınırdı:

“Allah’ım! Acziyet ve tembellikten, korkaklık ve yaşlılıktan, kabir azabından, hayatın ve ölümün fitnesinden sana sığınırım.” [14]

Başarıya talip olan kardeşimiz böylesi umumi dualarla dilini ıslak tuttuğu gibi, yöneldiği hususi alanla ilgili Rabbinden başarı talep etmeyi ihmal etmemelidir.

Belirli bir sahada çalışma yapan birçok kardeşimizin tecrübesiyle sabittir ki, kişi başlayacağı işe dair özel dualarla Rabbine yöneldiğinde işler suhulet içerisinde yürümekte, iş, sahibine lezzet vermekte ve sonuçları itibariyle göz aydınlığı olmaktadır. Duanın unutulduğu veya şeytan tarafından unutturulduğu durumlardaysa çalışma çileye dönüşmekte, engeller, çalışanların gözünde büyümekte, netice olarak geriye stres ve yorgunluk kalmaktadır.

Allah subhanehu ve teâlâ tarafından muvaffak kılınan insanlar, işlerinin her bir merhalesi ve detayını dua ve Allah’a yönelmeyle yapan insanlardır. Duaya muvaffak kılınmak, başarının ve yolun Allah’ın yardımıyla yüründüğünün ilk belirtisidir.

Kendimizi Tanıma

Her insanın doğuştan getirdiği fıtri ve sonradan elde ettiği kesbi yetenekleri vardır. Ortaya konan irade ve çabanın başarılı bir sonuç vermesi, kişinin yetenek sahibi olduğu alanda çalışmasıyla mümkündür. Yetenek sahibi olmadığımız alanlarda disiplin ve özveriyle yaptığımız çalışmalar dahi vasat sonuçlar verir.

Bu sebeple kişinin öz nefsini, yetenekli olduğu alanı ve sahip olduğu potansiyeli bilmesi gerekir.

Kişinin kendini tanımasının önemli oluşunun yanında, yeteneğinin tespiti ve ilgi duyduğu alana yönlendirilmesinde ebeveyn, öğretmen ve İslami-sosyal çalışmalarda sorumluluk sahibi kardeşlerimize önemli görevler düşmektedir.

Birçok insan -hususen gençler- ya her alanda kendilerini yetenekli görmekte ya da hiçbir alanda yeterli olmadıklarına inanmaktadırlar. Birinci grup, yöneldiği birçok işin başarısızlıkla neticelendiğini görüp güven kaybı yaşamakta, ikinci grup ise, çaba, emek, başarı gibi kavramlardan dahi korkmaktadırlar. İki uç noktayı tespit edip olması gereken vasata çekmek ve gerekli nasihatlerle yönlendirmek, gençleri olumsuz iki afetten koruyacaktır.

Teknik Bilgilere Sahip Olmak

Her alanın bazı teknik yönleri bulunmaktadır. Başarılı olmak isteyen mümin, yeteneği teknikle bütünleştirip yoluna öyle devam etmelidir. Çalıştığımız alana dair kitaplar okumak, görsel materyallerden faydalanmak, kurs vb. eğitim faaliyetlerine iştirak etmek, uzman denetiminde pratik yapabilecek saha çalışmalarına katılmak, teknik donanım elde etmek için yapılacak faydalı çalışmalardandır.

Programlı Çalışmak

Başarı, yetenek, teknik donanım ve programlı çalışmanın ürünüdür. Yapılan birçok araştırma göstermiştir ki günlük iki saat programlı ve istikrarlı bir çalışma, programsız ve dağınık yapılan yoğun çalışmalardan daha verimli ve başarılı neticeler ortaya çıkarmıştır.

Çalışma için seçilen vakitlerin beden ve zihnin dingin olduğu, günlük meşgaleler nedeniyle sık kesintilerin yaşanmayacağı zamanlar olmasına dikkat edilmelidir. İslami açıdan çalışmaya en elverişli zaman, günün erken vakitleridir. Sabahın ilk saatleri bedenin zinde ve zihnin açık olduğu ve çalışmaya manevi bereketin eşlik ettiği saatlerdir.[15]

Hedefleri Belirlemek!

Programlı bir çalışmanın nihai hedefleri belli olmalıdır. Hedefi belli olan insanların çalışma azmi ve motivasyonu yüksek olur. Hedef, çalışmanın istikametini ve yoğunluğunu belirleyen rehber gibidir. Hedefi belli olan insan, karşısına çıkan ilahî lütufların farkına varır, fırsatları kaçırmaz. Hedefi olmayan insan ise, rotasız gemi gibidir. Rüzgar hangi yönden eserse essin sadece sürüklenir.

Başarılı olmak isteyen mümin iki tür hedef sahibi olmalıdır:

• Nihai hedef: Buna ana hedef diyebiliriz.

• Yan hedef: Buna ara hedef diyebiliriz.

Ana hedefe giderken gerekli olan merhaleleri tespit etmelidir. Her bir merhaleyi müstakil olarak değerlendirmeli, merhale bitimini küçük-ara hedef hâline getirmelidir. Böylece ana hedefin uzun ve uzak oluşuyla yılgınlığa düşmektense, ara hedeflerin yakın ve ulaşılabilir oluşuyla çalışma azmi bilenmiş olur.

Belirlenen hedeflerin gerçekçi, ulaşılabilir, somut ve ölçülebilir olması gerekir.

Örnek verecek olursak, ilim talebesi bir kardeşimizin ‘Günlük üç kitap okuyacağım.’ demesi gerçekçi olmayan ve ulaşılması imkânsız bir hedeftir. ‘Çok kitap okuyacağım.’ hedefiyse somut olmayan ve ölçülmesi zor bir hedeftir. Fakat ‘Günde yüz sayfa kitap okuyacağım.’ gerçekçi, ulaşılabilir, somut ve ölçülebilir bir hedeftir.

Esnek Olmak

Kişi, hedef belirler, program yapar ve istikrarlı bir çaba ortaya koyabilir. Kimi zaman kendinden kaynaklı kimi zaman harici sebeplerden bazen de hedefle program arasındaki uyuşmazlıktan dolayı çalışma istenilen istikamette ilerlemez. Bu tip durumlarda ısrarcı olmak kişiye ve programına zarar verir. Sağlıklı bir değerlendirme ve tecrübe sahibi insanlarla istişare, sorunun tespitine yardımcı olur. Esnek bir tavır gösterip, yürümeyen kısımları düzeltmek, gerekirse yeni bir programla yola devam etmek gerekir. Burada dikkat edilmesi gereken şey, kişinin nefsinden kaynaklı problemlerle kendi dışında gelişen sorunları ayırt edebilmesidir. Örneğin, uykuya olan düşkünlüğü nedeniyle güne geç başlayan, çalışma isteği olmayan, vakit öldürmeyi seven kişi, programına müdahale etmeyip öz nefsini ıslah etmelidir. Böyle bir insan programın yürümediğini bahane eder ve sürekli programa veya hedeflerine müdahale edecek olursa tembellik ve iradesizliğine kılıf üretmiş olur.

Tek Bir Şeyle İlgilenmek

Başarıyı kolaylaştıran etkenlerden biri de, kişinin tek bir şey üzerine yoğunlaşması, emek ve gayretini bir noktada sabitlemesidir. Birden fazla alanda aynı anda başarılı olmak mümkündür. Fakat bu, toplumda bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda insanın harcıdır. Genel olarak insanlar, irade, niyet ve emekleri böldüklerinde yöneldikleri alanların tümünde vasat veya daha düşük bir performans sergilerler.

Hedefe ulaşmak için birden fazla alanda başarılı olmak gerekiyorsa, ihtiyaçlar sıralanmalı, tek tek ele alınıp peşi sıra çalışma yapılmalıdır.

Çoğumuz, uzun süreli çalışmalarda vakit kaygısını dile getirmekte, tek bir alana yoğunlaştığımız takdirde uzun yıllar hedefe ulaşamayacağımızı düşünmekteyiz.

Oysa basit bir hesaplama yapıldığında bu düşüncenin, yerinde bir endişe olmadığı rahatlıkla görülecektir. Günün altı saatini üç ayrı çalışmaya bölen bir insanın, aynı altı saati tek bir çalışmaya yöneltmesi, yoğunlaştığı parçanın hedeflenen süresinin üçte birinde biteceği ve kalan sürede diğer iki parçaya sırayla yoğunlaşabileceği anlamına gelir. Kaldı ki, tek bir şeye teksif edilen dikkat, daha iyi anlamayı, farklı alanlarla dikkatli bağlantılar kurmayı, eldeki bilgi ve tecrübeyi pratiğe daha verimli dökmeyi sağlar.

İlgili Olduğumuz Alanın Öncülerini Takip Etmek

Alanımızda öncü olan şahsiyetlerin biyografileri okunmalı, yaşayanların hayatları yakından takip edilmelidir. Böylece başarı yolunda karşılaşılan zorlukların bize özel olmadığını, birçok insanın aynı zorluklarla mücadele ettiğini görmüş oluruz. Şahsi çabamızla aşamadığımız ve hedefe giden yolu tıkayan birçok sorunu, bir başka insanın hayatındaki çözümle aşar veya ufuk açıcı bir fikir edinmiş oluruz.

Başarmış insanları gördükçe kendimize ve emeğimize olan güvenimiz artar.

Başarılı Olmuş veya Azim Sahibi İnsanlarla Bir Arada Olmak

Tembellik ve çalışkanlık bulaşıcıdır. Başarı hedefi olan mümin tembel, aciz, her şeyden şikayet eden, yapmayan ama eleştiren, hayal dünyasında yaşayan, gerçeklikten uzak insanlarla arkadaşlık etmez, etmemelidir.

Allah Rasûlü’nün sallallahu aleyhi ve sellem salih arkadaş ve kötü arkadaş örneğini hatırımızda tutup[16] arkadaş ve ortam seçimimizi ona göre yapalım.

Bizi ileriye taşıyan, kendisinden her daim yeni şeyler öğrendiğimiz, azmimiz kırıldığında çalışma temposuyla azmimizi bileyen arkadaşlar edinelim.

Sonuç Olarak

İşlerimizde başarılı olma isteği -başarı putlaştırılmadığı müddetçe- Allah’ın subhanehu ve teâlâ her daim bizi gördüğü ve yaptığımız amelin Allah’a takdim edileceğini bilmenin yani ihsan ve takvanın amellerimize yansımasıdır. Ve Allah kullarından muhsin ve muttaki olanları sever.

Hiçbir başarı öylesine ve kendiliğinden gelişmez. Gerçekçi bir program, disiplinli çalışma ve Allah’ın subhanehu ve teâlâ yardımıyla başarı elde edilebilir.

Başarı, kişinin yapıyor olduğu ve yapmayı hedeflediği işlerden lezzet almasını sağlar.

Şu dünyada başarının en fazla yakıştığı insanlar mümin, muvvahid ve hanif kişilerdir. Çünkü, inandıkları Allah, isimlerin en güzeline ve sıfatların en yücesine sahip; tâbi oldukları Rasûl sallallahu aleyhi ve sellem, hayatın her alanında başarılı bir örnek; rol modelleri olan sahabi, nesli her biri kendi alanında başarılı insanlardır.

Rabbimiz! Bize hidayet et ve işlerimizde isabet ve başarı ihsan eyle…

Dilimiz Allah Rasûlü’nün sallallahu aleyhi ve sellem öğrettiği bu sözlerle ıslak olmalı, niyet ve amellerimiz dilimizde olanla uyumlu olmalıdır.

Sözümüzün sonu, âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir.

 

 

[1] .”Andolsun ki biz insanı üstün/değerli/şerefli kıldık.” (17/İsra, 70)

[2] .90/Beled, 10

[3] .95/Tin, 3-6

[4] .7/A’râf, 179

[5] .35/Fatır, 32

[6] .Müslim

[7] .Bkz: 9/Tevbe, 72; 9/Tevbe, 100.

[8] .33/Ahzab, 71

[9] .Rivayet Sahihi Müslim’de geçmektedir. Allah Rasûlü soruya şöyle cevap vermiştir: “Allah’a ibadet edip, hiçbir şeyi O’na ortak koşmaz, farz namazları kılıp, zekâtı verir ve akrabalık bağlarını gözetirsin.”

[10] .Siyer A’lam Nubela

[11] .Müslim

[12] .Müslim

[13] .’Sedad’ her işin en güzel, isabetli ve başarılı bir şekilde ifa edilmesini ifade eder.

[14] .Muttefekun Aleyh

[15] .Hadis-i şerifte: “Ümmetimin bereketi erken vakitlerde kılınmıştır.” (Müsned) buyrulmaktadır.

[16] .”İyi arkadaşla kötü arkadaş misk taşıyan kimse ile körük üfüren kimse gibidir. Misk taşıyan ya sana onu ikram eder yahut sen ondan (miski) satın alırsın ya da ondan güzel bir koku duyarsın. Körük üfüren kimse ise ya elbiseni yakar ya da ondan kötü bir koku duyarsın!” (Müslim)

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver