Ahmet TOPAL HOCA

Ahmet TOPAL Hoca, Hicri 14 Cemaziye’l-Evvel 1374, Miladi 9 Ocak 1955’te Samsun’da dünyaya gelmiştir.

Anne ve babasının küçük yaşlardayken ayrılması ile ilköğretimi Samsun ve Kocaeli illerinde okumuştur. Maddi sıkıntılarından dolayı küçük yaşından itibaren okuldan arta kalan zamanlarında çalışmıştır. Ortaöğretim ve liseyi Samsun’da okumuştur. İlköğretimde İslam’a olan merakı ile namaza başlamış ve hayatının son gününe kadar namazı terk etmemiştir. Özellikle liseyi okuduğu dönemlerde hem derslerde başarılı olması hem de İslam’a olan düşkünlüğünden dolayı insanların ilgisini çekmiştir ve çocukluk arkadaşının ailesinin desteğiyle liseyi okumuş ve üniversiteye hazırlanıp kazanmıştır, o gün için hedefi olan doktorluğu iki puan ile kazanamamış, öğretmenliğe puanı yetmesine rağmen gitmemiştir. Daha sonradan kendi ifadesi ile; ‘Hamd olsun Rabbime belki doktorluğu kazanmış olsaydım, İslami olarak gelişemeyecek ve hidayet bulamayacaktım.’ diyerek belki insanların kayıp dediği bir hedefi kaybettiği için Rabbine hamd etmiştir.

Üniversiteye gitmemeye karar verdikten sonra çalışmak için İstanbul’a gelmiştir.

Lise döneminde okumaya başladığı kitaplardan İslam’ı anlamaya ve o kitaplara göre hayatını şekillendirmeye çalışmıştır, o dönemin İslami kitapları içerisindeki fikirlerde birçok bidat, hurafe ve şirkin varlığı kendisini de ister istemez etkilemiş, dönemin revaçta olan cemaatlerinden birisine gidip gelmeye başlamıştır. Gençliğin verdiği hareketliliği parti teşkilatlarında geçirmiştir.

İstanbul Cağaloğlu’nda bir matbaada çalışmaya başlaması ile kitaplara ulaşması daha da kolaylaşmış ve o dönemde yeni yeni Türkiye’de kitapları tercüme edilen Seyyid Kutub, Mevdudi ve Said Havva gibi yazarların kitaplarını okumaya başlamış ve içerisinde bulunduğu hâlin görüntü ve kisve hâli ile İslam olmasına rağmen fikir ve düşünce olarak İslam olmadığını fark etmiş ama o dönemde bu davaya öncülük eden kimselerin olmamasından dolayı bir çok sıkıntı çekmiştir. Kendi ifadesi şöyledir: ‘Biz bu dini deneme, yanılma yöntemi ile yaşamaya çalıştık ve sonunda Rabbim lütfetti bu akide ile bizi tanıştırdı.’

Okuduğu kitaplardan edindiği fikirler ile askerlik yapmamaya karar vermiş ta ki otuz bir yaşında çalıştığı yerden polisler tarafından götürülene kadar teslim olmamış, yakalanınca İslami bilgisi olan kimselere durumunu sormuş, onlar da kendisini yanlış yönlendirmişler ve bitirmesini söylemişlerdir. Askerliğini, cami görevlisi olarak yapmıştır ama buna rağmen kendisi bu dönemi ‘Esaret yıllarım’ diye isimlendirir.

Kitaplardan edinmiş olduğu fikirleri her mecliste tartışmış ve hoca olarak gördüğü kimselere götürmüştür. Aldığı cevapların hevaya dayalı olduğunu anlamasıyla birlikte artık bunları fikir olarak yaşamak merhalesinden akide olarak yaşamak merhalesine taşımış ve eskiden hukuku olduğu insanları bu yeni akidesine davet etmiş ve değişik tepkilerle karşılaşmıştır. Daha önceden kendisine ve fikirlerine değer veren insanlar kendisinden uzaklaşmaya başlamıştır.

Bugün kanaat önderi, cumhurbaşkanı, milletvekili veya hoca olarak piyasada var olan birçok kimsenin yüzüne karşı bu akideyi savunmuş ve içlerinde bulunmuş oldukları hâlin cahiliye olduğunu ve gittikçe İslam’dan uzaklaştıklarını söylemiştir.

Bu süreçte insanlar tarafından radikal, aşırı, tefrikacı ve son dönemin revaçta olan tekfirci suçlamalarıyla karşı karşıya kalmış ama tüm bu isimlendirmelere rağmen davetine devam etmiştir.

Allah subhanehu ve teâlâ kendisini altı çocuk ile rızıklandırmıştır. Ve çocuklarını küfrün okullarından korumak adına elinden geleni yapmış, Allah’ın lütfu ile ilk çocuğunun kısa bir dönem okumasının haricinde çocuklarını kendi imkanları dahilinde okutmaya ve İslam üzere yetiştirmeye gayret etmiştir.

Bu süreçte en büyük destekçisi davetine belki de ilk icabet eden hanımı olmuştur. Sadece bu süreçte değil hayatındaki birçok yerde ve yola çıktığı insanların onu yarı yolda bıraktığı dönemlerde hanımının desteğini hep yanında hissetmiştir ve kendi söylemi ile; ‘Ben ne kadar belli edemesem de, hakkını veremesem de benim hanımım Hatice radıyallahu anha gibi görevini yaptı ve bu asrın sahabe hanımları gibi oldu.’ demiştir.

Bu akideyi yaşamaya başladıktan sonra tevhid akidesinde kimi duyduysa yaşı, ilmi, tecrübesi veya kişiliğine bakmaksınız Türkiye’nin birçok yerine gitmiş tanışmış ve yardımlaşma noktasında teklifler sunmuş; vahdet adına bir şeyler yapmanın gerekliliğine inanmıştır.

Bazı insanlarla birliktelikler yaşamış ama zamanla insanların makama, sayıya ve paraya değer vermeleri ve bu kaygılardan dolayı akidevi çizgilerini yitirmelerinden dolayı bu birliktelikleri sonlandırmıştır. Ama Allah’ın ona vermiş olduğu en büyük nimetlerden birisi, yılmaması ve birçok kişi tarafından yarı yolda bırakılmasına rağmen yoluna emin adımlarla devam etmesi ve sanki hiç zorluk yaşamamış gibi ilk günkü şevkini yitirmemesidir.

Rızkını aramak ve ailesinin geçimini sağlamak için 1985’ten beri kitapçılık yapmaktadır.

Türkiye’de gitmediği şehir yok denecek kadar azdır. Bugün her ne kadar bu fikirlerden uzaklaşmış da olsa bu dava için cezaevine giren kişilerin ailelerine ulaşmış, onlara hem maddi hem de manevi yardımlar yapmıştır. Kendisi maddi sıkıntılar çekmesine rağmen hem yurt içinde hem de yurtdışında okuyan talebelere destek olmuştur. Evini bir otel gibi Müslümanların hizmetine açmıştır ve bundan hiçbir zaman çekinmemiştir. Maddi sıkıntılardan dolayı çocukluk döneminden oluşturmuş olduğu kütüphanesini satmak zorunda kalmıştır. Allah’ın lütfu olacak ki kütüphaneyi satın alan kişi, İslam adına kullanmak şartı ile kendisine emanet etmiştir.

Yapmış olduğu davet çalışmalarından dolayı tağuti sistem tarafından değişik örğütler ile ilişkilendirilmeye çalışılmış ve o dönem hangi örgüt revaçta ise onunla isimlendirilmiştir.

Kimi zaman AFİD (Anadolu Federe İslam Devleti-Kaplan Cemaati) kimi zaman el-Kaide ve en son olarak IŞİD olarak yaftalanmıştır. İşin en garip kısmı bu oluşumları hem menhec olarak hem de fikirsel olarak eleştirenlerin başını kendisi çekmesine rağmen bu suçlamalarla karşı karşıya gelmesidir.

İlk olarak 2002 yılında AFİD (Anadolu Federe İslam Devleti) operasyonunda ismi gündeme gelmiş, evine gelinmiş ama Allah’ın lütfu ile evde olmaması ile tağutların eline geçmemiştir. Bu dönemden sonra evine gelmemiş ve gurbet hayatı yaşamaya başlamıştır. Dosyanın sonuçlanması ile bu dosyadan beraat etmiştir.

2008 yılında ise el-Kaide İstanbul yapılanması diye medyaya yansıyan dosyada adı geçmiş ve evine ve misafirhane olarak kullandığı kütüphanesine baskın düzenlenmiş ve gözaltına alınmıştır, dört günlük polis ve savcı sorgusundan sonra mahkemeye çıkarılmış ve tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştır.

2010 yılında el-Kaide Konya yapılanması diye medyaya yansıyan dosyada ismi yine gündeme gelmiş; evi ve kütüphanesi polisler tarafından basılmış ve dört günlük polis ve savcı sorgusundan sonra çıkarıldığı mahkemede tutuklanmıştır. Sırasıyla Konya, Adana ve son olarak Hatay’da on bir ay cezaevinde kalmıştır. Bu dosyadan yedi buçuk yıl hapis cezası almıştır.

2013 yılında IŞİD Erzincan dosyasında adı geçmiş ve yine evi ve kütüphanesi polisler tarafından basılmış ama Allah’ın lütfu ile yakalanamamıştır. Kendisine yine gurbet düşmüştür bu dönemde evine gelememiştir. Bu dosyadan da kendisine ölüm gelmeden iki hafta önce on iki buçuk yıl hapis cezası almıştır.

Bu aranma dönemlerinde 2004 ve 2014 yıllarında evlenen kızlarının düğünlerine ve 2013 yılında vefat eden oğlunun cenazesine katılamamış ve 2015 yılında evlenen kızının düğününe polisler tarafından arandığı için düğünün sonunda katılmış ve kısa bir konuşma yaptıktan sonra ayrılmıştır.

Hayatının en bereketli dönemlerinin medreseyi yusufiyye olarak isimlendirdiği cezaevi ve hicret olarak isimlendirdiği sürgün dönemleri olduğunu söylemiş ve bunları kendisine ikram eden Allah’a hamd etmiştir.

2015/1436 yılının Ramazan ayında başlayan ağrılarından dolayı doktorlara gitmiş ancak o dönem arandığı için her doktora gidememiş ve teşhis aşaması uzamış, ağrılarının çok şiddetlenmesi üzerine yapılan tahliller sonucu kendisine pankreas kanseri teşhisi konulmuştur. Tedavi olarak yapılan araştırmalar sonucunda tıbbın ortaya çok ciddi bir tedavi koymamasından dolayı Allah’a tevekkül etmiş, su ve tuz ile tedavi olmaya başlamıştır. Tedaviden önce uyuyamayacak kadar ağrıları şiddetlenmiştir. Ağrıları çok şiddetli seviyelere ulaşmasına, doktorların ifadesi ile ‘Bir kadının doğum sancısı ne ise pankreas kanserinin ağrısı odur’ demelerine rağmen sadece ağrı kesici hap ve iğne kullanmış, sabretmiş ve sabrının sonucu ile vefatından bir ay öncesine kadar insanların uyuşturucu ve morfin kullandığı ve buna rağmen isyan ettiği günlerde ağrı kesici hap veya iğne dahi kullanmamış ve sabretmiştir.

İki ay boyunca uzanarak ve sırt üstü yatamamış sadece yüzünü masaya yaslayarak uyumuştur.

Hastalık sürecinden önce ortalama her gece bir kitap bitirmiştir. Kendisini ziyarete gelen kardeşlere yapmış olduğu son nasihatlerden birisinde şöyle demiştir: ‘Kardeşler, akidenizin ve dininizin kıymetini bilin ve dininize zaman ayırın Allah bana her gece kitap okuma ve bitirme nimetini nasip etti ta ki hastalıkla imtihan ettiği dönemde bu nimetini benden aldı, şuan odaklanıp da kitap okuyamıyorum. Allah sizden bu nimeti almadan kitap okuyun.’

Vefatından önceki son yirmi günde yemek yiyemez ve su içemez bir iştahsızlık ile imtihan edilmiştir.

Tedavisinin güzel ilerlemesine rağmen Allah’ın takdir etmiş olduğu ecel gelmiş; ve çok istediği, ölümden her bahsedildiği zaman Allah’tan isteği Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gibi Hicri takvime göre 63 yaşında ölmeyi Allah ona nasip etmiş ve Hicri 4 Cemaziye’l-Ahir 1437, Miladi 13 Mart 2016’da vefat etmiştir. 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver