1. Ünite: Zaman ve Mekân Açısından Kur’an’ın Nüzulü ile Alakalı Meseleler -5

Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’adır. Salât ve selam Allah Rasûlü’ne, onun ailesine, ashabına ve onlara ihsan üzere tâbi olanlaradır.

Bir önceki yazımızda Esbabu’n Nüzul ile alakalı ‘Bir Ayetin Birden Fazla Nüzul Sebebinin Olması’ ve ‘Bir Sebep İçin Birden Fazla Ayetin İnmesi’ konularını incelemiş ve Esbabu’n Nüzul konusunu tamamlamıştık. Bu yazımızda ise, Allah izniyle birinci ünitenin son konuları olan ‘İlk Olarak Nazil Olan’ ve ‘Son Olarak Nazil Olan’ bölümlerini inceleyerek konumuza devam edeceğiz.

11. Bölüm: İlk Olarak Nazil Olan[1]

Zemzemi der ki:

الحادي عشر: أول ما نَزل

٤٣ اقْرأْ عَلَى الأَصَحِّ ، فالمُدَّثِّرُ … أَوَّلُهُ ، والعَكْسُ قَومٌ يَكْثُرُ

٤٤ أَوَّلُهُ التَّطْفِيفُ ، ثُمَّ البَقَرَةْ …وقِيْلَ بالعَكْسِ بِدَارِ الهِجْرَةْ

’43. En sahih olan (görüş) Alak, akabinde Müddessir(in)

İlk olarak (inmiş olmasıdır). Ve aksini söyleyen kavim de çoktur.’

’44. (Kuran’ın) ilk (ineni) Mutaffifin, sonra Bakara’dır.

Bunun aksi de söylenmiştir, Hicret yurdu (Medine) için.’

Şerh

Ulumu’l Kur’an âlimleri ‘İlk nazil olan’ kavramı ile iki şeyi kastederler:

– Mekke’de ilk nazil olan.

– Medine’de ilk nazil olan.

1. Mekke’de İlk Nazil Olan

Zemzemi 43. beyitte, Mekke’de ilk indirilen ayetlere değinmiş ve bu konudaki iki görüşe yer vermiştir. Bu konu hakkında genel olarak dört görüş vardır:

1. Görüş:

 Bazı âlimler ilk inen ayetin Fatiha suresi olduğunu söylemişlerdir. Bu âlimlerin dayanmış oldukları delil, Beyhaki’nin Delail en-Nubuvve isimli eserinde zikrettiği bir rivayettir.

[2]

 Ancak bu rivayet zayıftır.

2. Görüş:

 Bazı âlimler ilk inen ayetin besmele olduğunu söylemişlerdir. Bu görüş İbni Abbas

[3]

 radıyallahu anh ve Hasan el-Basri’den

[4]

 gelen bazı eserlere dayandırılmıştır. Ancak bu eserler zayıftır.

3. Görüş:

 Genel olarak çoğu âlim ilk inen ayetlerin Alak suresinin ilk beş ayeti olduğunu söylemiştir. Bunun delili Buhari’nin Aişe annemizden aktardığı şu rivayettir:

كَانَ أَوَّلَ مَا بُدِئَ بِهِ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الرُّؤْيَا الصَّادِقَةُ فِي النَّوْمِ، فَكَانَ لاَ يَرَى رُؤْيَا إِلَّا جَاءَتْ مِثْلَ فَلَقِ الصُّبْحِ، ثُمَّ حُبِّبَ إِلَيْهِ الخَلاَءُ، فَكَانَ يَلْحَقُ بِغَارِ حِرَاءٍ فَيَتَحَنَّثُ فِيهِ – قَالَ: وَالتَّحَنُّثُ: التَّعَبُّدُ – اللَّيَالِيَ ذَوَاتِ العَدَدِ، قَبْلَ أَنْ يَرْجِعَ إِلَى أَهْلِهِ وَيَتَزَوَّدُ لِذَلِكَ، ثُمَّ يَرْجِعُ إِلَى خَدِيجَةَ فَيَتَزَوَّدُ بِمِثْلِهَا حَتَّى فَجِئَهُ الحَقُّ، وَهُوَ فِي غَارِ حِرَاءٍ فَجَاءَهُ المَلَكُ، فَقَالَ: اقْرَأْ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «مَا أَنَا بِقَارِئٍ»، قَالَ: « فَأَخَذَنِي فَغَطَّنِي حَتَّى بَلَغَ مِنِّي الجُهْدَ، ثُمَّ أَرْسَلَنِي، فَقَالَ: اقْرَأْ، قُلْتُ: مَا أَنَا بِقَارِئٍ، فَأَخَذَنِي فَغَطَّنِي الثَّانِيَةَ حَتَّى بَلَغَ مِنِّي الجُهْدَ، ثُمَّ أَرْسَلَنِي فَقَالَ: اقْرَأْ، قُلْتُ: مَا أَنَا بِقَارِئٍ، فَأَخَذَنِي فَغَطَّنِي الثَّالِثَةَ حَتَّى بَلَغَ مِنِّي الجُهْدَ، ثُمَّ أَرْسَلَنِي، فَقَالَ: {اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ، خَلَقَ الإِنْسَانَ مِنْ عَلَقٍ، اقْرَأْ وَرَبُّكَ الأَكْرَمُ الَّذِي عَلَّمَ بِالقَلَمِ} – الآيَاتِ إِلَى قَوْلِهِ – {عَلَّمَ الإِنْسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ}

“Allah Rasûlü’ne vahyin başlaması sadık rüyalar görmekle olmuştur. Gördüğü her rüya sabahın aydınlığı gibi aynen çıkardı. Sonra ona yalnızlık sevdirildi. Artık Hira mağarasında yalnızlığa çekilir, oradan ailesinin yanına gelinceye kadar sayısı belirli gecelerde ibadet eder ve (ailesinin yanına döndükten bir süre sonra) yine azık alıp mağaraya geri giderdi. Sonra yine Hatice’nin yanına dönüp, bir o kadar zaman için azık tedarik ederdi. Sonunda Allah Rasûlü bir gün Hira mağarasında bulunduğu sırada Hak (vahiy) kendisine geldi. Melek geldi ve ona: ‘Oku!’ dedi. O da: ‘Ben okuma bilmem.’ cevabını verdi. Peygamber buyurdu ki: ‘Melek beni alıp takatim kesilinceye kadar sıktı. Sonra bırakıp yine ‘Oku!’ dedi. Ben de Ona: ‘Ben okuma bilmem.’ dedim. Yine beni alıp ikinci defa takatim kesilinceye kadar sıktı. Sonra beni bırakıp yine: ‘Oku!’ dedi. Ben de: ‘Ben okuma bilmem.’ dedim. Beni alıp üçüncü defa sıktı. Sonra beni bırakıp: ‘Yaratan Rabbinin adıyla oku. O insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku, Rabbin kerem sahibidir. O, kalemle (yazı yazmayı) öğretendir, insana bilmediğini O öğretti.’ [5] dedi…’ ” [6]

4. Görüş:

 Bazı âlimler ise Cabir’den gelen bir rivayete dayanarak ilk inen ayetlerin Müddessir suresinden olduğunu söylemişlerdir.

Yahya b. Ebi Kesir anlatır:

سَأَلْتُ أَبَا سَلَمَةَ بْنَ عَبْدِ الرَّحْمَنِ عَنْ أَوَّلِ مَا نَزَلَ مِنَ القُرْآنِ، قَالَ: {يَا أَيُّهَا المُدَّثِّرُ} قُلْتُ: يَقُولُونَ: {اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ} فَقَالَ أَبُو سَلَمَةَ: سَأَلْتُ جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا عَنْ ذَلِكَ، وَقُلْتُ لَهُ مِثْلَ الَّذِي قُلْتَ: فَقَالَ جَابِرٌ: لاَ أُحَدِّثُكَ إِلَّا مَا حَدَّثَنَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، قَالَ: « جَاوَرْتُ بِحِرَاءٍ، فَلَمَّا قَضَيْتُ جِوَارِي هَبَطْتُ فَنُودِيتُ، فَنَظَرْتُ عَنْ يَمِينِي فَلَمْ أَرَ شَيْئًا، وَنَظَرْتُ عَنْ شِمَالِي فَلَمْ أَرَ شَيْئًا، وَنَظَرْتُ أَمَامِي فَلَمْ أَرَ شَيْئًا، وَنَظَرْتُ خَلْفِي فَلَمْ أَرَ شَيْئًا، فَرَفَعْتُ رَأْسِي فَرَأَيْتُ شَيْئًا، فَأَتَيْتُ خَدِيجَةَ فَقُلْتُ: دَثِّرُونِي وَصُبُّوا عَلَيَّ مَاءً بَارِدًا، قَالَ: فَدَثَّرُونِي وَصَبُّوا عَلَيَّ مَاءً بَارِدًا، قَالَ: فَنَزَلَتْ: {يَا أَيُّهَا المُدَّثِّرُ قُمْ فَأَنْذِرْ وَرَبَّكَ فَكَبِّرْ}

“Ben Ebu Seleme b. Abdurrahman b. Avf’a Kur’an’dan ilk inen vahyi sordum. O:

__ Müddessir suresidir, dedi. Ben:

__ İlk inen vahyin Alak suresi olduğunu söylüyorlar, dedim. Ebu Seleme şöyle dedi:

__ Ben Cabir b. Abdullah’a bu konuyu sordum ve ona senin söylediğini söyledim. Cabir şöyle dedi:

__ Ben sana Rasûlullah’ın bize anlattığından başka bir şey anlatmıyorum. Rasûlullah şöyle buyurdu: ‘Ben bir süre Hira’da kaldım. Oradaki itikafımı yerine getirdiğimde, (oradaki mağaradan) aşağıya indim. Bu esnada bana nida edildi. Sağıma baktım, hiçbir şey göremedim. Soluma baktım, hiçbir şey göremedim. Önüme baktım yine bir şey göremedim. Arkama baktım, yine hiçbir şey göremedim. Başımı yukarı kaldırdığımda bir şey gördüm… Akabinde Hatice’ye geldim ve: ‘Beni örtün ve üzerime soğuk su dökün!’ dedim. Beni örttüler ve üzerime soğuk su döktüler. Bunun akabinde: ‘Ey bürünüp sarınan (Müddessir), kalk artık inzar et, Rabbini tekbir et…’ [7] ayetleri indi.’ ” [8]

Racih olan görüş:

İlk iki görüş, zayıf olan rivayetlere dayandığı için tercih edilmez. Üçüncü ve dördüncü görüş, sahih olan rivayetlere dayanmaktadır. Bu görüşlerin arası ise şöyle toplanabilir:

Cabir’in rivayet ettiği hadisin başka bir lafzında şu ibareler mevcuttur:

فَرَفَعْتُ رَأْسِي، فَإِذَا المَلَكُ الَّذِي جَاءَنِي بِحِرَاءٍ جَالِسٌ عَلَى كُرْسِيٍّ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالأَرْضِ

“Başımı yukarı kaldırdığımda Hira’da bana gelmiş olan meleği semada bir kürsünün üzerinde oturmuş bir şekilde gördüm.” [9]

Hadisteki ‘Hira’da bana gelmiş olan…’ ibaresi Cibril’in Müddessir suresini indirmeden önce bir defa daha Allah Rasûlü’ne geldiğini ispatlamaktadır. Burada işaret edilen ise, Aişe’nin radıyallahu anha rivayet ettiği hadisin içeriğinde bahsedilen, Cibril’in ilk defa Allah Rasûlü’ne gelmesi ve ona Alak suresinin ilk ayetlerini indirmesidir.

Ayrıca Cabir’in rivayet ettiği hadiste ilk indirilen ayetin Müddessir olduğuna dair herhangi bir delil yoktur. Cabir burada ictihad etmiş ve ictihadını bu rivayete dayandırmıştır.

Sonuç olarak, Mekke’de ilk indirilen ayetler Alak suresinin ilk ayetleridir. Bundan sonra ise, Müddessir suresidir.

2. Medine’de İlk Nazil Olan

Zemzemi 44. beyitte Medine’de ilk indirilen ayetler konusunu incelemiştir. Medine’de ilk indirilen vahiy hakkında ihtilaf edilmiş olup iki görüş vardır:

1. Görüş:

 Suyuti ve başka âlimler Medine’de ilk indirilen vahyin Mutaffifin suresi olduğunu söylemişlerdir. Delil olarak Vahidi’nin Ali b. Hüseyn’den naklettiği ‘Medine’de ilk inen Mutaffifin suresidir.’ 

[10]

 sözüne dayanmışlardır.

2. Görüş:

 İbni Dureys ve İbni Hacer gibi âlimler Medine’de ilk indirilen vahyin Bakara suresi olduğunu söylemişlerdir. Hatta İbni Hacer bu konuda ittifak nakletmiş, Suyuti ise, bu ittifak iddiasının tam manasıyla gerçekleşmediğini belirtmiştir.

Racih olan görüş ikinci görüştür. Mutaffifin suresi ise, racih olan görüşe göre Mekki bir suredir.

12. Bölüm: Son Olarak Nazil Olan [11]

الثاني عشر: آخر ما نَزل

٤٥ وآَيَةُ الكلالَةِ الأَخِيْرَةْ … قِيْلَ: الرِّبا أَيضاً ، وقِيْلَ: غَيْرَهْ

‘Kelale ayetidir en son (nazil olan)

Faizle ilgili ayettir denildi ve yine denildi ki, başkasıdır.’

Şerh

En son indirilen ayetin hangisi olduğu konusunda birçok görüş vardır. Bu görüşlerden bazıları şunlardır:

1. Görüş:

 İbni Abbas der ki:

آخِرُ آيَةٍ نَزَلَتْ عَلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ آيَةُ الرِّبَا

‘Peygambere indirilen en son ayet riba/faiz ayetidir.[12]‘ [13]

 İbni Şihab ez-Zühri der ki:

آخِرُ الْقُرْآنِ عَهْدًا بِالْعَرْشِ آيَةُ الرِّبَا وَآيَةُ الدَّيْنِ

‘Arş’a en yakın olan (yani) Kur’an’ın son ayeti, faiz ve borçla ilgili ayettir.’ [14]

2. Görüş:

 Bera b. Azib der ki:

آخِرُ سُورَةٍ نَزَلَتْ بَرَاءَةَ، وَآخِرُ آيَةٍ نَزَلَتْ: {يَسْتَفْتُونَكَ قُلْ: اللَّهُ يُفْتِيكُمْ فِي الكَلاَلَةِ}

En son inen sure, berae/Tevbe suresidir. En son inen ayet ise, ‘Sana kelale hakkında sorarlar. De ki: ‘Allah size kelale hakkında fetva verecektir…’ [15] ayetidir.’ [16]

3. Görüş:

 Ubeyy b. Kab der ki:

آخِرُ مَا نَزَلَ مِنَ الْقُرْآنِ {لَقَدْ جَاءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ أَنْفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِنِينَ رَءُوفٌ رَحِيمٌ}

‘Kur’an’dan indirilen en son şey, ‘Şüphesiz size kendi nefislerinizden bir Rasûl gelmiştir. Sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.’ [17] ayetidir.’ [18]

4. Görüş:

 İbni Abbas der ki:

آخِرُ شَيْءٍ نَزَلَ مِنَ الْقُرْآنِ: {وَاتَّقُوا يَوْمًا تُرْجَعُونَ فِيهِ إِلَى اللهِ}

‘Kur’an’dan inen en son şey, ‘Kendisinde Allah’a döndürüleceğiniz günden sakının…’ [19]‘ [20]

5. Görüş:

 İmam Süddi

[21]

 Maide suresi 3. ayet ile alakalı şöyle der:

هَذَا نَزَلَ يَوْمَ عَرَفَةَ, فَلَمْ يَنْزِلِ بَعْدَهَا حَلَالٌ وَلَا حَرَامٌ, وَرَجَعَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَمَاتَ

‘Bu ayet Arefe günü indi. Bu ayetten sonra helal veya haram ile alakalı başka bir ayet inmedi. Allah Rasûlü (bundan sonra Mekke’den Medine’ye) döndü ve vefat etti.’ [22]

Zikrettiğimiz görüşlerin dışında başka görüşler de vardır ki, bu görüşlerin birçoğu sahih veya sarih olma özelliğini taşımamaktadır.

Bu rivayetler konusunda âlimlerin görüşleri şunlardır:

1. Görüş:

 Kadı Ebu Bekir, el-İntisar kitabında der ki: ‘Bu rivayetlerin hiçbiri merfu değildir. Herkes kendi ictihadı ve zannı galibi ile konuşmuştur. Belki de onlar Allah Rasûlü vefat ettiği gün veya hastalanmadan az önce Allah Rasûlü’nden işittikleri son şeyi aktarmışlardır.’ 

[23]

Beyhaki şöyle der: ‘Bu rivayetler eğer sahih ise, araları şöyle toplanabilir, herkes soruyu kendi bildiğine göre cevaplamıştır.’ [24]

2. Görüş:

 Bazı âlimler en son indirilen konusunu kategorilere bölmüş ve her ayetin ilgilendiği alanda en son indirilen ayet olduğunu söylemişlerdir. Mesela, Allah Rasûlü’nün ümmeti ile muamelesini işleyen en son ayet, Tevbe suresinin sonundaki ayettir. Miras konusunda en son inen ayet, kelale ayetidir gibi…

3. Görüş:

 Bazı âlimler ise, bu konunun önemli bir konu olmadığını söylemiştir. Çünkü en son indirilen ayeti bilmek kendisine faidenin bina edildiği bir şey değildir. Bilinse de bilinmese de Kur’an Fatiha suresiyle okunmaya başlanır. Nas suresiyle sona erer.

Allahuâlem…

•••

Bu bölümle beraber Zemzemi nazmının birinci ünitesi tamamlanmış oldu. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun. Bir sonraki yazımızda ikinci üniteye başlayacak ve ‘Sened Açısından Kur’an’a Dönen Meseleler’ konusunu işlemeye gayret edeceğiz inşallah…

Bir sonraki yazımızda buluşmak duası ile…

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun…

 

[1]        .     Bu konuda şu kaynaklara müracaat edebilirsiniz: El-İtkan S. 73; Menahilu’l İrfan, 1/92.

 

[2]        .     Delailu’n Nubuvve, 2/158; Beyhaki, Daru’l Kutub el-İlmiyye; İbni Ebi Şeybe, 36555.

 

[3]        .     Esbabu’n Nüzul, El-Vahidi, S. 20.

 

[4]        .     Esbabu’n Nüzul, El-Vahidi, S. 14.

 

[5]        .     96/Alak, 1-5

 

[6]        .     Buhari, 3, 4953; Müslim, 160

 

[7]        .     74/Müddessir, 1-3

 

[8]        .     Buhari, 4, 4922; Müslim, 161.

 

[9]        .     Buhari, 4926.

 

[10]       .     Esbabu’n Nüzul. S. 16.

 

[11]       .     Bu konuda şu kaynaklara müracaat edebilirsiniz: El-İtkan S. 80; Menahilu’l İrfan 1/96.

 

[12]       .     2/Bakara, 275

 

[13]       .     Buhari, 4544. Bu konuda Ömer’den de bir rivayet aktarılmıştır. Bkz. Ahmed, 246; İbn Mace, 2276.

 

[14]       .     Fedail el-Kur’an, S. 369 (Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam, Daru İbni Kesir)

 

[15]       .     4/Nisa, 176

 

[16]       .     Buhari, 4605; Müslim, 1618; Ebu Davud, 2888; Tirmizi, 3041.

 

[17]       .     9/Tevbe, 128

 

[18]       .     Ahmed, 21113; Hakim, Müstedrek, 3296. İbni Abbas’tan da bu konuda bir görüş gelmiştir.

 

[19]       .     2/Bakara, 281

 

[20]       .     İmam Buhari, 2086. Hadisten önce muallak olarak, Nesai, es-Sünen el-Kubra, 10991; Taberani, Mu’cemu’l Kebir, 12040. Bu görüş Ata b. Rebah, Süddi ve Said b. Cubeyr’den de aktarılmıştır.

 

[21]       .     İsmail b. Abdurrahman es-Süddi. Aslen Hicazlı olup Kufe’de kalmıştır. Tabiin âlimlerinden olup, tefsir ve siyer konularında öncü olan bir âlimdir. H. 128 yılında vefat etmiştir. (El-A’lam, 1/317, ez-Zerkeli, Daru’l İlm lil-Melayin).

 

[22]       .     Ta’zimu Kadri’s Salati, 355. (Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam, Mektebetu’d Dar); Tefsiru’t Taberi, 8/80.

 

[23]       .     El-İntisar, 1/246, (Kadı Ebu Bekir el-Bakillani, Daru’l Feth) -özetle-.

 

[24]       .     Delailu’n Nubuvve, 7/139.

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver