Soleymanî: Rafızilerin Yedi Düvel ‘Hulâgû’su!

وَكَذٰلِكَ نُوَلّ۪ي بَعْضَ الظَّالِم۪ينَ بَعْضاً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ۟

“İşte biz, kazanmakta oldukları günahlar sebebiyle zalimlerin bir kısmını diğer bir kısmına böyle musallat ederiz.”[1]

“وَاسْجُدْ وَاقْتَرِبْ / Secde et ve yakınlaş”[2] ayetini Ehl-i Sünnet hakkında “وَاقْتُل وَاقْتَرِبْ / Katlet/Öldür ve yakınlaş” şeklinde yorumlayan sapkın Rafızi anlayışın, tezahür eden en çarpıcı katliamcı tiplerinden birinin geçen ayın başlarında infaz edilmesiyle yapay bir bölgesel kriz havası üretildi Orta Dünya’da. 

Muhtemeldir ki tarih boyunca İranlılar kadar gönül okşayıcı ve duyguları harekete geçirici “tatlı” sloganlar üreten başka bir kavim yoktur. Bunun başta gelen sebeplerinden birisi Farsçanın melodik ve şiirsel bir ifade tarzına sahip olmasıdır kuşkusuz. Bu nedenle dinleyicileri hemen etkisi altına alabilen mersiyelerde ve tasavvufî eserlerde bu dil geçmişte de sıklıkla kullanılmıştır.

Soleymanî’nin örgütlediği Rafızi güruhlar, Ehl-i Sünnet halka karşı tarihte görülmüş en büyük katliamların icrası için tugay tugay Irak ve Suriye’ye akarken, toplu katliamlara uğrayanlar sanki kendileriymiş gibi “mazlum, maktul, baldırı çıplak, sahipsiz, kimsesiz ve soykırıma uğramış olanların” diliyle ağıtlar yakıp sloganlar ürettiler. Vahdet ve kardeşlik denilince sadece Ehl-i Sünnet düşmanı Rafızilerle uhuvvet muhabbetinde düşük çenelerine fazla mesai yaptıran ve sureten bize benzeyen aramızdaki İrancı -ve gizli Rafızi- şarlatanlar da bu yavan propogandaları bire bin katarak kitlelere boca etmeye çalıştılar. Böylelikle birlikte haşrolunacaklarına inandıkları “cehennem köpeklerini” kamuoyuna “yeryüzü melekleri” etiketiyle pazarlamaya çalışmaktalardır. Kırk yıldan uzun bir zamandır müsamere oynayan kendinden menkul “aydın” ve “kanaat önderi” birtakım “pazarlamacı” utanmazlar Suriye ve Irak’ta göç, işkence, yıkım ve katliamlara maruz kalan mazlumların acılarını rezil bir şekilde oyun ve eğlence yerine koyuyorlar. Katliamcı babanın katliamcı oğlu Esed’e tek kelime laf edemeyen, Rusya’nın Suriye’deki işgalinden hiç söz etmeyen, İran’ın Suriye ve Irak’taki cinayetlerini yok sayan dilbazlar; tüm İslam âlemini Soleymanî ve Mehdi El-Mühendis isimli katliamcılar için yas tutmaya teşvik ediyor. Sözde “Kudüs Gücü” ve onun komutanı Soleymanî’nin İsrail’le değil, doğrudan Suriye ve Irak’taki Sünnilerle savaştığını dile getiren insaflı müminlerin ise ne tekfirciliği ne de Amerikancılığı kalıyor!

Haçlıbaşı ABD’nin; Rafızi İran’ın Irak, Suriye, Yemen, Afganistan ve Lübnan’da yaptıkları konusunda şimdiye kadar dişe dokunur ve sonuç alıcı hiçbir girişimde bulunmamış olması ayrıca not edilmelidir. O ABD ki, Türkiye kendi güvenliği için en ufak bir adım atsa Avrupa ile birlikte renk renk alarmlara geçer! Hâlbuki bugüne kadar Rafızi İran yayılmacılığını önleyici hiçbir harekâta giriştiği görülmemiştir. Çünkü Farsî/Rafızi devrimin ilk günlerinden beri aralarındaki danışıklı dövüşü her uyanık mümin müşahede etmiştir, etmektedir.

Malum, dünya eskisi gibi değil. Neredeyse her şey gözlerimizin önünde yaşanmaktadır. Irak’taki İran çetelerinin varlığı, Suriye’de yürüttüğü kirli savaş ve çirkin siyaset, Lübnan’daki vekil gücü ve etkisi… Hepsini alt alta ya da üst üste koyduğumuzda tüm bunların, haritadan silmekle (!) tehdit ettiği İsrail’e yönelik bir tavır olarak yorumlanması asla mümkün değildir.

Irak ve Suriye’de halk ABD ve Rus ordusunca katledildiğinde cinayet; fakat aynı cürmü kat be kat fazlasıyla İranlılar işleyince “direniş” oluyor! Suriye ve Irak halkı “Üzerimize bomba yağdıracaksa İranlılar yağdırsın, ABD ve Ruslar ülkemizden defolsun!” dediler de kimse duymadı mı yoksa? İran muhibbisi yerli Rafızi şarlatanlar neredeyse Musul’da, Bağdat’ta, Kerkük’te, Halep’te, Hama’da, İdlib veya Şam’da yokluk ve yoksulluk içinde kıvranan yüzbinlerce çocuğun hep bir ağızdan “Yaşasın! Hepimiz İranlı kardeşlerimiz (!) sayesinde yetim ve öksüz kaldık!” dediklerini iddia etme yüzsüzlüğündeler…

İbnu’l Alkamî’nin torunu Soleymanî’nin elebaşı olduğu “Kudüs Gücü”nün, Kudüs’e ve işgalci İsrail’e yönelik bir harekâtını bugüne kadar ne duyan ne de gören olmuştur. Bilakis sözde Kudüs Gücü’nün Suriye ve Irak’taki varlığı, özellikle de Suriye’deki operasyonları daha çok İsrail’in ekmeğine yağ sürmüştür. Adı “Kudüs Gücü” olan çeteler bu hâliyle söz konusu ülkelerde konuşlu olmasaydı, hiç şüphesiz bundan en fazla İsrail tedirgin olacak idi.

Eğer Kasım Soleymanî gibi Ehl-i Sünnet katliamcısı bir çete başının koordinatörlüğündeki İran’ın askerî desteği olmasa, Rafızi-Nusayrî-Vampir Esed rejimi diye bir rejimden asla söz edilemezdi. Suriye meselesini çözümsüz hâle getirmek için Soleymanî ve emrindeki “Kudüs Gücü” isimli şebbihalar birliğinden daha uygun bir araç bulunamazdı.

Soleymanî Kimdi?

Soleymanî, kuklaların kuklacılarının kuklacıbaşınca infaz edilmeden önce de nesilleri, namusları, şehirleri ve ekinleri ifsa eden bir vampir olarak ümmet tarafından tanınan malum ve maruf bir biyolojik varlıktı. 

Soleymanî, Şii/Safevi eksenini kutsayanlar için Lübnan Hizbullat direnişinin (!) tedarikçisiydi. 

“Haritadan sileceğiz!” dedikleri Siyonist İsrail’e avantaj, güven ve fayda sağlayan operasyonların elebaşıydı.

Suriye’deki tuğyan karşıtı muhalefete ve cihadi gruplara karşı Nusayrî Esed’in ve Hizbullat’ın hamisiydi. Bittabi kimileri için şehit (!) ve kahramandı (!)

Kimileri için sözde azılı Amerikan düşmanıydı, yani sözde antiemperyalist idi.

Sadr grubu hariç Şii Iraklıların önemli bir kısmı için IŞİD, 2014’te Bağdat’ın kapılarına dayandığında İran güdümündeki Irak’a omuz veren “Rüstem” (!) idi.

İslâm Devleti iddiasındaki IŞİD, Erbil’e yürürken Kürtlere saatler içinde iki uçak dolusu silahla gelen “Tam Teçhizatlı Noel Baba”ydı.

Çeteleri Sünni ahaliyi yakıp döner bıçaklarıyla keserken, Musul ve havalisindeki Hristiyanlara umut olandı. Bu hâliyle bölgedeki Hristiyanlar ve Ezîdîlerin minnettar olduğu kişiydi.

Iraklı kimi Kürtlere göre 2017’de Kerkük’ü, Bağdat merkezî hükûmetinin kontrolüne geçiren operasyonun perde arkasındaki aktörüydü.

İran’daki protestocular için özgürlük taleplerini acımasızca bastıran rejimin kalkanıydı.

İran dışında muhalif avından ve yerel şebbiha ağından oluşan suikast tetikçilerinden sorumlu tetikçi başıydı.

Suriye’ye, özellikle Afganistan ve Pakistan’dan taşıdığı Rafızi milis güçleriyle birlikte icra ettiği mezhebî ve etnik “temizlik” operasyonlarıyla, muhalif unsurların yenilgisinde katkısı büyüktü.

Sözde “Kudüs Gücü” ve onun komutanı Soleymanî, vekil güçlerle rejim değiştirmeye kalkışandı.

Soleymanî en az yirmi yıldır özel olarak Rafızi milislerle ve bölgede itaat altına aldığı diğer Rafızi gruplarla çalışıyordu. 

Afganistan’da 2001 yılına kadar Taliban’a karşı savaşan muhalefetin sonradan bir suikastla öldürülen askerî komutanı Ahmed Şah Mesud ile yakın arkadaştı. 

Soleymanî, Afganistan’daki mazlum Ehl-i Sünnet halkın katliamcısı Raşit Dostum’un Kuzey İttifakı ile çalıştı ve onları Taliban’a (Afganistan İslâm Emirliği’ne) karşı örgütledi.

İnsanlı veya insansız uçaklarla sayısız sivil katliamlarının gerçekleştirildiği; CIA, Mossad, MİT, Muhaberat ve Kudüs Gücü ile SAVAMA suikastçılarının bolca tetik çekip bomba patlattığı; siyonist çete devletinin fütursuzca füze yağdırdığı Büyük Orta Dünya düzeninde mezhepçi ve milliyetçi temele dayalı bir devlet olarak İran’ın bir özetiydi Soleymanî.

Soleymanî Afganistan, Irak, Suriye ve Yemen’i kapsayan gerilim bölgelerindeki -varil bombalarını garibanların üzerine boca etmek, Irak’taki son gösterilerde kalabalığın arasına bombalı araçlar yerleştirilerek patlatmak gibi- katliam stratejilerini İsrail, ABD, Rusya veya Avrupa’nın işgal heveslisi devletlerine değil, oradaki zulüm ve tuğyana karşı savaşan muhaliflere karşı kullanmaktan sorumluydu. 

Soleymanî kişiliği, İslâm coğrafyasında medeniyetler söndürüp büyük şehirleri kökünden kazıyan; acımasızlık, hunharlık, zulüm ve katliam denilince akla ilk gelen vahşet timsali Cengiz ve Hulâgû’nun günümüzdeki mücessem hâliydi.

Orta Dünya’yı Ateşe Atanlar ve Ağıt Yakanlar

Şüphesiz ki bazı liderlerin, hareketlerin veya devletlerin kimi olaylar karşısında sergiledikleri tavır ve tepkiler zaman zaman onların kalibresi ve gerçek yüzleri hakkında güçlü bir fikir verir. 

Bugün Orta Dünya’yı ateşe verenlerin bir başında ABD, İsrail, Rusya ve İngilizler varsa diğer başında da Rafızi İran olduğu şüphesizdir. Hatta son on yıl içerisinde Rafızilerin yaptığı yıkım ve katliamlar haçlı ve siyonistlerin yaptıklarından kat be kat fazladır. 

İran Devrim Muhafızları komutanlarından Emir Ali Hacızâde’nin yaptığı basın açıklaması sırasında arka planda Kudüs Gücü’ne bağlı olarak farklı ülkelerde örgütledikleri paramiliter Şii örgütlerin bayrakları sıralanmıştı. Bu bayrakların arasında bir tanesi oldukça dikkat çekiciydi.

Kudüs Gücü’nün alt örgütleri olan bu örgütlerin bayrakları arasında bulunan Hizbullat (Lübnan), Ensârullah (Yemen), Haşd-i Şa’bî (Irak), Livâ Fâtımiyyûn (Afganistan) ve Livâ Zeynebiyyûn (Pakistan) gibi örgütlerin bayraklarında şaşılacak bir durum yok elbette. Bu bayraklar arasında bulunan bir bayrak vardı ki diğerleri arasında sığıntı/besleme gibi duruyordu. İran’dan mali ve siyasi destek aldığı bilinen HAMAS’ın, “İran adına faaliyet gösteren Şii bir örgüt” olarak tanımlanması ve diğer bayrakların arasında HAMAS’ınkine de yer verilmesi; Filistin’de HAMAS’ın getirildiği nokta itibarıyla yeni bir dönemi işaret etmektedir.

Kendilerini Ehl-i Sünnet olarak tanımlayan Filistinli gruplardan HAMAS’ın başındaki ismin; Ehl-i Sünnet katliamcısı bir çete başının taziyesi için üşenmeden Tahran’a giderek şu ana dek Kudüs’le ilgili müsbet ve somut bir çabası ve çalışması olmayan Rafızi general için “Soleymanî Kudüs şehididir!” diye naralar atması ayrıca düşündürücüdür. Aynı örgütün silahlı kanadı olan Kassam Tugayları da bir bildiri yayınlayarak liderlerinin sözlerine benzer şeyler söylediler.[3] Önümüzdeki günlerde “İzzeddin Kassam Tugayları”nın adını “Kasım Soleymanî Tugayları” olarak değiştirirlerse şaşmamak gerekir. Rafızi İran’a bu denli yakınlık Kudüs için değil; ama kendileri için pek de hayra alamet değildir.

Irak’ın, Suriye’nin, Lübnan’ın ve hatta Türkiye’nin istikrarsızlaştırılması, Siyonist İsrail’in ayakta kalabilmesi için şart olarak görülmektedir. ABD, İsrail ve bazı Avrupa ülkelerinin bunun için kullandığı bilinen en etkili araçlardan birisi PKK/PYD’dir. Yine ABD, Rusya ve İran’ın bu amaçla kullandıkları ve pek görünmeyen veya örtülü araç ise sözde “Kudüs Gücü” isimli Orta Dünya’daki çeteler birliğidir.

Orta Dünya’da bugün gerçek anlamda Irak ve Suriye gibi devletler bulunmamaktadır. Başbakanını dahi ABD’lilerle danışıklı olarak düne kadar Soleymanî’nin belirlediği Irak ve Soleymanî’nin denetlediği bir genel vali pozisyonundaki Esed’in başta göründüğü Suriye gibi kukla devletler hiçbir meseleye çözüm olmamakla beraber kirli savaşların ve vahşetin sürmesine imkân sağlamaktan başka hiçbir işe yaramamaktadır. Bağdat’ta uzun süredir devam eden ve artık kanlı bir sürece evrilen gösteriler, bu gerçeğin artık Irak halkı tarafından da görüldüğünün alametidir.

Bu anlamda sözde “Kudüs Gücü” Kudüs’ü işgal altında tutan siyonistlere avantaj, güven ve fayda sağlayan bir organizasyondur. ABD, AB, Rusya ve İsrail işte bu yüzden Kudüs Gücü’nün varlığına ve yıllardır uyguladığı Sünni katliamlarına ses çıkarmamaktadır. 

“Kudüs Gücü” isimli çeteler birliği eğer sadece Ehl-i Sünnet’ten mazlumları öldürmeye devam etseydi, hiçbir problem yaşanmazdı. Oysa Soleymanî’nin kontrolündeki Haşdi Şabi’nin 27 Aralık 2019’da bir ABD üssüne saldırıp aslen Iraklı bir ABD personelini öldürmesi, kendileri için çizilen sınırı aştıkları anlamına geliyordu. Bir sonraki gün ABD, çeteler birliğinin bir bileşeni olan Irak Hizbullat’ının karargâhını hedef aldı. Bu misilleme saldırısında 27 kişi öldürüldü. Üç gün sonra, 31 Aralık’ta Haşdi Şabi, ABD’nin Bağdat Büyükelçiliği’ni kalabalık bir grupla bastı ve büyükelçilik binasını ateşe verdi. Olayların seyri dikkat çekici bir tırmanışı gösteriyor. ABD Başkanı Trump’ın, Soleymanî’nin öldürülmesinden sonra verdiği beyanat da dikkat çekiciydi: “Savaşı önlemek için yaptık!” Yani “Hey, İran! Sakın haddinizi aşmayın. Eski işlerinize devam edin. Size de muhalif olan Sünnileri istediğiniz kadar öldürebilirsiniz. Ama eğer bize yönelirseniz her biriniz için işte bu kaçınılmaz son vardır!” 

Kasım Soleymanî’nin bir ABD bombasıyla öldürülmüş olması onu Rafıziler nezdinde bir kült hâline getirdi. Cenaze töreni, Rafızi rejime yönelik hoşnutsuzlukların arttığı ve kanlı gösterilerin yaygınlaştığı bir süreçte İran devleti için kısa süreliğine de olsa bir hayat öpücüğü gibi oldu âdeta.

Soleymanî, sözde “Kudüs Gücü”nün komutanı olarak Lübnan Hizbullat’ı ile ilişkilerden sorumluydu. Saddam rejiminin ABD tarafından yıkılmasından sonra Irak’ta Rafızi milis grupların kurulmasında rol oynadı ve Irak’ta hükümetlerin teşkil edilmesine vesile olan birçok siyasi müzakere ve uzlaşı arayışında arabuluculuk yaptı. Aynı zamanda Suriye’de Esed rejimi safında savaşan Şii milislerin örgütlenmesinde önemli görevler yaptı. Muhtemelen Suriye ayaklanması sırasında Nusayrî Esed rejimini kurtaran askerî harekâtların icrasında en kritik isimdi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Kremlin’de görüştükten sonra, Esed’i kurtarmak için Rus ordusunu Suriye’ye konuşlandırmaya Putin’i ikna ettiği ifade ediliyor. Tüm bunların yanı sıra Kuveyt, Bahreyn ve diğer bölgelerdeki daha küçük gruplar da onun komutasındaydı. Öldürülmesinden sonra İranlı generallerin “Kuveyt, Bahreyn ve Arabistan’ı işgal etme” tehditleri savurmaları boşuna değildi.

Zulme Rıza Göstermek ve Zalime Muhabbet Beslemek de Zulümdür

Soleymanî’nin IŞİD’e karşı Irak’ta PKK/PYD güçlerine yardım ettiğini, aynı zamanda Irak’taki Şii milislerin çatı örgütü Haşdi Şabi’nin kuruluşunda da kilit rol oynadığı bilinen bir husustur.

ABD hava saldırısıyla infaz edilen Soleymanî, bir dönem kendi komutasındaki Şii Kudüs Gücü çeteleriyle ABD’nin hava ve kara desteğiyle beraber IŞİD kontrolü altındaki köy, belde ve şehirlerde sivil halka karşı bilançosu hâlâ tam olarak bilinmeyen büyük katliamlar gerçekleştirmiştir. Soleymanî, bu cürümlerinden de anlaşıldığı üzere İran’ın ilke ve inançlardan bağımsız, her türlü menfaati için elinden gelen her şeyi yapan pragmatist/çıkarcı bir tip idi.

Rafızilerdeki pragmatizm o denli belirleyicidir ki Orta Dünya’da ortalığı velveleye veren Soleymanî suikastının istihbaratının, Fars Şiiliğine karşıt bir pozisyonda konumlanan Sadr grubu tarafından ABD’ye verildiğine dair birtakım iddialar ileri sürüldü. Sadr grubunun böyle bir şeyi yapmak için gerekçeleri vardır elbette. Çünkü Soleymanî, kurduğu ve yönettiği çeteler birliği nedeniyle Irak içerisinde Mukteda Sadr’ın ve grubunun önem ve etkinliğini oldukça gerileterek zamanla Irak’ın tek hâkimi olmuştu âdeta. Mukteda Sadr’ın babası Muhammed Sadık Es-Sadr da Irak’ta İran destekli Şiilere karşı yaptığı mücadeleyle tanınıyordu. Önümüzdeki süreç itibarıyla bakıldığında, Fars milliyetçisi Şii İran etkisindeki Irak’ta bu etkinin kırılmasından en çok istifade edecek isim, hem ülkedeki Şii çoğunluğun büyük kısmından destek gören hem de Irak’ta İran destekli olmayan en büyük Şii hareketi yöneten Mukteda Es-Sadr olacaktır.

Acem oyunlarında akıl almaz boyutlarda ve sürprizlerle dolu gösteriler tüm hızıyla devam ediyor!

Kendine “Kudüs Gücü” adını koyarsın, Ramazan ayının her son cumasını “Kudüs Günü” ilan edersin, “İsrail’i haritadan sileceğim!” diye parmak sallarsın. Ve artık hem Rafızi rejimin hem de ABD’nin kirli bagajını ağırlaştırdığın için Kudüs’ü siyonizmin başkenti yapanlar tarafından bir gece ansızın infaz edilirsin.

Suriye ve Irak’ta özellikle de 2011’den bu yana katlettiğin on binlerce mazlum bir anda unutuluverir ve Filistin’deki HAMAS ile Filistin dışındaki HAMAS’çılar tarafından “Kudüs Şehidi” ilan ediliverirsin.

Soleymanî’nin öldürülmesini siyaseten istismara kalkışarak şehadet ve intikam hamasetiyle memnuniyetsiz halkı etrafında toplayan ama bir ölünün defnini bile beceremeyen; yas tutanların yasını tutturmayla sonuçlanan beceriksizliğini örtmek için bu kez misilleme planlarını erkene çeken; rejime yönelik boğucu havayı değiştirmek için göstermelik intikam şovuna soyunan ve henüz gün doğmadan ne kadar boyası foyası varsa dökülen; en çok becerdikleri popülizm politikası da fos çıkan; gövde gösterisi fiyaskoyla sonuçlanan; vatandaşlarını geçmişin zafer ve travma menkıbeleriyle dolduruşa getiren; ölüleri hiçbir zaman gömmeyerek onları dirilerle beraber kullanılacak araç gibi gören; özellikle son olaydan sonra köpürttüğü fanatik duyguları sömürme fırsatlarını yüzüne gözüne bulaştıran yorgun ve kifayetsiz bir rejimin dramı, trajedisi, çırpınışları ve çaresiz kıvranışları dünyanın gözleri önüne serilmiş oldu.

Soleymanî’nin yası, İmam Huseyn’in şehâdetinden beslenen tarihsel ağıdın ürettiği duygusallıkla etkileşim sağlanmasına zemin hazırladı. IŞİD veya bir başka Sünni grup tarafından suikasta uğramış olsa muhtemelen bu çapta bir etkiye sebep olmazdı. Zira böyle bir durumda hem suikastçı karşı tarafın propogandası yapılmış olacak hem de kitleler üzerinde hezimet psikolojisi bulutları yayılmış olacak idi. İntikam naraları da hamasetten öteye geçemeyecekti. Sonuçta Soleymanî, on binlerce Sünni’nin katili olduğu için kısasen öldürülmüş olacağından Rafızi İran’ın intikam naraları da havada kalırdı. 

Soleymanî’nin öldürülmesi, yabancı düşman olarak “Büyük Şeytan Amrika!” imgesinin kitleleri birleştirecek şekilde güncellenmesi açısından rejim için kullanıma olabildiğince elverişli bir sonuç doğurdu. Fakat son birkaç yıldır yükselen itirazlarla meşruiyeti sorgulanan rejime; kitleleri büyük ölçüde kendi etrafında konsolide etme fırsatı verdiyse de Ukrayna yolcu uçağının büyük bir askerî beceriksizlikle düşürülmesi ve ABD üslerine füze saldırılarında 80 Amerikan askerinin öldürüldüğü hikayesinin uydurma/fasarya olduğunun ortaya çıkmasından sonra son süreçte öncekilere kıyasla daha ciddi hoşnutsuzlukların yaşanması ihtimali güçlenmiştir. 

Herkesin iyi bildiği üzere İran uzun yıllardan bu yana Suriye ve Irak halkına tarifi ve telafisi imkânsız katliamlar ve yıkımlar yaşatıyor. Yine malumdur ki İran bu siyasetini tamamıyla Şii -farklı bir din- ve Farsî (milliyetçi) siyaset zemini üzerine kurmuştur. Sahtekârlığın ve üçkâğıdın bir başka boyutu da Irak’ta ABD ordusuyla, Suriye’de de Rus ordusuyla beraber Irak ve Suriye halkına karşı savaşan İran devleti olgusu orta yerde duruyorken, Kudüs yolunda ve direniş ekseninde ilerleyip İsrail’e karşı savaşıyormuş gibi bir algının kasıtlı olarak oluşturulması ve Rafızi propagandistlerce insanların zihnine pompalanmasıdır. 

Yaptığı binlerce cinayeti “mağduriyet” ve “anti emperyalizm” pelerini arkasına gizleyen Rafızi İran’ın bu kirli bagajını yüklenerek hem Soleymanî hem de Rafızi rejimin istikbali için karalar bağlayıp ağıt yakanların çok büyük bir çoğunluğunun; Amerikancı, Kemalist, Laik ve “Türkiye İran Olmayacak!” diye slogan ata ata “Farenjit”leri sık sık yeniden nükseden omurgasızlardan olması da ayrıca dikkat çekicidir.

 


[1].     6/En’âm, 129

[2].     96/Alak, 19

[3].     Fars Haber Ajansı, 05 Ocak 2020 haber bültenleri

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver