Biz’e Benden Bir Hatırlatma!

Allah’ın adıyla.

Allah’a hamd, Rasûlü’ne salât ve selam olsun.

Es-Selamu aleykum ve rahmetullahi ve berakatuhu.

Kıymetli Muvahhide Bacım!

Afiyet içinde olmanı umuyor ve Rabbimin rahmetiyle seni saliha kullarının arasına dahil etmesini niyaz ediyorum. Mektubumu öncelikle sana ve izninle hem cinsin olan dava arkadaşlarına yazıyorum.

Allah’a (cc) hamd olsun ben iyiyim. Verdikleri sayısız, aldıkları ise sınırlı olan Rabbimin nimetleri arasında günlerimi geçiriyorum. Sıkıntılarımız yok mudur, elbette vardır. Bu bir imtihandır ve sabrı zorlayan sıkıntıları olacaktır. Fakat tesellimizde vardır ve tesellimiz gönül kırıklıklarımızı cebr eden, El-Cabbar olan Allah’ın bizimle beraber olması, El-Karîb olanın yakınlığı, Erhamu’r Rahimîn olanın merhamet ve şefkatidir. O (cc) yanımızda ise, tüm dünya karşımızda olmuş ne gam!

Şimdi izninle sorduğun sorulara geçiyorum:

Sen de biliyorsun ki, Allah’ın (cc) üzerimizdeki nimetlerinden biri, hatta en önemlisi kardeşlik nimetidir. Çünkü bizim kardeşliğimiz kesbi değil, vehbidir. Yani Allah (cc) kalplerimizi birbirine ısındırmış ve bizleri kardeş kılmıştır.

“Allah’ın ipine hep beraber/topluca tutunun ve ayrılığa düşmeyin. Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın! Bir zamanlar düşmandınız da Allah kalplerinizi birbirine ısındırmıştı. O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Siz ateş çukurunun kenarındaydınız da sizi ondan kurtarmıştı. Hidayete eresiniz diye ayetlerini sizin için açıklamaktadır.” 1

Aslı Allah’tan olan bu nimeti korumak, geliştirmek ve gıpta edilesi bir salih amele çevirmek ise -yol ve yöntemi belirtilmekle beraber- bizim insiyatifimize bırakılmıştır. İzninle bu cümleyi biraz açmak istiyorum.

Allah’ın (cc) nimetiyle kardeş olan bizler, bazı emir ve yasakları gözetmek zorundayız. Müminin mümin üzerindeki hakları olan selamlaşmak, hasta ziyareti, davete icabet, cenazeye iştirak ve nasihatleşmek veya Hucurat Suresi’nde belirtilen zan, tecessüs, gıybet, dalga geçmek ve asılsız haberlerden sakınmaya gayret etmeliyiz.

Bütün bu hakların temelindeyse ‘biz’ anlayışını kavrayabilmek yatmaktadır. ‘Kardeşim ben, ben de kardeşimdir’ idrakine ulaşınca zikrettiğimiz haklar ve fazlası kendiliğinden hayata geçebilmektedir. Zira yüce Allah örnek nesli bu anlayışla terbiye edip eğitmiştir. Örnek olarak Aişe annemizin uğradığı iftirayı yani ‘İfk’ hadisesini gösterebiliriz. Bu hadise üzerine inen ayetlere baktığımızda ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır:

“Onu işittiğiniz zaman, mümin erkeklerin ve mümin kadınların kendileri için hayır düşünmeleri ve ‘bu apaçık bir iftiradır!’ demeleri gerekmez miydi?” 2

Olayın muhatabı Aişe annemizken, adeta tüm müminler iftiraya uğramış gibi bir dil kullanılıyor. ‘Aişe hakkında…’ denmiyor da ‘nefisleriniz hakkında’ deniyor.

Verilmek istenilen mesaj gayet açık ve anlaşılır:

Siz, bir vücudun azaları gibisiniz. Birinize yapılan iyilik de kötülük de hepinize yapılmış gibidir.

Allah Rasûlü de (sav) bu ilke üzere ashabını eğitiyor, farklı münasebetlerle hatırlatmalarda bulunuyordu.

“Müminlerin birbirini sevmek, şefkat göstermek ve destek olmada misali bir bedene benzer. Onun bir azası hastalanacak olsa; bedenin tamamı sıtma ve uykusuzluk hali gibi ızdırap duyar.” 3

Bu demektir ki, mümin, kardeşinin derdine bîgane kalamaz. Kalıyorsa bu onun imanında bir problem olduğunu gösterir. Şimdi istersen asıl meseleye gelelim; sen, ben! Kardeşlerimizin derdiyle ne kadar ilgiliyiz? Derdi olan bir kardeşimizin sıkıntı ve ızdırabını yüreğimizde hissediyor muyuz? Cevabın evet ise, Allah’a hamd et. Yok eğer cevabın hayır ise, bence bu noktayı biraz irdeleyelim. Çünkü, bir yönüyle imani diğer bir yönüyle ahlaki bir sorunla karşı karşıyayız.

Nasıl mı? Şayet ‘müminler kardeştir’ ilahi fermanından yola çıkacak olursak diyebilirim ki bir insan ya mümin olmadığından ehl-i imanı kardeş edinmez ya da kardeşlik ahlakından uzak olduğundan. Birincisi imani, ikincisi ahlaki bir problemdir. İkincisi ilk etapta daha az zararlı görünse de aslında öyle değil. Çünkü zayıf ahlak, zayıf imanın; yok denecek kadar az ahlak, yok denecek kadar az imanın alametidir. Yani hangi boyutundan bakarsak bakalım tehlike büyük bacım.

Nefsimi ve nefsini test edebilmemiz için bir soru sormak istiyorum:

Çok yakın zamanda, peşpeşe olmak üzere, bazı kardeşlerin zulme maruz kaldı. Onlar, ‘Rabbimiz Allah’tır’ dedikleri için, imanlarında sınandılar. Ancak, tek sınanan onlar değildi. Sen, ben, biz hepimiz sınandık. İmtihanın birinci dereceden muhatapları sabır ve sebatla; ikinci dereceden muhatapları bizlerse destek ve yardımla sınandık.

Sormak istediğim soru tamda bu! İmtihanı kazandık mı, kaybedenlerden mi olduk? Sadıklardan mı yazıldık, yalancılardan mı?

“Elif, Lam, Mim. Yoksa insanlar, iman ettik dedikten sonra imtihana tabi tutulmadan bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun ki, onlardan öncekileri imtihan ettik. Elbette Allah, doğru olanları da, yalancıları da bilir. (Ve imtihanlarla insanların da bilmesini sağlar.)” 4

Mesela dua ettik mi? Birilerine ‘Kardeşlerim için ben ne yapabilirim?’ diye sorduk mu? Çocuklarımızı etrafımıza toplayıp, ‘Şöyle şöyle bir derdimiz var, hep beraber dua edelim ve aile olarak neler yapabiliriz bunu konuşalım.’ dedik mi?

Bu musibeti yaşayan kardeşlerimize bir mektup yazıp, onların yanında olduğumuzu gösterdik mi?

Bu soruları uzatabilirim… Şimdi ben sormayı bırakıyorum, ama sen bırakma! Sormaya devam et. Çünkü bu itikadi ve ahlaki yaraya neşter vurmalıyız. Vurmalıyız ki canımız acısın. Acısın ki kaybettiğimiz değerlerin farkına varalım.

Bu nasıl bir cimriliktir ki; mümine, mümin kardeşi için dua etmeyi unutturmuştur? Bu nasıl bir nankörlüktür ki, kişi kendi, ailesi, mutfağı, eşyaları dışında kardeşleri olduğundan bîhaber yaşamaktadır?

Kıymetli Bacım!

Diyebilirsin ki, bunlar erkeklerin sorumluluğu değil midir? Onların aile reisi olarak bizleri eğitmesi, yol göstermesi, bilinç kazandırması gerekmez mi?

Bu sorunun bir uzun bir de kısa olmak üzere iki ayrı cevabı vardır. Uzun cevabın yeri burası değildir. Kısa cevap ise; evet, bu erkeklerin sorumluluğundadır…

Gerçek şu ki, bazı erkekler sorumluluğunun farkında ve gereğini yapmaktadır. Bazısı ise, sorumluluğunun farkında olmasa da hatırlatma ve öğütle kendine çeki düzen vermekte, gaypta Allah’tan korktukları için nasihatten faydalanmaktadır. Bir diğer kısım var ki; kalpleri katılaşmıştır. Yumuşak bir uyarının da, etkileyici bir nasihatin de hiç faydası olmaz. Böylesinin kalp katılığını cehennem ateşi eritecektir.

Böylesi bu yazıyı okur: ‘Benlik birşey yok, hoca sana sesleniyor.’ der. Sen Allah’ın saptırdığını hidayet edecek, körelttiğine gösterecek, sağırlaştırdığına işittirecek ve alçalttığına değer verip yüceltecek bulamazsın.

Demem o ki, birinci sınıfa söylenecek sözüm yok. Rabbim beni de onlardan kılsın. İkinci sınıfa fazlasını söylemeye gerek yok, buraya kadar söylenenler onu Rabbine yöneltmiştir. Üçüncü sınıftan olmaktan Allah’a sığınıyorum. Rasûlleri dahi dinlememiş, uyarılarını dikkate almamış, gülmek ve eğlenmek için yaratıldığını düşünen böylelerine ise söylenecek sözüm yok.

Sana seslenmemin bir nedeni de şudur: Sen, Allah’ın (cc) rahmet sıfatının tecelli ettiği ve rahmeti kendisiyle anladığımız annesin. Hangi hatip veya yazar Allah’ın rahmetini anlatacak olsa, tıkanır. Kelimelerin dar kalıpları, tüm varlığı kuşatan ilahi rahmeti anlatmaktan aciz kalır. İşte tam o noktada konuyu zihinlere yaklaştırıp somutlaştırmak için, ‘anne’ der hatip. ‘Bir annenin evladına olan şefkat ve merhametini düşünün!’ der. ‘İşte Allah’ın rahmeti bundan milyonlarca, milyarlarca hatta sonsuz kat daha fazladır.’ der. O zaman meselenin enginliğini anlar gibi oluruz. ‘Bir annenin karşılıksız sevgi ve merhameti dahi bizleri hayrete düşürüyorsa, acaba bunun tümünü elinde bulunduran Allah’ın merhameti nasıldır?’ diye tefekküre koyuluyoruz.

Sen rahmetsin, merhametsin, sâfî şefkatsin…

İşte bu sebeple sana sesleniyorum. Allah’ın (cc) yardımı ve kardeşlerinin desteğiyle sabreden mazlumlara, sen şefkat göstermez, yardım etmez, duanı esirgersen kim ne yapsın ki? Ya da sen söyle sana değil de kime sesleneyim?

Kıymetli Bacım!

Biz cahiliyenin en karanlık yüzü olan ve hayatın her alanına müdahale eden modern cahiliye döneminde geldik. Modern cahiliye, kapitalist yani bencil ve bireyci bir anlayışı ekonomi diye benimsedi. ‘Her koyun kendi bacağından asılır!’ dedi, zehirledi bizi. ‘Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın!’ dedi, zehirledi bizi. ‘Gemisini kurtaran kaptan!’ dedi, zehirledi bizi.

Eskiler, ‘Her insan zamanın çocuğudur.’ derdi. Biz de bu zamanın çocuklarıyız ve hiç farkında olmadan bu anlayışla zehirlendik. Şimdi ise hiç farkında olmadan çocuklarımızı zehirliyoruz. Şöyle ki;

Bir alkolik düşün. Alkolün zararlarını biliyor, sevdiklerini de bu illetten uzak tutmak istiyor. Ama gel gör ki, her gün sofraya alkol koyuyor, içiyor ve sarhoş oluyor. Bir zaman sonra alkol aile efradı arasında normalleşiyor. Bir yudum, bir doz derken aile de bağımlı hale geliyor.

Bir zaman sonra baba da alışıyor duruma ve ‘böyle gelmiş böyle gider’ havasına giriyor.

Biz, çocuklarımıza paylaşmanın, başkalarının derdiyle dertlenmenin, merhametin önemini sözlü olarak anlatıyoruz. Ancak davranışlarımız farklı şeyler söylüyor. Ne olursa olsun bizim hayatımız ve önceliklerimiz değişmiyor. Evimiz, arabamız, mutfağımız, dolaplarımız hep ilk sırada ve ana gündemimiz. İnsanların hayatı alt üst oluyor, bizim gözlerimiz çorak topraklar gibi kuru. İnsanların ahı arşı titretiyor, bizim ellerimiz Ebu Leheb’in elleri gibi kuru, semaya kalkmıyor… İşte böyle böyle zehirleniyor çocuklarımız. Mazlumiyet edebiyatı yapmayı ama mazlumlar için hiçbir şey yapmamayı öğreniyorlar. ‘Kardeşim’ derken ağızlarından bal damlıyor ama yürekleri zehir damıtıyor. Bir taş gibi kalpleri, belki taştan da katı.

Bacım!

Kaybettiklerimiz bununla da sınırlı değil. Çok daha fazlasını kaybediyoruz.

Örneğin, Rabbimizi kaybediyoruz. Evet, yanlış duymadın. Allah’ı (cc) kaybediyoruz… Çünkü Allah, darda olanın, zorda kalanın, zulüm altında inleyenin yanındadır. Ve kardeşine koşan aslında Allah’a koşuyor, kardeşinden kaçan da aslında Allah’tan kaçıyordur.

“Allah kıyamet günü buyurur ki: ‘Ey Âdemoğlu! Hastalandım ama sen beni ziyaret etmedin.’ İnsan derki: ‘Ya Rabbi! Sen alemlerin Rabbi olan Allah iken nasıl seni ziyaret edebilirim? Buyurur ki: ‘Falanca kulum hastalanmıştı, şayet onu ziyaret etsen beni onun yanında bulacaktın. Ey Âdemoğlu! Senden beni doyurmanı istemiştim ama sen beni doyurmadın.’ İnsan der: ‘Ya Rabbi! Seni nasıl doyurabilirim ki? Sen alemlerin Rabbi olan Allah’sın!’ Buyurur ki: ‘Falanca kulum senden yiyecek istedi, onu doyurmadın. Onu doyurmuş olsan, şimdi o iyiliğini benim yanımda bulacaktın…” 5

Kardeşinin derdiyle dertlenmeyen, kardeşinin çağrısına icabet etmeyen, görünürde kardeşinden kaçıyor olsa da hakikatte Allah’tan kaçıyordur!

‘Keşke kaybettiklerimiz bununla sınırlı kalsaydı!’ Öyle olmuyor… Allah’tan (cc) kaçınca, O’nun yardımından, rahmetinden ve sevgisinden kaçmış oluyoruz.

“Müslim, müslimin kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu (düşmanlarına) teslim etmez. Kim kardeşinin ihtiyacını gidermek için koşturursa, Allah da onun ihtiyaçlarını giderir/ona yardımcı olur. Kim bir müslimin dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da onun ahiret sıkıntılarından birini giderir. Kim de bir müslimin ayıbını örterse Allah da kıyamet günü onun ayıplarını örter.” 6

Kardeşlerimizin dertlerine ilgisiz kalınca, lisan-ı halimiz şöyle talihsiz bir ilanda bulunuyor; ‘Allah’ım! Benim sana ve yardımına ihtiyacım yok. Her işimi kendim halledebilirim.’ Yazması ve okuması dahi zor bir cümle. Müminin mümin kardeşi için ayna olması biraz da bundandır. Nasıl ki ayna, olanı olduğu gibi, ne eksik ne de fazla gösterir. İşte mümin de böyledir. Canını yaksa da, kusurlarını ve ayıplarını gösterir sana.

“Adamın biri başka bir beldede oturan kardeşini ziyaret etmek için yola koyuldu. Allah, yol üstünde onu bekleyen bir melek görevlendirdi. Adam gelince: ‘Nereye gitmek istiyorsun?’ diye sordu. ‘Falanca beldede bir kardeşim var, onu ziyaret etmek istiyorum.’ diye cevap verdi. Melek: ‘Ona yaptığın iyilik var da onun için mi arkadaşını ziyaret ediyorsun?’ dedi. Adam: ‘Hayır’ dedi. ‘Onu Allah için sevdiğimden ötürü ziyaret ediyorum.’ Melek: ‘Ben Allah’ın sana yolladığı bir elçiyim. Sen, onu Allah için sevdiğin gibi, Allah’ın da seni sevdiğini bildirmemi istedi.” 7

Evet, Allah’ın (cc) sevgisinden mahrum oluyoruz. Çünkü, birbirini Allah için sevenler, birbirleri için koşturur, fedakârlık yapar, ziyarette bulunur.

Daha fazlasını da kaybediyoruz. Allah’ın (cc) özel misafiri olmayı mesela. İnsanlar, kıyamet günü sınıf sınıf olurlar. Her bir insan günahlarının derdine düşer. Öyle bir korku ve kaygı hakim olur ki havaya; anne, çocuğundan vazgeçer, baba evladından kaçar, dost dostuna sırt döner.

Bu manzaranın istisnaları da vardır. Onlar, Allah’ın (cc) özel misafirleridir ve arşın gölgesinde gölgelenmektedirler.

“Kıyamet günü Allah şöyle buyurur: ‘Nerede birbirini benim için sevenler? Hiçbir gölgenin olmadığı bu günde onları kendi gölgemde gögelendireceğim.’ ” 8

Dahası var elbet. Allah Rasûlü’ne (sav) kulak vermeye devam edelim:

“Kıyamet gününde öyle insanlar vardır ki; nebiler ve şehidler dahi, Allah’a olan yakınlıkları nedeniyle onlara gıpta eder. ‘Kimdir onlar?’ denilince ‘Onlar, akrabalık ve mal için değil de, Allah’tan bir destekle ve Allah için birbirini sevenlerdir. Allah’a yemin olsun ki onların yüzü nurdandır ve onlar nurdan (minberler) üzerindedirler. İnsanlar korktuğunda korkmaz, üzüldüklerinde üzülmezler. Sonra: ‘Dikkat edin! Allah dostlarına korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.’ ayetini okudu.” 9

Evet bacım,

Mazlumun sahibi Allah’tır ve Allah (cc) kendi yolunda eza görenlerin yanındadır. Yani, müslim kardeşini yardımsız bırakarak sen kaybediyorsun, biz kaybediyoruz, zehirlediğimiz çocuklarımız kaybediyor.

Şimdi sorunun cevabına geliyorum. ‘Bu illetten kurtulmak için ne yapabiliriz?’ diyorsun. Mektup içinde yazdıklarıma ek olarak sana, kendime ve aynı dertten muzdarip kardeşlerine şunları tavsiye edebilirim:

Öncelikle kardeşlerini sev, onları sevdiğini hisset. Sonra da Allah Rasûlü’nün (sav) tavsiyesi üzere sevgini kardeşlerine bildir.

“Kişi kardeşini sevdiğinde, onu sevdiğini bildirsin.” 10

Madem Allah Rasûlü’nün tavsiyesine uyacağız, sözlü sünnetinin yanında fiili olarak da onu örnek alalım. Onun (sav) Muaz bin Cebel’e sevgisini belli ederken avuçlarını avuçlarının içine alıp ‘Seni seviyorum ey Muaz!’ dediği gibi yapalım. Hergün bir kardeşinin elini tut, gözlerinin içine bak ve ‘Seni Allah için seviyorum. Bizleri dininde kardeş kılan Allah’a hamd olsun!’ de.

Kimseyi göremediğin gün bir mesaj, bir not, bir mektup yaz kardeşlerine…

Sonra, günlük bir zaman ayır ve derdi olan her bir kardeşin için dua etmeye çalış. Buna çocuklarını da dahil et. Göreceksin yaptığın dualar size fazlasıyla geri dönecek, siz başkalarının derdine duayla koşarken görünmez bir kudret de sizin yardımınıza koşacak. Çözülmez sanılan dertler çözülecek. Değişmez sanılan huylar değişecek. Başkaları için yaptığınız dualar rahmet olup evinizde çağlayacak, bereket olup üstünüze yağacak.

“Her kim gıyabında kardeşine dua ederse, o işle görevli bir melek şöyle karşılık verir: ‘Amin (Allah) sana da benzerini versin.’ ” 11

Sonra da, mali birşeyler yapabilirsin. Evinizde yapılacak her harcamada; fakirin, mahrumun, miskinin, mazlumun ve darda olanın hakkını ayırırsınız. Böylece önce kendine ardından evlatlarına ‘biz’ bilinci kazandırmış olursun.

Son olarak ameli bir şey yapabilirsin. Zaman, mekan ve maddi durumunun el verdiği oranda her hafta veya her ay ya da daha uzun bir zaman diliminde kardeşlerin için çabalar, gönüllerini yatıştırıp yüklerini hafifletecek adımlar atarsın.

Değerli Bacım!

Ben, söyleyebileceklerimin sonuna gelmiş bulunuyorum. Umuyorum Rabbim bu satırları gönlüne şifa, sıkıntına derman ve samimi arayışına rehber kılar. Seni ve tüm dava arkadaşı hem cinslerini Allah’a emanet ediyor, her nerede olursanız mübarek kılınan ve Allah (cc) tarafından sevip razı olunan kullardan olmanızı diliyorum. Selam ve dua ile…

Halis Bayancuk (Ebu Hanzala)

Silivri 9 No’lu Kapalı Cezaevi, Silivri/İstanbul

1 . 3/Al-i İmran, 103

2 . 24/Nur, 12

3 . Buhari, 6011; Müslim, 2586.

4 . 29/Ankebut, 1-3

5 . Müslim, 2569

6 . Buhari, 2442; Müslim, 2580.

7 . Müslim, 2567

8 . Müslim, 2566

9 . Ebu Davud, 3572

10 . Ebu Davud, 5124; Tirmizi, 2392.

11 . Müslim, 2732

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver