KERAMET MESELESİNİ NASIL ANLAMALIYIZ ?

Hamd, Allah’a; salât ve selam, O’nun Resûl’üne olsun…

Geçmiş yazılarımızda Recî’ Vakıası’yla ilgili olarak çıkartabileceğimiz bazı dersler üzerinde durmuştuk. Bu kıssada aynı zamanda İslam inanç sistemi içerisinde yer alan keramet meselesiyle ilgili de önemli bir bölüm vardır. Hem Asım hem de Hubeyb’in (ra) başından geçenler, meşru olan kerametin nasıl olacağını bize gösteren delillerdir:[1]

“Onu öldürmeye karar verdiklerinde bir ustura istedi. O sırada küçük oğlum onun yanına gitmişti. Hubeyb onu kucağına oturtmuştu.

Benim korktuğumu görünce, ‘Onu öldüreceğimi mi düşünüyorsun? Vallahi böyle bir şey yapmam.’ dedi.

Ben onun kadar hayırlı bir esir görmedim. Mekke’de hiçbir meyve yokken elinde bir salkım üzümle üzüm yediğini gördüm.”[2]

“Müşrikler Müslimleri kuşatınca, ‘Teslim olun, size eman verelim.’ dediler.

Asım, ‘Ben müşrikin korumasını kabul etmem.’ dedi, onlarla çarpıştı.

Asım’ı, yedi kişiyle beraber şehit eden, Hubeyb ve Zeyd’i satın alan Kureyş, Asım’ın cesedini getirsin diye birilerini gönderdi. Asım, Bedir’de onların efendilerinden birini öldürmüştü. Allah, Asım’ın üzerine bir arı topluluğu yolladı. Kureyş’in elçisinden Asım’ı korudular. Onun cesedinden hiçbir şey alamadılar.”[3]

Keramet: Allah’ın (cc) sevdiği kullarına ikramda bulunması, alışılmışın dışında hâlleri onların eliyle icra edip onları desteklemesidir. Bu tarz durumlar farklı kişilerin elinde de gerçekleşebilir. O hâlde kişi Peygamber ise bu harikulade olay mucize, salih bir insan ise keramet, imani ve ameli açıdan problemli bir kişi ise sihir, kehanet olarak adlandırılır.

Kitap ve sünnetin şahitliğiyle keramet haktır. Recî’ Vakıası ile ilgili başlangıçta zikrettiklerimiz bunun delilidir. Bununla beraber günümüzde ve geçmişte bazı kişiler keramet ehli olduklarını iddia edip insanların peşlerinden gelmelerini sağlamaya çalışmışlardır. Bu durumda neyin keramet, kimin keramet ehli olduğunu anlamak önemlidir.

1. Keramet Sahibinin İman, Takva Ehli ve Salih İnsanlardan Olması Gerekir

Keramet, Allah’ın salih kullarına desteğidir. Bu da iman ve takvaya bağlanmıştır:

“Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de. Onlar, iman edip de takvaya ermiş olanlardır. Dünya hayatında da ahirette de onlara müjde vardır. Allah’ın sözlerinde asla değişme yoktur. İşte bu, büyük kurtuluşun kendisidir.”[4]

Şayet bu ölçü kabul edilmez ise o zaman Firavunun sihirbazları ile Deccal’in de keramet ehli bir kişi olduğu rahatlıkla iddia edilebilir.

“Demişti ki: ‘Başlayın.’ (Sihir aletlerini yere) atınca insanların gözlerini büyülediler, onları dehşete düşürdüler ve büyük bir sihir ortaya koydular.”[5]

“Deccal çıktığında onunla beraber su ve ateş olacaktır. İnsanların su sandığı ateş, ateş sandıkları ise sudur. Sizden biri bu durumu görürse ateşe girsin. O serin ve tatlı bir su gibidir.”[6]

“Deccal çıkar… Onun Medine’ye girmesi yasaktır. Medine yakınlarına bir yere gelir. O gün bir adam onun karşısına çıkar. O, insanların en hayırlılarındandır.

Deccal’e şöyle der: ‘Şahitlik ederim ki sen Allah Resûlü’nün bize haber verdiği Deccal’sin.’

Deccal insanlara der ki: ‘Onu öldürüp tekrar diriltsem şüpheniz kalır mı?’

‘Hayır.’ derler.

Onu öldürüp tekrar diriltir.

O adam, ‘Vallahi senin Deccal olduğun hususunda iyice emin oldum.’

Deccal onu tekrar öldürmek ister, lakin başaramaz.”[7]

Allah (cc), müminlere destek verdiği gibi şeytanlar da kendi dostlarına destek verirler. Aynı şekilde Allah (cc), fasıkların eliyle de bu dine yardım edebilir. Peygamber (sav), Müslimlerin zafer kazanmasına neden olan lakin aldığı kılıç darbesine tahammül edemeyerek intihar eden birisi için, “Şüphesiz ki Allah facir olanların eliyle de bu dine yardım eder.” buyurmuştur.[8] Özellikle savaşlarda açığa çıkan olağanüstü hâller bu hadisin ışığında ele alınmalı, sahiplerinin akide ve amelde istikamet üzere olup olmadıklarına bakılmalıdır.

2. Keramet Olduğu Kabul Edilen Hâl Masiyet Olmamalı, Şer’i Kuralların Dışına Çıkmamalıdır

Olağanüstü bir hâl masiyetse ve şer’i sınırların dışına çıkılmışsa bunun şeytani bir hâl olduğu anlaşılmalıdır.

İbnu’l Cevzi (rh) “Şeytanın Ayartması/Telbisu’l İblis” isimli eserinde buna dair güzel örnekler verir:

“Şeyhin birine olağanüstü hâller arz olur. ‘Yanında bulunan tüm azıkları at! Sana velayet nuru izhar olsun’ denir. Şeyh elinde bulunan yol azığının tümünü atar.

İbnu’l Cevzi bunun üzerine, ‘Bu kıssanın batıl olduğu anlaşılır. Çünkü evliyalar şeriata muhalefet etmezler. Şeriat ise malı zayi etmeyi yasaklamıştır.’ demiştir.”[9]

“Birgün abdest suyuna ihtiyacım oldu. O ânda cevherden bir su testisi ve gümüşten bir misvak yanımda belirdi. Suyla abdest alıp, gümüş misvakla dişlerimi temizledim.’ Sofinin bu kerametine İbnu’l Cevzi şöyle der: ‘Şayet bu anlatılan doğruysa, sahibinin cehaletine işaret eder. Şayet fıkıhtan anlasaydı gümüş misvak kullanmanın caiz olmadığını bilirdi. O bunu keramet zannetse de Allah yasakladığı şeyle insanlara ikramda bulunmaz.’ ”[10]

Günümüzde keramet meselesi çok daha önem arz etmektedir. Çünkü kimin ne yaptığına bakmaksızın her harikuladelik toplum tarafından alıcı bulmakta, insanlar sapmakta ve saptırılmaktalardır. Bunun ahir zamanda daha da şiddetleneceğinin en büyük delili Deccal kıssasıdır.

Kıssayı incelediğimizde bir İslam toplumunda en başta bilinmesi gereken aslu’d-din dediğimiz konuların dahi bir kişinin yaptığı olağanüstü fiiller nedeniyle unutulabildiği görülmektedir. Ve bu fitneden kendisini koruyan, sünneti bilen ve onunla amel eden tek başına bir gençtir.

Neden sadece tek bir kişi bu sapkınlıktan kendini muhafaza edebilirken toplum bir bütün olarak sapıtmıştır? Çünkü Nebi’mizin (sav) pak sünnetinin izlerinin silinmeye başladığı asırlardan itibaren yavaş yavaş tasavvufla beraber İslam toplumuna giren yanlış keramet anlayışı toplumu bu hâle getirmiştir. İnsanlar kimin ne yaptığına bakmaksızın her olağanüstü hadiseyi keramet olarak saymaktalardır.

Tevhid ve sünnet ehli Müslimler tüm peygamberlerin, ümmetlerini uyardığı bu fitneye karşı vahyin aydınlatıcı ve ayırıcı bilgisine tutunmalı; zan, hurafe ve mitolojik hikâyeleri gönüllü alıcılarına bırakmalılardır.

Duamızın sonu, âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdetmektir.


[1]. Bu yazı, Halis Bayancuk Hocamızın “Keramet Tasavvuru” yazısından özetlenmiştir. İlgili içeriğe ulaşmak için karekodu okutabilirsiniz.

[2]. Buhari, 4086

[3]. Buhari, 4086

[4]. 10/Yûnus, 62-64

[5]. 7/A’râf, 116

[6]. Buhari, 3450; Müslim, 2934

[7]. Buhari, 7132; Müslim, 2938

[8]. bk. Buhari, 3062; Müslim, 111

[9]. Şeytanın Ayartması/Telbisu’l İblis, İbnu’l Cevzi, s. 371

[10]. age. 368

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver