Yazıklar Olsun Şu Kavme…

 

İslam’ı; nesebi ve teninin rengi gibi doğuştan kazanılan ve hayatını hangi itikadi veya siyasi mecrada sürdürürse sürdürsün ölümüne kadar devam edecek müktesep bir hak olarak görenler…

Tevhid imamı İbrahim’in aleyhisselam ismi zikredildiğinde zihinleri, onun gibi putkıran olup İsmail’ini kurban etmek meselesinden ziyade, bir kurbanlıktan ne kadar kavurma çıkabileceği konusuyla meşgul olanlar…

‘Allah’ın dinini yeryüzünde hâkim kılmak için topyekün mücadele edip yerin altını (şehitlerle) doldurmadıkça izzetli bir hayat yaşamak mümkün değildir…’ diyerek yola çıktığı halde, demokrasi podyumunda boy gösterip, müteşeddit bir irade beyanı ile sandıkların içini doldurmaya koşanlar…

Kalpleri paslı tenekeden bir ağ gibi sarıp kuşatan ve karartıp kasvetlendiren küfür şubesi cinsinden cürümleri basit ayrıntılar olarak saymakla, asli küfrün karanlığına bir daha çıkmamacasına dalanlar…

Halkı, Müslümanlığı(!) tadımlık, cahiliyesi ise doyumluk bir kıvama getirmek için; inanç ve amel olarak her türlü yozlaşmanın önünü açıp teşvik eden ve bu yolu gösteren hocaefendiler, kanaat ve şenaat önderleri, başkanlar ve başkan oğlu başkanlar…

Şeytan fitlemeleriyle hevasının eseri olarak ortaya çıkan ve ilmin hilafı olan zan üzere birkaç kelam mırıltısı üretip yakasına da Müslüman(!) rozeti takarak, boynuna özenle geçirilen özel ya da resmî ‘kusmuk ambalajları’na, tevhide ve muvahhidlere yönelik nefretini fışkırta fışkırta boca eden ful kompleksli, zavallı ‘insan karikatürleri’…

Tevhid ehlini ‘mücessime’ diye etiketlendirirken, bağlı ve muti oldukları kendi şeyhlerinin kâinatta tasarrufta bulunma yetkisine sahip olduğuna itikad eden ve İslam’ı da sırf birkaç virdden, nakışlı takkeden veya şık bir cübbeden ibaret sayan ve her devre/her rejime uyum ve intibak sağlamada mahir tasavvuflar…

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem başta olmak üzere, müminlerin anneleri olan tertemiz eşlerine ve seçkin ashabına karşı âdeta kontrol altına alınmayan bir yangının, çıktığı mahalli tandıra çevirmesi gibi o kasvetli yüreklerini çatlatan bir nefret ve öfke besleyerek; Ehli Sünnet Müslümanları tekfir eden, onlara saldırıp yurtlarından süren, savunmasız sivilleri infaz eden, Müslüman bacılarımızın iffetlerini talan eden ve tüm bunları adına Şia dedikleri ehli kitap ile putperestlik arası bir din adına yapan Rafızilere hâlâ kardeşlik muhabbeti takdim ederek onlara dostluk besleyen yerli Rafıziler…

Kalplerin taşlaşıp mozaik gibi parça parça olmasının, gözlerin kaymasının, ayakların dolanmasının, sadece kulvarların değil, asıl mecraların dahi değiştirmesinin, ihtilafların, hizipçiliğin, ayrışmanın, parti parti bölük pörçük parçalanmanın ve daha sayılamayacak kadar türlü musibetlerin temel sebebinin başta demokrasi olmak üzere hevai/beşeri ideolojiler olduğu apaçık ortadadır. Hâl böyle iken, insanın ve insanlığın karşı karşıya kaldığı kriz ve kaosları büyük bir pişkinlikle İslam’a ve Müslümanlara fatura edebilmek için kıvranıp çemkiren, omurgasız, insaftan ve ahlaktan mahrum, Batıcı, ilkesiz, gariban mazlumlara karşı gaddarlık edip ağa babaları olan uluslararası küfür koalisyonunun postal izlerine yüz sürecekleri günleri ‘devrimci’ hasret türküleri çağırarak gözleyip bekleyen welatperest sosyalist faşistler…

Alfabeden birkaç harfi yan yana getirip örgüt, parti vb. isimlerle kendi meşreplerince yeni putlar üreterek tapındıkları tağutlarına bağlılık ve itaat yolunda nihai menzilleri ‘bölük bölük cehenneme sürüklemek’ olan Zerdüşt pepukler…

Dilin kılıçtan keskin olduğu günümüzde şeytanı bile hâlinden utandıran iğrenç yalanlar, iki yüzlü kaypak tutumlar, manipülasyonlar, dezenformasyonlar ve ahlaksızca iftiralarla muvahhidler kervanına doğru uluyarak çemkiren Ka’b bin Eşref patentli ‘Siyonist’ medyanın; isimleri yerli piyonistleri…

Varlıklarını, kabiliyetlerini, bilgilerini, tecrübelerini ve kazanımlarını daha yüksek bir hayat standardına kavuşmak için seferber etmekle yetinmeyip; hayatlarını, hayallerini, sevdalarını, özlemlerini ve gençliklerini küfrün beynini dağıtacak bir mermi kılıp namluya sürerek İslam’ın ve ümmetin izzetini korumak için vaad olunan cennetlere yürür gibi cephelere koşup ileriye atılan muvahhid mücahidlerle ilgili konularda ulusal ve küresel şirkin ve fasıkların diliyle konuşup yazarak mevcut konumlarını korumayı nasıl garanti altına alabileceklerini düşünürken panikleyip telaşa kapılanlar…

Ümmetin fesada uğratıldığı, İslam’a bağlılığın yok edildiği, kız ve erkek çocuklar arasında farklı isimler altında ahlaki ve kültürel yozlaşmanın yeşertilip yaygınlaştırıldığı, Müslümanların felakete uğramasının zemininin oluşturulduğu, şirkin kanunlarına ve tağuti örgüt ya da rejime tabi kılınan perişan bir neslin türetildiği, Batılı kâfirlerin dinî törenlerinin ve çirkin âdetlerinin sıradanlaştırıldığı, ruhların köleleştirildiği, ten rengi ve kanı yerli; fakat inancı ve değerleri yabancı olup kendi halklarını şirke doğru sürükleyen yönetici sınıfların yetiştirildiği, İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık tohumlarının zihinlere serpiştirildiği, tevhid ile şirk arasındaki keskin ayrımın ortadan kaldırıldığı ve temiz duygular ile vicdanları yakıp yok eden büyük bir ateşin harlandığı laik-Batıcı okullara hâlâ çocuklarını gönderen babalar, anneler, veliler…

Yeryüzünün vârisleri olmaya aday muvahhidler ile fesat, azgınlık ve vandalizmin temsilcileri olan paganist müşrikler güruhunu aynı kategoride görüp isimlerinden, küfrün küresel önderlerine velayet verip onlarla dost olan potansiyel ‘çakma halife’ ve onun ibrikçibaşısı ile avanesi…

Muvahhid gönüllere inşirah ve sürûr veren tevhid bayraklarının, vahyin ve Nubuvvetin nurunu taşıyan gölgesini birkaç aylık mesafeden işitip gördükleri andan itibaren dizlerinin bağları çözülen, kılcal damarları dahi korkuyla dolan, ‘Hawar!’ çekip emperyalist ABD ve Avrupa’nın huzurunda secde hâlinde bekleyen Ben-i Âdem cinsinin yüz karası, Baasçı çetelerin oportünist madrabazları…

Suriye’de üç buçuk senede iki yüz elli bin mazlumu katleden, beş milyona yakın insanı kendi öz yurdundan süren, sivil halka karşı kimyasal silah kullanan, varil bombalarıyla binlerce çocuğu öldüren laik-sosyalist Baasçı tağut ve girdikleri beldelerde Ehli Sünnet Müslümanları kıyımdan geçiren Nusayri Şebbihalara yardım için İran’dan ve Lübnan’dan koşup değişik isimler altında örgütlenen fesat şebekelerinin yaptığı insanlık dışı Moğolvari cürümlerin faili olan Safevilerin terörüne ses çıkarmayan, gündemleştirmeyen ve bu vahşetin gizlenmesinde az ya da çok çaba harcayan irili ufaklı şer odakları…

Tarihin, Müslümanlar için büyük hayırlara ve müjdelere gebe bu devrinde; savaş uçaklarıyla, savaş gemileriyle, bilmem ne füzeleriyle, tanklarıyla, toplarıyla, Hummer’larıyla, bombalarıyla ve içlerinde sakladıkları sınırsız kin ve nefretleriyle dünyanın dört bir tarafından birleşerek Allah’ın nurunu söndürmek için bulabildikleri bütün güçleriyle saldıran müşrikler ve mücrimler topluluğunun hezimete mahkûm bilumum paydaşları…

“Siz, Allah’ın size haklarında hiçbir delil indirmemiş olduğu putları O’na ortak koşmaktan korkmazken, ben sizin O’na şirk koşmuş olduğunuz şeylerden nasıl olur da korkarım? Eğer biliyorsanız söyleyin bakayım, bu iki gruptan hangisi güvende olmaya daha layıktır.” (6/En’am, 81)

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver