Tevhid ve Sünnet Cemaatinin Temellerinin Atılması ve Tevhid Dergisinin Açılmasına Giden Yol

Allah (cc) kullarından, yalnızca O’na ibadet etmeleri için söz almış ve onları bunun üzerine yeryüzüne göndermiştir. Ancak insanoğlu unutkan olduğu için bu sözü ona hatırlatacak nebiler ve Kitaplar da ulaştırmıştır. Son Peygamber Muhammed’in (sav) vefatıyla geriye Allah’ın Kitabı ve Peygamber’in sünneti kalmıştır. Peygamberin vârisi olan âlimler bu iki kaynağa sarılarak Tevhid ve Sünnet davetini yeni nesillere aktarmışlardır. Allah’a (cc) hamdolsun ki O’nun davası hiçbir zaman sahipsiz kalmamış, peygamberlerin vârisleri bu davayı omuzlamışlardır.

Türkiye’de özellikle altmışlı yıllarda tercüme eserlerin yayılmasıyla beraber Tevhid ve Sünnet daveti daha da canlanmış, genç kuşaklar, üzeri örtülmeye çalışılan hakiki İslam’ı tanımaya başlamışlardır.

Halis Hoca böyle bir ortamda Mısır’da eğitim görmüş, aynı zamanda etrafındaki talebelere başta itikad olmak üzere farklı alanlarda sohbetler vermiştir. Bu sohbetleri kayıt altına alan bazı talebelerin, bunları internet ortamında yayımlamasıyla beraber Halis Hoca tevhid ehli birçok camiada tanınmaya ve sohbetleri takip edilmeye başlanmıştır.

Akabinde 2007 yılında Türkiye’ye gelen Halis Hoca internet ortamındaki derslerinden kendisini tanıyan kardeşlerle bir araya gelmiş ve onlara evlerde sohbetler vermeye başlamıştır.

Tevhid ve Sünnet daveti tağutlara kul olmayı reddettiği için sürekli hedeftedir. Allah’ı (cc) göğe hapsedip yeryüzündeki düzeni hevalarına göre kurmaya çalışan liderler bu davetin yayılmasını asla istemezler. Çünkü onların saltanatlarını sallayacak ve altüst edecek tek inanç budur. Bu sebeple bu davetin duyulmaması için hiçbir baskı çeşidini kullanmaktan çekinmezler.

Türkiye’de davet çalışması yapan tevhid ehli Müslimler de bu baskılardan paylarını almış ve almaya da devam etmektedir. Bu sebeple davet çalışmaları genellikle belirli bir çevrede ve gizli bir şekilde yürütülüyordu. Halis Hoca burada farklı bir yol izledi ve davetin en gür sesle ve meşru tüm yolların kullanılarak haykırılması gerektiğini söyledi. Şeffaflık için de çok büyük bir adım atıldı ve sohbetlerin halka açık yapılacağı mescidler Bağcılar ve Bayrampaşa ilçelerinde 2007 yılında faaliyete geçirildi.

İslam’da Mescidlerin Önemi

Allah Resûlü’nün (sav) sireti sadece tarihî bazı hadiseleri anlamak için değildir. Siyer aslında bir hareket metodudur ve dinin nasıl hâkim kılınacağını gösteren en önemli kaynaktır. Siyere baktığımızda mescidlerin hem Mekke hem de Medine Dönemi’nde çok önemli bir yere sahip olduğunu görmekteyiz. Allah Resûlü, Mekke’de o zor zamanlarda Daru’l Erkam gibi bir ortam tesis etmiş ve müminler orada Rablerine nasıl kulluk edeceklerini öğrenmişler, eğitimlerini icra etmişlerdir.

Allah Resûlü (sav) Medine’ye hicret ederken daha gideceği yere varmadan, yol üzerinde dinlendiği Kuba’da hemen mescid inşa ettirmiş, birçok badireler atlatıp vardığı Medine’de ise soluklanmadan, mescid inşa edilecek bir mekân seçmiştir. Zaten sonrasında mescidde yapılan ameller bu mekânların niçin bu kadar önemli olduğunu göstermiştir: İbadetler, istişareler, ilmî faaliyetler, düğünler, heyetlerin ağırlanması… orada yapılmış; mescid, Medinenin kalbi hâline gelmiştir.

İstanbul’un bu iki ilçesinde açılan mescidler ve halka açık yapılan sohbetler aslında Tevhid ve Sünnet daveti için bir dönüm noktasıydı. Çünkü devletin bilinçli olarak toplumdan ayırmaya, marjinalleştirmeye ve merdiven altı bir görünüm vermeye çalıştığı Tevhid ve Sünnet daveti mensupları artık herkesin gözü önündeydi. Dileyen, onları tanımak isteyen sohbetlerine katılabilir, iddiaların hakikat mi çarpıtma mı olduğunu bizzat öğrenebilirdi. Şunun altı özellikle çizilmelidir: Tevhid ve Sünnet daveti mensuplarının gizleyecek ve açıklanmasından endişe edecekleri hiçbir şey yoktur. Açık bir davetin gerektirdiği de zaten budur.

Başka bir önemli nokta ise şudur: Bir inanç ne kadar fazla dillendirilir ve kulaklarda yer ederse insanlar o kadar söylenenleri düşünmeye başlar ve tepkileri daha da normalleşir. Bu mescidlerde herkese açık bir şekilde davet yapılmaya başlayınca insanlar da bu kavramlara alıştılar ve 2021 yılına geldiğimizde YouTube gibi platformlarda onlarca farklı kişi tarafından bu kavramlar anlatılmasına; birçok camia, mescidler üzerinden davet yapmasına rağmen ilk günkü gibi bir tepki oluşmamaktadır.

Elbette ki açılan mescidler sadece halka açık sohbetler için kullanılmıyordu. Allah Resûlü’nün (sav) dizinin dibinde yetişen ve sonrasında farklı beldelere davet için giden Ashab-ı Suffa vardı. Bu mescidlerde de inançları dolayısıyla ailesinden zulüm gören ve evlerinden kovulan gençler vardı. Onlar ve onların dışındaki başka kişilere Halis Hoca her sabah namazından sonra çeşitli konularda sohbetler verirdi. Bu sohbetlerin hepsi internete yüklenerek başkalarının da istifadesine sunulurdu. Basit gibi görünen bu amel sayesinde şimdi internet ortamında insanların istifadesine sunulmuş yüzlerce sohbet olmuştur. Yazıya geçirildiğinde bir külliyat oluşturabilecek bu sohbetler, aradan yıllar geçmesine rağmen güncelliğini korumaktadır. Aynı şekilde o sohbetlerden faydalanan birçok genç şu ân insanlara Tevhid ve Sünnet davetini ulaştıran birer ilim talebesi olmuşlardır. Bu neticelerin en önemli sebebi ise samimiyet, siyerdeki eğitim metodunu tatbik etme ve mescidlerin manevi bereketidir. O gençler dünyevi olarak elde edecekleri tüm güzellikleri ellerinin tersiyle itmiş ve belki de tek bir öğün yiyerek geçirdikleri onlarca günü bir problem olarak asla görmemişlerdir. O gün açılan mescidler, eldeki kısıtlı imkânlar seferber edilerek açılmış, ancak o samimiyetin ve ortamın getirdiği bereket sayesinde birçok kazanç elde edilmiştir.

Burada Halis Hoca için ayrı bir parantez açmak gerekir. O, ilgilendiği kişilerin sadece hocası olmamıştır. Bir abi, kardeş, yeri geldiğinde de baba olmuştur. Eğer o gençler bugün İslam davasına hizmet etmeye kendilerini adamışlarsa bu, Allah’ın (cc) lütfu ve Halis Hoca’nın fedakarlıklarıyladır. Çoğu zaman cebindeki son parasını, evindeki yemeğini bu kardeşleriyle paylaşırken onlara kendisinden sonra gelecek kişilerle nasıl ilgilenilmesi gerektiğine dair net bir miras bırakmıştır.

Bugün Allah’ın lütfuyla imkânlar genişlemiş olabilir. Artık dergi temsilciliklerimizin halıları ilk zamanlardaki gibi evlerden getirilen ev halıları nedeniyle rengârenk olmayabilir. Ya da evlerinde kalamayan gençlerimize farklı imkânlar sunulmuş olabilir. Bodrum katları yerine büyük binalar kiralıyor olabiliriz. Ne olursa olsun davetin içeriği ve hocalarımızdan aldığımız, insanlarla samimi bir ilişki kurma mirası önemini yitirmez. Bunları kaybedersek diğer imkânlar bize sadece yük olur.

Tüm Resûllerin Ortak Daveti

İnsanları İslam’a çağırdığını söyleyen tüm yapıların en başta cevaplaması gereken bazı sorular vardır: Neyi, nasıl, ne şekilde… anlatacağız? Bu soruların cevabı aslında Kitap ve sünnette bellidir. Her bir peygamberin davetinin başı, ortası ve sonunda tevhid vardır.

Bu nedenle, açılan bu mescidlerde halka açık yapılan sohbetlerin ana gündemi de Tevhid ve Sünnet idi. İnsanlar yalnızca bir ve tek olan Allah’a (cc) kulluk etmeye ve tüm tağutları reddetmeye çağrıldılar. Halis Hoca bunu sadece sohbetlerinde anlatmadı, aynı zamanda Tüm Resûllerin Ortak Daveti isimli bir kitap kaleme aldı. Bu kitabın en önemli yanı Tevhid ve Sünnet’in Kur’ân ve sünnetten delillendirilerek, vakıadan örneklerle açıklanarak ve insanların anlayabileceği bir sadelikte sunulmasıydı. Çünkü Tevhid ve Sünnet’i anlatan birçok eser vardı, lakin bu özelliklerden birisinin eksik olması nedeniyle istenen fayda hasıl olmuyordu. Allah’a (cc) hamdolsun ki bereketini ihsan etmesiyle günümüze kadar on üç baskı yapan ve … adet basılıp dağıtılan ya da satılan bir eser oldu.

Halis Hoca, Tevhid ve Sünnet’i, davetinin merkezine koymuş ve meşru tüm yolları kullanarak insanlara ulaşmaya çalışmıştır. Devam eden süreçte Tevhid Basım Yayınevi yirmi sekiz farklı eser daha basarak yüz binlerce insanın hakiki İslam ile tanışmasını sağlamıştır.

Allah, Hakkın Galip Gelmesini İstiyorsa Batılı Ona Musallat Eder

Ve devlet açısından tehlike çanları çalmaya başlamıştı. Çünkü insanlar, üstü bir şekilde örtülen İslam ile tanışmış, fıtratlarının kabul ettiği bu dine karşı yakınlık hissetmeye başlamışlardı. Sohbetlere ilgi çok büyüktü. Hem mescidlerdeki sohbetler hem de internet ortamında yayımlanan kayıtlar farklı kesimden birçok insanın dikkatini çekiyordu. Basılan eserleri okuyan insanlar yaşantılarından kareler gördükçe atalarından duydukları inançlarını daha içten sorgulamaya başlıyorlardı.

Dalga dalga yayılan bu davet çalışmalarını engellemeleri gerektiğini düşünen batıl ehli, geçmiş tağut atalarından aldıkları mirası uygulamaya geçirdi ve takvimler 2008 yılının Nisan ayını gösterdiğinde Tevhid ve Sünnet Camiasına ilk operasyon yapıldı. Otuz iki kişinin gözaltına alındığı bu operasyonda manşetler önceden hazırlanmış gibiydi. İnsanlara sadece Allah’ın dinini anlatan bu bir avuç insan, El-Kaideci olmakla suçlandılar, kitap ve ders notları dışında hiçbir şey çıkmayan evlerden patlayıcı ve silahlar çıktığı yalanını manşetlere taşıdılar, ilmî sohbetlerin yapıldığı ve halka açık mekânları hücre evi olarak lanse ettiler. Ancak emniyet, savcılık ve ilk mahkemede yapılan sorgulamalarda manşetlerdeki dezenformasyonun hiçbiri sorulmadı. Sorulan sorular, sonraki on iki yıl boyunca sorulanlarla aynıydı:

Bu devleti tağut olarak mı görüyorsunuz?

Demokrasiyi benimsiyor musunuz?

Askere gidiyor musunuz?

Anayasayı kabul ediyor musunuz?..

Halis Hoca mahkemede ifade verirken bir kez daha ders verdi ve kendisinden sonra gelecek, Tevhid ve Sünnet davetinin takipçilerine en zor zamanlarda dahi hakkı haykırmanın gerektiğini fiilî olarak göstermiş oldu. Çoğu insanın ikrah görüp tevil yaptığı bu sorulara Halis Hoca mescidlerde sohbet verir gibi cevap verdi. Çünkü ortada gizlenecek bir şey yoktu. Bu tevhidî duruş, sonraki tüm yargılamalarında da devam etti.

Elbette tağutların Tevhid ve Sünnet ehlini hapisle korkutmasının ve sipariş üzere atılan bu manşetlerin bir sebebi vardı: davetçileri ve onların takipçilerini yıldırmak, toplumu davetçilere karşı kışkırtmak. Bunun için bir örgütle yaftalamak ve günümüzün sihirbazları olan medya yoluyla insanların gözlerini boyamak, atılacak ilk adımdı. Ancak unuttukları bir gerçek vardı: Bu davanın asıl sahibi Allah’tır (cc). O, kendisine samimi bir şekilde yönelenleri sahipsiz bırakmaz. Batıl ehlinin tuzaklarını açığa çıkartacak olan da onların başına bunları geçirecek olan da O’dur. Tağutların bu gerçeği görmeleri için çok vakit gerekmedi. Halis Hoca’yı sadece sohbetlerini dinleyen ve kitaplarını okuyan insanlar bilirken bir ânda tüm Türkiye tanımış oldu ve araştırmaya başladı. O zamandan beri de çaresizlikleri nedeniyle aynı yanlışı defalarca tekrar eden batıl ehli vesilesiyle milyonlarca insana bu davet ulaştı.

Cezaevleri: Yusuf’un Medresesi

Halis Hoca ile beraber gözaltına alınan otuz iki kişiden yirmi beşi tutuklandı. Bayrampaşa H Tipi Kapalı Cezaevinde kısa bir süre kaldıktan sonra Kandıra 1 ve 2 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevlerine gönderildiler. İslami hareket içerisinde her bir aşama ayrı bir tecrübedir. Zindan ise bambaşka bir tecrübe mekânıdır. Çünkü insan, özgürlüğüne ve izzetine düşkündür. Cezaevlerinde bu ikisine birden pranga vurulmaya çalışılır. Tutuklu ve mahkûmların zindana bakış açıları, onların cezaevlerindeki hayatlarını ve bu mekânlarla olan ilişkilerini belirler.

Halis Hoca mescidlerdeki sohbetlerinde sadece Tevhid ve Sünnet’i anlatmıyordu. Aynı zamanda bu yola baş koyanların başına geleceklerden de bahsediyordu. Elbette zindan bu imtihanların başında geliyordu. Çünkü geçmiş peygamberler bununla tehdit edilmiş ve bizzat Yusuf Peygamber zindanda yıllarını geçirmişti.

Tevhid ve Sünnet Cemaatine mensup fertler cezaevindeki fiilleriyle bir kez daha örneklik teşkil edecek ameller ortaya koydu ve çoğu insanın zaman geçirmek için özel uğraşlar edindikleri mekânları bir eğitim yuvasına çevirdi. Dışarıda zaman olmadığı için yapamadıkları okumaları, verilen program dâhilinde tamamladılar ve Rableriyle daha fazla başbaşa kalmanın hazzını yaşadılar.

Tüm cezaevi süreçlerinde olduğu gibi bu cezaevi süreci de beraberinde birçok hayrı getirdi. Halis Hoca’nın, koğuşunda kalan kardeşlerle yaptığı derslerin yazıya geçirilmesiyle, şimdiye kadar altı baskı yapan ve … adet basılan Akaid Dersleri kitabı oluşturuldu. Yine ilme meyilli olan gençlerin daha düzenli bir şekilde eğitim almalarını sağlayacak medreselerin temeli bu süreçte atıldı. Çünkü birçok yapının ayağını kaydıran sebep, vakıadan haberdar ilim ehlinin yokluğuydu. Ve Halis Hoca hem özel hem de genel olarak Müslimlerin güçleri nispetince ilim öğrenmelerine çok önem gösteriyordu.

İslami hareket, akan bir su gibidir. Önüne herhangi bir engel çıktığında orada durmaz. Yeni manevralar yapıp akmaya devam edecek bir yol bulur. Bunu yapamazsa durduğu için kokmaya başlar. Cezaevleri, İslami hareketin önünde bir engel değildir. Sadece yeni bir aşamadır. Bir engel olduğunu düşünüp sadece bu engelin kalkmasını beklemek fertlere zarar verir. Halis Hoca koğuşunda üç kişi dahi olsa onlarla hemen bir ders programı yapmış ve neticede Allah (cc) bu ameli bereketlendirip binlerce insana ulaşan bir eser meydana gelmesini dilemiştir. Sadece kendisi için değil, tutuklu tüm kardeşleri için yaptığı programlarla onların cezaevinden daha fazla faydalanmalarını sağlamıştır.

Devletin İddiası Doğru mu? El-Kaide ile Tevhid ve Sünnet Cemaatinin Bir Bağı Var mı?

Kandıra Cezaevindeki sürecin belki de en dikkat çekici yanı cezaevinde tutuklu ve mahkûm bulunan El-Kaideci kişilerle diyaloğumuz ve akabinde ortaya çıkan, şu ân dördüncü baskısı yapılmış olan Güncel İtikad Meseleleri kitabıdır. Bu kitap da 2008 yılındaki cezaevi sürecinin bereketinin bir ürünüdür.

Türkiye’de birçok kimse örgüt suçlamalarıyla yargılanmaktadır. Ancak kimse kolay kolay örgüt mensubiyetini kabul etmemektedir. Bunun istisnalarından birisi Louai Sakka’dır. Kendisi yakalandıktan sonra El-Kaide ile bağını kabul etmiş ve örgüt adına mahkemelerde çeşitli mesajlar vermiştir.

Halis Hoca ve arkadaşları cezaevine girdiğinde aynı cezaevinde bulunan Sakka, Tevhid ve Sünnet Cemaati mensuplarının inançlarını bildiği için onlara reddiye mahiyetinde, bol hakaretlerle süslediği bir mektup gönderdi. Bu inançlara mensup birisinin El-Kaide örgütüne bağlı olamayacağını söyleyerek, Halis Hoca ve arkadaşlarını tevbeye davet etti. Yine El-Kaide içerisinde şer’i kadı mertebesinde olan Hamid Obeysi isimli bir şahıs da inançlarımıza yönelik bir reddiye kaleme aldı. Bunun üzerine Halis Hoca bu örgütlerle zaten bir bağı olmadığını gösterircesine reddiyeye ve hakaret içerikli mektuba Güncel İtikad Meseleleri kitabıyla cevap verdi.

Böylece Devletin bizi El-Kaideci olmakla itham ettiği ve bu nedenle de cezaevine attığı bir ortamda El-Kaide’nin önemli isimlerinin bu söylemleri neticesinde Allah’ın (cc) takdiriyle iddialar en baştan çürütülmüş oldu.

Tevhid ve Sünnet Cemaati mensuplarının ilk cezaevi imtihanı 2009 yılının Mayıs ayında bitti. Her imtihanda olduğu gibi bu imtihanda da kazanan ve kaybedenler oldu. Ancak en büyük kaybeden, baskılarla bu daveti susturabileceğini zanneden Devletti. Halis Hoca tahliye edildiğinde mescidlerin ve davete kulak verenlerin sayısı katlanarak arttı. Ve 2012 yılında Tevhid Dergisinin basılmaya ve birçok ilde temsilcilikler açılmaya başlamasıyla taçlandı.

Hamd ve minnet, farkında olduğumuz ya da olmadığımız sayısız nimeti bize bahşeden Allah’adır (cc).

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver