Semavi Kitaplar/Sahifeler

“… Cibril:

— Bana imanı anlat, dedi. Allah Resûlü dedi ki:

— İman; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, resûllerine, ahiret gününe, hayrı ve şerri ile kadere inanmandır…”

Kitaplara İman

Allah’ın peygamberlerine verdiği kitap ya da sahifeleri kabul edip bunların Allah tarafından indirildiğine inanmak, kendisi ile hayat ölçülerimizi belirlememiz emredilen Kur’ân-ı Mubin’i bireysel ve toplumsal hayatta zahir/görünür kılmak ve yaşamaktır.

Sahih kaynaklar tarafından bize bildirildiği kadarı ile ilk indirilen semavi –Allah (cc) katından gelen- kitabın Musa’ya (as) indirilen Tevrat, sonra Davud’a verilen Zebur, sonra İsa’ya verilen İncil ve ardından Muhammed’e (sav) verilen Kurân olduğunu biliyoruz. Yine Halilu’r Rahman İbrahim’e sahifelerin verildiğini, Musa’ya da Tevrat dışında başka sahifelerin verildiğini biliyoruz.

Dikkat çekilmesi gereken bir mesele şudur: Tevrat, İncil ve Zebur’a; hatta Musa’ya (as) verilen sahifelere iman ettiğimizi söylerken kastımız, Allah’tan indiği ilk hâline olan imanımızdır. Şu an muharref olarak bulunan Tevrat, İncil ya da Zebur’a iman etmiyoruz. İnsanların kendi elleri ile istek ve arzuları doğrultusunda değiştirdikleri bir kitap Allah’ın (cc) kelamı değil, kendilerinin uydurmasıdır.

Kur’ân-ı Kerim dışında diğer kitapların korunmasını Rabbimiz kendi üzerine almamış, insanları bunun ile sorumlu tutmuştur. İnsanlar da az bir dünyalık karşılığında ahiretlerini satmaya razı olarak tağyire/tebdile/değişime gitmişlerdir. Kur’ân’a gelince Rabbimiz, lafzının korunmasını kendisi yüklenmiştir:

“Şüphesiz ki bu (öğretiler), önceki sahifelerde de vardır. İbrahim’in ve Musa’nın sahifelerinde.” [1]

Ortak Çağrılar

Kendilerine Kitap/Sahife verilen ya da verilmeyen bütün resûllerin bazı ortak çağrılarının olduğunu biliyoruz:

Tağuttan içtinap edip Allah’a inabet etmek/yönelmek:

“Andolsun ki biz her ümmet arasında: “Allah’a ibadet/kulluk edin ve tağuttan kaçının.” (diye tebliğ etmesi için) resûl göndermişizdir. Allah içlerinden kimisine hidayet bahşetti, kimisine ise sapıklık hak oldu. Yeryüzünde gezip dolaşın ve yalanlayanların akıbetinin nasıl olduğuna bir bakın.” [2]

Muhammed’e (sav) tabi olmaları:

“(Hatırlayın!) Hani: ‘Size Kitap ve hikmet verdikten sonra, sizin yanınızda olanı doğrulayıcı bir resûl gelirse ona iman edecek ve yardımcı olacaksınız.’ diye Allah nebilerden söz almıştı. Demişti ki: ‘Bunu ikrar edip bu sözün ağırlığını kabul ettiniz mi?’ Dediler ki: ‘İkrar ettik.’ Dedi ki: ‘Şahit olun! Ben de sizinle beraber şahitlik edenlerdenim.’ ” [3]

Deccal’e karşı uyarı:

“Nebilerin hepsi kavimlerini Deccal’in şerrinden korkutup sakındırmıştır. Yemin olsun, Nuh da kendi kavmini Deccal’e karşı uyarmıştır. Ancak ben size hiçbir nebinin söylemediği bir şey söyleyeceğim. İyi bilin ki Deccal şaşıdır, Allah şaşı değildir.” [4]

Tahrif

Tahrif, yani Allah’ın kelamını değiştirmek, lafzi anlamda Kur’ân için mümkün değildir. Çünkü Rabbimiz koruduğunu söylemiştir. Ancak anlamda yapılan, Kitap’ta olmayanı varmış gibi göstermek, Kitap’ın ortasından konuştuğunu iddia ederken kendi şahsi arzularını ya da tağutların taleplerini Kitap’a söyletmek mealindeki tahrif, Kurân için de söz konusudur:

“Onlardan öyle bir grup vardır ki (okuduklarını) Kitab’ın ayetlerinden sanasınız diye dillerini Kitap’la eğip bükerler. Oysa (ağızlarında geveledikleri şeyler) Kitap’tan değildir. (Ağızlarında geveledikleri şeyler için:) “Bu, Allah katındandır.” derler. Oysa o, Allah katından değildir. Bile bile Allah’a karşı yalan söylerler.” [5]

Kur’ân’ı hakkı gizleyerek, eksik anlam vererek tahrif etmeye bir örnek:

Bir zat-ı muhtereme (!) tağutu soruyorlar. Manada tahrif ne ise işte onu yapıyor: “Efendim, tağut, şeytandır. Kur’âni bir kavramdır; yani Kur’ân, tağuta muhalefet etmemizi emreder. Tağut, şeytandır. Tağut, Allah’ın dışında tapınılan, ardından gidilendir. Tağut, azgınlıktır. Allah’ın dışında insanlara emirler yağdırandır vb. Tağut kelimesi budur. Tağut dediğim gibi şeytandır, Allah’ın dışındaki tapınılan her şeydir, Allah’ın dışına götüren her şeydir…”

“Hocaefendi, bu yuvarlak lafızlar, sözü ağızda eveleyip gevelemeler nedir?” diye soracak olursanız ne cevap verir Allahualem; ancak biz bunun adının manevi tahrif olduğunu biliyoruz.

Bir başka zata soruyorlar: ”Oy kullanmanın şirk olduğunu söylüyorlar. Bu doğru mudur?” Cevabı şöyle: “Bir Müslüman, insanları ilah olarak görmeden ‘Eğer ben filanları desteklersem bunlar belki bu bozuk düzeni biraz değiştirirler.’ ümidi içerisinde, Allah’ın istediği bir toplum meydana gelmesi için ve bu gibi niyetlerle destekliyorsa tabii ki bu şirk değildir. Müslümanlar tekfirci olmamalılar. Birbirlerini küfür ile itham etmemeliler. Bırakalım bu tekfirci anlayışları…”  diye devam ediyor anlatmaya. Başı bu şekilde olan bir konuşmanın sonunu tahmin etmek zor olmasa gerektir.

Oy kullanmak en basit tabirle “kanun koyucular olarak milletin, vekillerini meclise göndermeleri eylemi” olarak tanımlanır. Allah şari’/kanun koyarken ona bu konuda ortaklar kılmak nasıl niyete göre değişecektir? Değil Allah’a ortak kılmak konusunda, bir haramda bile iyi niyet geçerli değildir. Sahibini vebalden, sonucun da cezadan alıkoyamaz. Bu şahsın yaptığı tahriftir.

Bir başka sapkın, Kur’ân’a istediğini söyletemeyince başka bir yol deniyor, dini tahrif etmek adına:

“İbnu’l Arabî Dımaşk’a yerleştikten sonra kendisine vaki olan mübeşşiratta, Peygamber’in elinde bir kitapla zuhur ederek ‘Bu elimdeki, hikmetlerin yuvalarını (Fusûsu’l Hikem) gösteren bir kitaptır, bunu al ve faydalanacak kimselere açıkla!’ dediğini nakleder ve bu işaret üzerine Fusûsu’l Hikem’i 627 (1230) yılında burada telif eder.” [6]

Söz buraya gelmişken Celaleddin Rumi’yi hatırla(t)mamak elde değil!

“Şüphe yok ki mesnevi gönüllere şifadır, hüzünleri giderir… Şanları yüce, özleri hayırlı katiplerin elleriyle yazılmıştır… Temiz kişilerden başkalarının dokunmasına müsaade etmezler… Mesnevi âlemlerin Rabbinden inmedir… Batıl ne önünden gelebilir, ne de ardından… Tanrı onu korur ve gözetir.” [7]

Selam ve Dua ile…

 

[1]       .   87/A’lâ, 18-19

[2]       .   16/Nahl, 36

[3]       .   3/Âl-i İmran, 81

[4]       .   Buhari, 2850 

[5]       .   3/Âl-i İmran, 78

[6]       .   TDV İslam Ansiklopedisi, İbnu’l Arabi maddesi

[7]       .   Mevlana, Mesnevi, Mukaddime, VII. Mesnevi, MEB, 1991 İstanbul, 1/7 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver