Merhem- Merhamet

 

Öyle bir çağda yaşıyoruz ki birçok değer alt üst olmuş. Vefa, adalet, merhamet unutulmuş. Duyarsızlaşmış insanoğlu hemcinsine karşı. Gasp, cinayet, şiddet, tecavüz suçları almış başını gidiyor… Birileri hep ama hep mağdur oluyor… Savaşlar oluyor, insanlar katlediliyor…Ve tüm bunlar olurken birkaç zümreyi tanıma imkanı yakalıyoruz. Zalimler, mazlumlar, zulmü alkışlayıp destek olanlar, zulmü kınayıp ortadan kaldırmaya uğraşanlar (çok küçük bir azınlık) ve  zulme sessiz kalıp seyirci olanlar…

 

Biz bu yazımızda zulme seyirci kalanları mevzu bahis edeceğiz.

 

Gelişen teknoloji ile dünyanın bir tarafı imar edilirken, bir tarafı yıkılıyor farkında değiliz.  Daha iyiye sahip olmak için yarış atı gibi koşturan insanoğlu bencilleştikçe bencilleşiyor. Tam istediğine kavuşmuşken bir üst modelin çıkışı ile yeni bir kovalamaca başlıyor… Bu hengâmede başkasını görmek, başkasını duymak ve düşünmek imkânsızlaşıyor.

 

Formula-1 yarışlarını düşünün. Sizce o yarış arabasındaki pilot, yol ve keskin virajlardan başka bir şeyi görebiliyor mudur? Pistin çevresindeki tabelaları, ağaçları, onun zaferi için çığlık çığlığa bağıranları… Bu mümkün değil. İşte dünyalıklara sahip olma koşusunda da kişinin kendi dışındakileri görme imkanı  yoktur… Halini görmediğiniz birine acımayacağınız için, yardım etme, iyilikte bulunma düşüncesine de kapılmayacaksınız tabii ki.

 

Hadi dünyası için çalışıp didinenleri anladık, kendilerinden başkasını görmüyorlar/göremiyorlar. Ya sözüm ona ahiretini imar için uğraşan, ders halkalarına katılıp da dini, ilmî, amelî birikimini arttırmaya çalışanlar ne demeli? Üzülerek söylüyorum ki aynı duyarsızlık onlarda da hakimiyetini ilan etmiş. Burnumuzun dibinde bir katliam yaşanıyor. Ve bizim hayatımızda hiçbir değişikliğe neden olmuyor. Medyada her gün çocuk cesetlerinin görüntüleri yayınlanıyor yürekler titremiyor, gözler yaşarmıyor.  Semaya bu kurbanlar için dualar yükselmiyor. Neden?

 

Merhamet duygusunu yitirmişiz de ondan! Belki de bu duyguya hiç sahip olmadık… Bari elimizdekiler (çocuklarımız) sahip olsun diyorsanız buyurun satırlara…

 

Nedir merhamet? Nasıl kazanılır?

 

Merhamet, insanın kendine ve kendi dışındakilere karşılık beklemeden yardım etme, iyilik yapma ve  acıma duygusudur. Ve dikkat, bu duygu tıpkı sabır, irade, sorumluluk gibi sonradan kazanılan, açığa çıkan, geliştirilen bir erdemdir! Allah subhanehu ve teâlâ merhameti genlerimize kodlamıştır. Ancak bu belli eylemler, gözlemler sayesinde açığa çıkacaktır.

 

Nasıl sorusunun ilk cevabı bu köşede defalarca dile getirdiğimiz bir klişelik kazanmıştır: Merhamet eğitimi, anne ve babanın iyi bir model olmasıyla gerçekleşir. Bu eğitimin ilk okulu, evinizdir.

 

Merhametin hammaddesi ise sevgidir. Sevdiğinize acırsınız. Çocuğunu sevmeyen yoktur sanırım. Ancak bu sevgi kelimelere dökülmeli, hal diliyle de ifade edilmelidir. Yoksa küçücük yavrucak, kalbinizin ta derinliklerinde sakladığınız sevgiyi bulup çıkarabilecek maden mühendisi değildir… Onun saf ruhunda dilde  kelimelere, dudakta buselere dökülmeyen; eve gelirken küçük bir elmalı şekere dönüşmeyen sevgi, sevgi değildir.

 

Ve yine anne baba çocuğuna gösterdiği sevgi kaynaklı merhameti, aile dışındaki bireylere, akrabalara, konu komşuya hatta börtü böceğe göstermiyorsa, merhamet eğitimi asla gerçekleşmeyecektir.

 

Allah subhanehu ve teâlâ bir ayette:

 

“Allah’a kulluk edin. Hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne babanıza, akrabanıza, yetimlere muhtaçlara, yakın komşuya uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve emriniz altındakilere iyilik yapın.” (4/Nisa, 36) buyuruyor.

 

En çok da burada hata yapıyoruz. Annemize yaptığımız iyiliği, yardımı kayınvalidemize ya da görümcemize yapamıyoruz. Ya da evin erkeği olarak kendi annemize sık sık gidiyor, karımızı ise olmadık nedenlerden dolayı annesine göndermiyoruz. Komşumuzla diyaloğumuz işimiz düştüğünde ortaya çıkıyor. Ölse kalsa haberimiz olmuyor. Yetim mi dediniz? Çevremiz babası esir olan, şehit olan yavrularla dolu, kimse onları kendi evladını düşündüğü kadar düşünmüyor… Trafikte arabanın camına yapışan dilenci kadın ‘Allah versin, Allah versin’ diye cüzzamlı gibi uzaklaştırılıyor… Evde hayvan beslemeye, hadi ondan da geçtim sokakta dahi onları sevebilmeye hasret çocuk. Anne tüy döktüğü için kediden, yem pisliği nedeniyle kuştan, kokuyorlar diye balıktan, bit geçer diye köpekten  nefret ediyor. Küçük bir haşeratın yolu yanlışlıkla evimize mi düştü, eyvahlar olsun! Katli vaciptir diye ferman çıkıyor. (Peygamberimiz öldürülmesi serbest olan hayvanları belirtmiştir.) Bizden defalarca kez küçük olan o hayvancığız,  tutulup dışarı atılabilecekken, hunharca öldürülüyor. Baba sorunları hep bağırarak, anne dayak atarak çözüyor. Tüm  bunlar yaşanırken minicik bedeni nedeniyle  orada varlığını unuttuğunuz yavrunuz, sizi gözlemliyor. Bunlar acıma hissinden uzak tutumlar değil de nedir? Küçücük yüreğinde en yakınında gerçekleşen merhametsizlikleri gören, örnek alan çocuğun merhamete gelip dışarıya bakma, mazlum olana acıma fırsatı olur mu? Daha  gözünü açtığı ilk yuvada, düne kadar hoplatıp zıplatıldığı, sevilip oynatıldığı yerde, başkalarına karşı merhametin tuz buz olduğunu bakalım hazmedebilecek mi? Kalkmışız dış dünyaya duyarlılıktan bahsediyoruz.

 

Peki çözüm için neler yapmalıyız?

1. Sıcacık bir aile ortamı oluşturup sevgimizi evlatlarımıza ifade edelim. Sevgi sevgiyi, korku korkuyu, merhamet de merhameti getirir. Allah subhanehu ve teâlâ beynimizde ayna nöron adı verilen bir takım bağlantılar yaratmıştır. Bunların son bir kaç yıl öncesine kadar serbest çalıştığı zannedilirken yapılan bir çok araştırma sonucu bizimle iletişime geçen kişilerin niyetlerini, duygularını algıladığı tespit edilmiştir. Bu ne demek? Yanınıza gelen kimse agresif bir ruh haline sahip ise ayna nöronlar bunu algılıyor ve hemen sizin beyniniz de bu ruh haline uygun hormonlar salgılıyor.  Şimdi soralım:

 

Sevgi  ve merhametle eve gelen babanın gülücükleri ile karşılaşan çocuğun, babanın bu ruh halini olduğu gibi kopyalamaması düşünülebilir mi? Peki ya babasından merhamet, sevgi gören çocuğun başkalarına merhamet göstermemesi söz konusu olabilir mi? İtirazları olanlar Nevzat Tarhan ve Kemal Sayar’ın konu ile alakalı yazılarına başvurabilirler.

2. Çevremizde yaşayan fakir kimselerin yaşamlarını göstererek, onlara yardım etmelerini sağlayalım. Bu acıma hissi çocuğun kalbini yumuşatacaktır. Kendi rahatına rağmen akranlarının ne kadar sıkıntı içinde olduklarını anlayacaktır. Buna şehit ailelerinden ya da çeşitli cihad bölgelerinden buraya iltica etmiş aileleri ziyaret etmekle başlayabiliriz.

3. ‘Daru’l Aceze’ veya ‘Çocuk Esirgeme Yurtlarına’ gidilebilir. Orada her bir hayat hikayesi merhamet duygusunu canlandıracak ve bir göz yaşına dönüşecektir. Hastalık sebebiyle sürekli gidip geldiğimiz hastanelere bir de sağlıklı iken çocuğumuzu da yanımıza alarak gidelim. Ve özellikle acil bölümünde acı çeken o insanları gösterelim. Ve çocuğumuzda hakim olan düşünceyi mutlaka öğrenelim. Tiksinti mi duyuyor yoksa acıyıp yardım mı etmek istiyor?

4. Akrabalarınızla ilişkilerinizi düzenleyin. Belli aralıklarla ziyaretleşmeyi adet haline getirin. Özellikle anneanne, babaanne ve dedeler sık ziyaret edilmeli, uzakta iseler telefon ile bu diyalog canlı tutulmalıdır. Çünkü bu yaşlılar başlı başına bir merhamet timsalidir.

5. Aile toplantınızda çocuğunuz ile ortaklaşa hazırladığınız iyilikler listesi oluşturup odaya asın. Her iyiliğin belirlenmiş bir puanı olmakla beraber Allah katında çok önemli bir değerinin olduğunu ona hatırlatın. Ve ayın birincisini seçin. Bu onu çevresine karşı duyarlı olmaya itecek, iyilik yapma arayışı içinde olacaktır.

6. Tabiatı sevdirin. Ağaçta, yaprakta, toprakta, yağmurda Allah’ın subhanehu ve teâlâ kudretinin delillerini ona gösterin.

7.Her gece yatmadan merhamete, yardım etmeye, başkalarını düşünmeye sevk edecek hikayeler okuyup yatırın.

8. Sonuç alamadıysanız acilen bir pedagoga danışın.

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver